Endüstriyel futbol denilen yüz milyon dolarlık büyük şirketlerle yönetilen futbolun gideceği yer dünyada kalmadı. İngiltere’de Rus işadamlarına şeyhlere satılmayan kulüp kaldı mı? Her yıl şampiyonluğa oynamak zorunda olan bir takımın her yıl elli milyon dolara ihtiyacı var. Fenerbahçe’yi bitiren uyuşturucu tiryakiliği gibi şampiyonluklara kilitlenmiş olmasıdır.

Yayın gelirleri, Şampiyonlar Ligi gelirleri olmadan Fenerbahçe’nin yaşaması imkansız hale geldi. Ve bu ‘yüksek gelir basıncı’ Fenerbahçe’yi mahkeme kapılarına sürükledi.

Fenerbahçe sadece Fenerliler’in değil hepimizin takımıdır, doğduğumuz günden beri mesela ben elli yılın her haftası Fener maçını konuştum, gündelik hayatımızda annemizden sevgilimizden hatta ideolojilerimizden çok Fenerbahçe geyiği yaptık.

Bizans’ta rekabeti bin yıl süren Mavilerle Yeşiller arasındaki at arabaları yarışları gibi yüzyılın her haftası bu ülkede yaşayan her insanın yüreklerini hoplatan derbi maçlar yapıp ülkenin siyasetini açlığını depremini felaketlerini dahi unutturan bir büyük sportif kapışmaya Allah’ın her haftası hazır olmak başarının çok ötesinde mucizevidir.

Bu ülkenin senin benim hepimizin Fenerbahçe’ye büyük ödenmez borçları vardır, bizleri Allah’ın her haftası heyecanları yenilgileri kapışmasıyla kilitleyen bu muhteşem takımın bugün içine düştüğü içler acısı hal Fenerbahçeliler’in değil ‘dünya futbolunun içine düştüğü büyük parasal kriz’in sonucudur.

Ben anadan doğma Trabzonlu’yum, Trabzonspor’un onur üyesiyim, hayatımda en sevdiğim futbol adamları bugün hala hırdavatçı dükkanında oturan Ahmet Suat Özyazıcı ve Şenol Güneş’tir. Hayatımda en çok eğlendiğim keyif çıkarttığım maçlar Fenerbahçe’nin Aydınspor’a altı farklı ve adı bilinmez Pendik’e yenildiği maçlardır.

Ve geçtiğimiz sezon Trabzonspor maçlarında büyük oyunlar oynanması bizi futboldan soğutacak kadar yıpratıcı olmuş ve acımızdan ağlayacak yer dahi bulamadık.

HİÇBİR MAHKEME KARARI FENERBAHÇE'NİN TARİHİNE DOKUNAMAZ

Şüphesiz şike belgeleri karşısında hiç kimse alttan alamaz, geçiştiremez ve her şeyi tayin edecek olan mahkeme kararlarıdır, mahkeme kararları da birkaç yöneticiyi haklı olarak kepaze duruma düşürür ve fakat bugün şunu hiç unutmayalım, hiçbir mahkeme kararı Fenerbahçe’nin Tarihine dokunamaz, Fenerbahçe’nin Gururu’nu sarsamaz.

Çünkü ‘hukuk’u da aşan romantik bir aşk ve yüzyılın hatıraları var ortada. Birkaç yöneticinin kulübü uçurumun kenarına getirmesi Fenerbahçe aşkını bitiremez. Fenerbahçesiz ligi kimse kabullenemez. Ortaokuldaki kankardeşim Fenerliydi, üniversitedeki dava arkadaşlarım Fenerliydi, eşim Fenerli, kahvede batak oynadığım arkadaşlarımın bir yarısı fenerli.

Günümü geçirdiğim dört kişiden üçü Fenerli. Yani ben Fenerbahçe’nin olmadığı bir ülkede yaşamayı bilmiyorum, yaşamak ta istemiyorum.

Fenerbahçe’yi yıpratan kurulduğu günden beri şampiyonluklara odaklanmasıdır, bu da sadece ‘yüksek gelir basıncı’ değil, ülkenin sosyal kültürü siyasetinin ve beklentilerinin de Fenerbahçe’ye yüklediği dayanılmaz bir basınçtır.

