Yeryüzündeki yöneticilerin tanrıların gölgesi olduğu retoriği (söylemi) tüm kitaplı, kitapsız teolojilerin (dinsel öğreti)düsturudur. İnsanlığın bu söylemden kurtulup “kendi kendini yönetme” hakkını ele alması yaklaşık 10 binyıllık bir mücadele sonucu olmuştur. Ve fakat bu mücadele insanlığın aynı zamanda hala devam eden özgürleşme mücadelesidir.
 
     İnsanı ve emeğini yok sayan tarihteki tüm egemenlerin temsilcisi yöneticiler gibi AK Partisi temsilcilerinin kürtaj karşıtı söyleme başvurmaları kimseyi şakıtmamalı. Benzer söylemleri İngiltere, ABD Polonya, Rusya, Brezilya ve daha birçok ülkede sağ kanat politikacıların ağzından çok kez duymuş ve okumuşuzdur. Kürtaj karşıtı siyasetçilerin bu söylemleri hizmet ettikleri sınıfın ideolojisi ve politikalarına uygundur.
 
     Birçok ülkede kürtaj karşıtı söylem LGBT bireylere yönelik ayrımcılıkla, “eşit işe eşit” ücret talebini reddetmekle, kadın erkek eşitliğini kabul etmemekle, erkek egemen anlayışı ikame edecek nitelikte aile kurumunun "kutsallığını" korumak adına boşanmayı zorlaştıran yasalar veya başka yollarla aile kurumunu güvence altına almaya çalışan politikalarla birlikte üretiliyor. Dolayısıyla Sayın Başbakan’ımızın söylemi salt vicdani bir tutum değil. Belli bir ideolojik yapının, "düzene" dair sınıfsal çıkarları koruma adına geliştirdiği sistemli bir siyasal yönelimdir.
 
      Son yüz elli yıldır yani kapitalizmin tüm kurum ve kuruluşlarıyla dünya üretim ilişkilerine damgasını vurmasından buyana kadın işçilerin mücadelede olduğu her süreçte oy, mülk edinme, iş, iş güvencesi, eşit ücret, kreş talepleri kürtaj hakkıyla birlikte dillendirildi. Kürtajı sınırlandırmaya, kapsamını daraltmaya çalışan hamleler kitlesel gösterilerle püskürtüldü. Çok gerilere gitmeye gerek yok! Daha 40–45 yıl önce İngiltere'de kürtaj yasasını daraltmak için kampanya başlatan sağcı milletvekillerine karşı işyerlerinde, sendikalarda, okullarda kadın-erkek işçilerin büyük desteğini alan "ulusal kürtaj kampanyası" düzenlenmiş, kürtaj hakkı için yapılan yürüyüşler sendikaların katılımıyla on binleri bulmuştu. Sendikalı işçilere göre kürtaj hakkına yapılan saldırı işçi sınıfına yapılan bir saldırıydı. Kürtaj her zaman öncelikle yoksul kadınların yasallaşmasını, sağlıklı, güvenilir koşullarda uygulanmasını talep ettiği bir hak oldu.
 
      Birtakım sağcı, muhafazakâr politikacıların kapitalizmin en küçük birimi olan aileyi koruma gayesinin ardında sınıfsal çıkarlar, üzerinde ise "kutsallık" perdesinin var olduğu bilinmelidir "Ailenin kutsallığı", "yaşamın kutsallığı", "anneliğin kutsallığı" diye liste uzatıldıkça uzatıla bilir. Egemenlerin ideolojisine biat eden kimi sözüm ona aydın ve yazar “kutsallığı” dile dolayarak tamda sosyal yaşama, insanın insanla ilişkisine dinsel söylemi hâkim kılmayı amaçlıyorlar.
 
     Kadın hakları ve kadın özgürlüğü sadece eşit ücret, kreş, çalışma, boşanma vb. konularla ilgili değildir. Kadın özgürlüğü aynı zamanda kadın bedenini ve cinselliğini kapsayan bir konu olduğu kabul edilip ve bu konularda “erkekler” değil kadınlar kendi kararlarını verir prensibi ön kabul edilmedikçe bütünsellikli olarak ele alınamaz.. Kadınların gece dışarıya çıkması, dilediği gibi giyinmesi, bekâret gibi konuları da etik gerekçelerle açıklamaya çalışanların asıl yaptığı kadının toplumsal konumunu annelikle, doğurganlıkla sınırlandırmaktır. Dönüp dolaşıp her kadının ancak bir anne olduğunda anlamını bulabileceğini söylemektir.
 
    Kadınların yalnız "bir kısım" özgürlüğünü savunmak diye bir şey yok. “Evlenmeden sevişsin ama kürtaj olmasın” ya da “dilediği gibi giyinsin ama çalışmasın”, “çalışsın ama erkeklerden az ücret alsın” diyemezsiniz. Kadınlara her hamile kaldığında “doğurmasını” mı öneriyorsunuz? Kadınlar üreme fabrikası mı görüyorsunuz? Anne olmayı istemiyor olmasına ya da bilmem kaçıncı kere istemiyor olmasına karşı vereceğiniz yanıt “takdiri ilahi" mi olacak?
 
      Bu cümleden olarak dünyanın her yerindeki zenginlerin temsilcileri gibi bizim yöneticilerimizde ideolojilerine uygun olarak konuşuyorlar. Yani kürtaj söylemi vicdani bir söylem değil, siyasal bir söylemdir. İlla bunun vicdani bir konu olduğunu vaaz ediyorsanız, bu sizin vicdanınızdır. Vicdanın sözlükteki tanımı "kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç" olarak geçtiğini belirterek ilgiyle okuyup takip ettiğim yazar ve şair Adil Okay’ın dizeleriyle yazıma son vereyim.
 
 
 
 
Hey deli kız
hey deli kız
inanma değiştiğine çağın
pantolon giyip
kazıtsan da saçlarını üç numaraya
öpsen de erkek arkadaşını meydanlarda
akşamları gitmesen de evine
çocuksun yine
gece yarısı tek başına
dolaşamazsın bu sokaklarda
bağıramazsın
bu nasıl hava
bu nasıl cıva
bu nasıl adalet
diye

öyle kolay mı sanıyorsun
var mı hazıra konmak
daha çok emek ister
daha çok mücadele
hem kadın olarak cinsini
hem de
insan olarak
kurtarmaya özgürlüğünü