Toplumda siyaset, politika, iktidar, rejim, değişim dönüşüm kavramları her kesime göre anlam kazanıyor.
 
İktidar veya muhalefet yanlılarının kavramlara yüklediği anlamlarda farklı.
 
Siyaset, Arapça bir kelime, esas anlamı at terbiyesi (seyis kelimesi de buradan geliyor), daha sonra cezaanlamında kullanılmıştır. Örneğin siyaset-i amme, kamusal güvenlik ve düzen için alınan cezai tedbirler veyasiyaset-i hassa, suçlulara verilen cezalar anlamındadır. Bunlara ek olarak, Osmanlı’da bir de devlete mensup kişilere verilen idam cezasını ifade etmiştir.
 
Padişah, idam ettireceği kişi için siyaset oluna derdi. Yani siyaset, çok dar bir grup tarafından düzeni sağlamak için uygulanan cezalardan başka bir anlama gelmez. Siyasetin ibretlik olması da, halkın tamamen devredışı olduğunun göstergesidir.
 
Osmanlı, 18. yüzyılın sonundan itibaren batılılaşma sürecine girince, politika kelimesiyle karşılaşmış ve bu kavramı siyasetle karşılamıştır. Ama Batılı kavram çok farklı anlamlara sahiptir. Bu kelime, özü itibariyle topluma ilişkin sorunların yurttaşlar tarafından çözülmesi demektir. Yani toplum gerekir, yurttaş gerekir ve yurttaşların bilinci gerekir. Oysa Osmanlı’da her şey padişahta bittiği için, bunların hiçbiri yoktur.
 
Günümüzde yaklaşımda değişiklik olmadı. Siyaset/politika konusunda; duyarsız ve bilgisiz bir kalabalık olmayı sürdürüyorlar.
 
Siyaset; belli bir ereğe varmak ya da yurt işlerini yürütmek için tutulan ölçülü yol, anlamına gelmekte.
 
Bu ülkede siyaset hâlâ politikanın anlam içeriğine ulaşamadı ve dar bir profesyonel grubun işi sanılıyor. Halka da bu dar grubun kararlarına maruz kalmak ve buna razı olmak düşüyor.
 
Siyaset yapanlar, tarafsız ve adil değiller. Siyaset adil ve tarafsız değil. Onlara göre siyaset, bir azınlık tarafından sürdürülen ve müdahale edilmemesi gereken, taraflı ve adil olmayan ne yaparsa yapsın hesap vermeyen bir alandır.
 
Ama politika, bütün yurttaşların işidir, bir uzmanlık alanı değildir, hele bir meslek hiç değildir. Her yurttaşın, hava, su, gıda kadar gerekli bir ihtiyacıdır. Parlamentodakiler, kendilerine ait bir gücü değil, bize ait bir yetkiyi vekâleten kullanırlar. Ama vekillerin taraflı ve adil olmama olasılıklarının yüksekliği yüzünden, onları hukuka denetlettiririz ve hukuk da Türk Milleti adına karar verir. Ayrıca siyaset; yasama, yürütme ve yargıdan oluştuğu için, hükumetin/yürütme ne kadar siyaset yapma hakkı varsa, yargının da o kadar vardır.
 
Seçilenler; kendilerini muktedir zannederlerse, ki zannediyorlar, hukuka ihtiyaç daha da artar.
 
Bir kesime göre muhteşem bir dönüşüm yaşanıyor. Yeni bir ülke, yeni bir devlet, yeni bir cumhuriyet şekilleniyor. Olan bitene dair yandaşlarının yaptığı yorum budur.
 
Muhteşem olan ne? Suç işleme oranı artıyor, tecavüzcüler, hırsızlar dışarıda aramızda...
 
Olan biten ne olarak sunuluyor? Askeri vesayet kalkıyor. Demokrasi yerleşiyor. Sivilleşiyoruz. Yani rejim değişiyor! Gerçekten öyle mi?
 
Eskinin bozuklarını; kullanarak, kotararak, ekleyerek ve bozarak yığınların zihin algısını yönetebilir ama sahici bir dönüşüm yaratılamaz.
 
Diyorlar ki; 'Halkının ezilmediği, horlanmadığı, öldürülmediği bir cumhuriyet olacak burası...' Kulağa ne de hoş geliyor. Gerçekten de olmalı.
 
Değişim dönüşüm süreklidir. Toplum dinamizmi devlet yönetiminde de yansımak zorundadır. Yönetimi eksikliklerden arındıracak olan da, toplumsal beklentilerdir. Gerçekten ihtiyaçsa bu zaten kendini dayatacaktır. Bu toprağa ait olmayan reçetelerle, dayatmalarla olmaz.
 
Günün Sözü: Elde ettiğine hemen sevinme sonra hayal kırıklığında yıkılırsın.