Bu da büyük transferler büyük futbolcular demektir, ki bu topraklarda yaşayan herkes dünyanın eşsiz futbolcuları antrenörlerini hep Fenerbahçe’yle tanıdı, yani Fenerbahçe şu meşhur ‘gündem değiştirmenin’ de takımıdır. Fenerbahçe trajik siyasi skandallarla dolu karmakarışık ülkemizin günlük ‘beklentileri’ne hizmet ederek, ülke insanının yüzünü aklını meşguliyetlerini şaşaalı heyecanlarıyla futbola çevirmesini becerdi, yani bu kadar darbeye ve sevimsiz sağcı siyasetçiye bu ülke biraz da Fenerbahçe’yle katlanabildi, sol’un argo literatüründe kitlelerin futbolla uyuşturulması, diye eleştirilen.

Şu anda Fenerbahçe’ye büyük bir şans doğmuştur, muhtemeldir ki tarihlerinde ilk defa şampiyonluk zorunda olmadan birkaç sezon geçirecekler, ki işte bu ara dönem Fenerbahçe’den çok şey beklenen yüksek gelirli taşkınlaşmış karakterini değiştirmek için fırsattır. Büyük futbolcuları satıp yepyeni alt yapısına dayalı mütevazi bir takım kurup yatağına göre yorgan serip endüstriyel futbola karşı kendi imkanlarıyla hazırlık içine girmeli.

Ve Fenerbahçe yönetiminin vitrinine çıkıp büyük hava ve ihaleler kazananlara şimdi iş düşüyor. Her yıl hemen her branşta yüzlerce altın madalya getiren ve boyu posu büyüklüğü Türkiye’ye çok büyük gelen bu kulübü, birazcık küçültüp, iddialarını birkaç yıl dondurup uzun uzun düşünecekleri zamanları olacak.

Fenerbahçe Türk Bayrağı renkleri yanında Türkiye çarşılarında evlerinde sokaklarında renkleri en çok dalgalanan bir takımın adıdır.

Şunu herkes iyice öğrensin, şike bir sonuçtur, futboldaki krizin adı asla şike değildir, kriz, gidin Anadolu’ya binlerce kasaba takımının muhasebesini inceleyin, kaldırımı dahi olmayan ilçenin üç-beş trilyonluk takımı var. Futbol piyasası cin, müteahhit, kabadayı ve kötü politikacı gibi sivrilip kasabada mafyalaşıp hükmünü süren beş-on insan futbol takımı marifetiyle her yıl trilyon para çeviriyor. Neşter vurulması gereken yer burasıdır.

Tabii ki yüzlerce il ve ilçedeki bu feryatlar duyulmuyor, futbol basını anlaşmış gibi ölümcül şekilde görmezden geliyor… Ancak Fenerbahçe gibi Anadolu Ajansının kurulduğu ilk günden beri hemen her haber saatinde adı ilk sırada geçen bir takım söz konusu olunca şüphesiz haklıdırlar kıyamet kopacak.

KİMSE BU DURUMU FIRSAT BİLMESİN

Fenerbahçe’nin içine düştüğü bugünleri fırsat bilip kimsecikler burun kıvırıp küçümsemesin. Dedemizin babamızın ve bizim de çocukluklarından beri fırtınalar estirmiş bir takımla dalga geçmeye kimsenin gücü yetmez. Fenerbahçe kimsenin küçültemeyeceği yüksek bir tepede ve hala formasında onlarca yıldız binlerce madalyası olan en azından ülkemizde eşi benzeri olmayan bir takımdır.

Suçun birazı da bizim kardeşim, hepimiz her hafta kulüp yapılarını hiç eleştirmeden ya da bir sıfır olsun benim olsun diyerek ya da sırf iyi vakit geçirmek uğruna eğlencesine boğulup zevkini hayatımızın en merkezi meşguliyeti yapıp sustuğumuz için…

Sadece Fenerliler değil hepimiz haftalık keyfimiz uğruna vicdan sızısını hiç duymadığımız için bugün Fenerliler’den daha çok üzgün ve başımız yerde olmalı ya da Fenerbahçe bayrağını hayatımızda ilk defa Fenerliler değil soylu dersler çıkartarak bizlerin dalgalandırması gereken günler yaşıyoruz.

Trabzonspor ya da Beşiktaş yüz kere Sivas’ı bin kere Ankaragücü’nü yense ne olur, Trabzonspor ve Anadolu takımlarının yenip mutluluktan uçtukları takım Fenerbahçe’dir.

Birkaç istisna hariç Türkiye’de irili ufaklı her takım muhasebe oyunlarını iyi bilen birkaç kurnaz zenginin elinde yani bu ‘organize çete’ suçu sadece Fenerbahçe’yle sınırlı değil.

