SİYASAL İKTİDAR 1 MAYIS ÜZERİNDEN İLERİ DEMOKRASİDEN NE MURAT ETTİĞİNİ BİR KEZ DAHA GÖSTERİ!
 
 
       Siyasal iktidar emrindeki kolluk kuvvetleriyle 1 Mayıs’ta tüm ülkeye nasıl bir ileri demokrasi uygulaması içerisinde olacağını gelecekte iktidarını sürdürdüğü vakit bu ve benzer uygulamalarını ikirciksiz hak ve özgürlükler mücadelesi verenlere karşı kullanacağını gözler önüne sermiş oldu. Hem de İstanbul başta olmak üzere ilimiz Niğde dâhil onlarca kent merkezinde eş zamanlı olarak.
 
      Mevcut siyasi iktidar daha fazla demokrasi vaatleriyle çıktığı 13 senelik yolculuğunda geldiği nokta kapatılan yollar, yerde sürüklenen işçiler, emekçiler polis bariyerleri, TOMA’lar, yere yatırdığı emekli öğretmene iki çevik, 3 sivil polisle tekme tokat kollarını arkadan kelepçe takan bir zalimlikten ibarettir.
 
      İstanbul başta olmak üzere ülke genelinde yaşanan bu polis şiddetini tüm duyarlı yürekler kınamalıdır. Demokratik ve yasal hakkını kullandığı için gözaltına alınan, tutuklanan herkes serbest bırakılmalıdır. Bu saldırgan politikalardan iktidarın tüm kurumları sorumludur.
      Uluslararası ve yerel mahkemelerin kararına rağmen, hukuksuz bir biçimde Kent meydanlarını halka, emekçilere kapatma iradesi baştan sona AKP kurmaylarının iradesidir. Cumhurbaşkanından en ücra yerdeki il başkanına “ileri demokrasiden” ne murat ettikleri bellidir.
 
      Görülüyor ki başta cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere “kaos çıkaracaklar” söylemi altında, bir kaos planı devreye sokmaktadır. AKP zayıflayan iktidarını sürdürebilmek için tüm yolları denemektedir.
 
      Sayın cumhurbaşkanının sevdiği bir sözdür, “zulüm ile abat olanın sonu bedbaht olur.” İşte bugün mevcut siyasal iktidarın durumu budur, berbattır. AKP’nin miadı dolmuştur. Bu korku ve öfkelerinin nedeni de budur. Ancak ne zalimlikleri ne sopaları ne Tomaları halklarımızın 7 Haziran yürüyüşünü engelleyemeyecektir.
 
      İktidar partisi sezgisel olarak bu yürüyüşün neyle sonuçlanacağının farkında. Aynı nedenle “Hele şu seçimleri atlatalım söz demokrasi gelecek” türküsünü çığırıyor. Erdoğan’ın başkanlık” rüyası olmasa bu konuda kimi adımlar atabilirler ancak “Başkanlık” inadı hükümetin ayaklarına dolanmıştır.
 
      Saldırıların merkezinde HDP ve HDP’liler var. Çünkü HDP barajı aşmasa bir dönem daha iktidarlarına devam edebilir, saltanatlarını sürdürebilir ve bu arada Başkanlığa geçişi bir ihtimal sağlayabilirler. Nihayet halklarımız nezdinde CHP’nin sınırları bellidir, MHP’nin son tahlilde AKP ‘nin dümen suyunda gideceği pratik politik hattından bellidir. Bir tek HDP kalıyor mevcut siyasal iktidarla kafa kafaya tam cepheden mücadele edecek. HDP denkleme bu yönden dâhil olunca bütün dengeler bozuluyor. Denklem dışına itmenin yolu Ağrı gibi pusularla, 1 Mayıs alanlarında özel hedef alınarak saldırmakla HDP’yi “militan Kürt partisi” biçiminde kodlamaktan teveccüh gösteren geniş emekçi kitlelere yönelik “algı yönetimi” tertip etmekten geçiyor.
 
      “Biz olmazsak ülke bölünür, ekonomi çöker, halk birbirine düşer” söyleminin ekmeğini yıllar yılı yiyen siyasal iktidarın, birdenbire Kürt sorunu yoktur moduna geçmesi, ya da soykırım tartışması üzerinden Papa’ya ayar vermeye, hatta fırçalamaya girişmesi, alanlara 1 Mayıs kutlamasına çıkanlara tahammülsüzlüğü hareket imkânlarının ne denli daraldığını göstergesidir. 2. Abdülhamit dönemini andıran baskı ve tahakkümle kendi sonlarını hazırlamakta, kaçınılma olana yaklaşmaktadırlar.
 
       Türkiye mutlaka değişecek, dönüşecek. Bunun iki yolu var. Birincisi, burjuva reform programıyla ortaya çıkacak bir parti ama böyle bir parti ufukta dahi görünmüyor. Diğeri, devrimci demokratik dönüşüm. Bunun hâlihazırdaki en elverişli vasıtası ise HDP. Seçimler bu dönüşümün aktif toplumsal tabanını görmek bakımından önemli bir laboratuar.
 
      Gelmekte olan 7 Haziran seçimleri herhangi bir seçim değil. Seçim konusundaki bu tarihsel eşiği görmek istemeyenlerin durumu siyasal iktidarın değirmenine su taşımakla eş anlamlı olup, ülkenin daha ceberut politikalarla yönetilmesine izin verme anlamı taşımaktadır.
Kibirli, üstten bakan, biz her şeyi hallettik kıvamındaki yaklaşımlar bize uzak olsun.
 
       Her şey ortada.  Biz başarırsak, 12 Eylül faşizminin halkın önüne çektiği bir duvarı yıkmış olacağız. HDP ile ilgili ne hissettiğimiz, nasıl sempati duyduğumuz değil, onun için ve onunla beraber ne yaptığımız önemli! İradeye, çalışkanlığa bu nedenle de ihtiyaç var. Kim ne yapacaksa, kimin hayata ve halka vaadi neyse,  bunu şimdi ortaya koymakla mükelleftir. Ötesi lafı güzaftır.