Fenerbahçe bu büyük oyunun sadece büyük bir parçası, bugün Fenerbahçeli yöneticileri kınıyorsak o halde hepimiz bugünden itibaren Türkiye’de mahalle arasından gelen ‘harbi futbolu’ yaşatmak için ‘taraftar’ kimliğimizi bu trajik günleri fırsat bilip sıkıca eleştirebilmeli. Ve yeşil sahaya dışarıdan müdahale eden menejerinden hakemine basınına kadar her şeyi yeşil sahadaki kıran kırana mücadeleden uzaklaştırmasını yasalarla futbol kültürüyle becerebilmeliyiz.

 Fenerbahçe ayağa kalkmadan Türkiye’de ligler, futbol heyecanı, maçlar ayağa kalkmaz.

 Fenerbahçe günahlarını temizlerken gençlerimize şunu öğreteceğiz: Rakip kardeşten de öndedir ve soylu bir rakip sizi ahlaken capcanlı tutar.

Ve bir de şunları öğreteceğiz, Fenerbahçe kirlenmişse bu sadece Fenerbahçe’nin suçu değil Türkiye’de çürümüş her tarafı sarmış kokuşmuşluk, kokuşmuş bir bünye irili ufaklı herkesi başarı için kanunsuzluğa zorluyor, zorladı, futbolun bu hiç sorgulanmayan kapalı kurumsal bünyesi herkesi ahlaksızlığa soktu sokuyor, sizleri bilmem ama, Cemil Turan’ın ceza sahası içinde dört kişiyi üst üste, kale sahası içinde üç kişiyi peşpeşe çalımlarını görmüş biri için bugünkü sahneler benim için dayanılmaz bir acıdır.

Tarihimizin en büyük sportif geleneklerinden biri Kırkpınar’da güreş öncesi peşrev töreninde güreşçiler sadece kendilerini değil birbirlerine sarılıp birbirlerinin vücuduna yağ sürerler, sanki birazdan birbirlerinin kolunu bacağını kopartıp kıracak olan onlar değilmiş gibi. Ekranlar ve gazetelerde binbir rezilliği izlerken aklımızdan çıkarmamız gereken yüzyıldır ülkemiz sahalarında hemen her takımın en büyük ‘rakip’i olmuş ve irili ufaklı her takıma en nefis çalımlar atmış bir takım olduğunu unutmayalım.

Bir de şunu unutmayalım, Fenerbahçe ‘kanaryaydı’, gözünüzün önünde canlandırın, karmakarışık dikenli çalıların içinden öterek uçarak geçen bir kanaryayı. Kurucuları Fener’in sağ ve solaçıklarını rakip bekleri öterek geçen Kanarya’ya benzetmeleri ilk kuruluş günlerine dair bir duygu değildir. Yüzyıldır Fenerbahçe karakteri hep ince ve seri çalımlar atan futbolcuları sevmiştir ve ülkemizin kanarya gibi uçup bekleri geçen futbolcuları hep Fenerbahçe’de olmuştur, bu biraz da haftalık yorgunluğunu atan bizler için, ağır stres ve sıkıntıların dikenli tellerinden kanarya gibi ötüşle uçarak geçerken hafiflediğimiz hazzın adıydı…

RAKİPLERİ DE OLSAK İTİRAF EDELİM Kİ

Kurulduğu günden beri milyonlarca çocuğu akla hayale sığmayan rüyalar içinde sevindirip kanarya gibi göklere uçuran Fenerbahçe’nin, itiraf edelim, rakipleri olsak ta hepimizi cezbeden esrarlı bir sihri var…

 Futbol, spor, evet büyük maddi imkanlar, çim sahalar, büyük transferler ister, kabul. Ama bunların hepsini aşan bir büyük sihir. Hintlinin biri bahçesini İngilizler’in çim sahalarına özenip İngiliz çimi gibi kesilmesini istemiş, ne kadar uğraşsa becerememiş, bahçıvan sonunda dayanamayıp, bu İngiliz çimi, beşyüz yıl her gün sağdan sola yukardan aşağı beş yüz yıl biçilerek oldu…

Karşınızda yüz yılın her haftası sahaya çıkmış bir takım var, üstelik yüz yılın her haftası o sezonun en önemli en nefes kesen maçına…

 Ve bu ülkede doğup büyüyen her insanın adını ezberden bildiği Lefterler Canlar Cemil Turanlar Rıdvanlar…

Bu muhteşem hatıranın büyük anısına, bu yüzden bugün Fener tribünleri susarken en azından bana düşen, SEN ÇOK YAŞA FENERBAHÇE diye bağırıp yarınlardaki enfes maçlar için soylu rakibimin hafızasını sıcak canlı ayakta tutmaya çalışmak.