Türkiye’de affedilmesi güç olan bazı suçlar vardır. Bu suçları işlediğin zaman hayatın boyunca birileri tarafından fişlenirsin. Ve ne yaparsan yap ne söylersen söyle artık sen “o”sundur. Artık sen iflah olmazsın. Sen ne dersen de hakim güç ve taşeronları seni nasıl görmek istiyorsa öyle anlatır. Ve seni oturttuğu suçlu sandalyesinde müebbede mahkum etmek için Bizans’tan kalma oyunlarla; yazarı, çizeri, basını, falanı filanı ile başlar senin ne büyük bir suçlu olduğunu anlatmaya…
İşte bu büyük suçu ifşa ediyorum. Ülkücü olmak. Evet, bu ülkede en büyük suç ülkücü olmaktır. Veya Ülkücülüğün olmazsa olmazı olan değerleri siyasi bir kaygı duymadan alkışlamanız da o suça yakın bir dışlanmayı getirir. Yani suçu ve suçluyu övmekten siz de aynı ölçüde suçlu ilan edilirsiniz.

Hakikaten Ülkücü olmak neden bu kadar büyük bir suçtur? Bu Ülkücüler hangi saiklere bağlıdır ve hangi gayeyi gütmektedir ki bu kadar tepki çekiyor?
 
Ülkücü hareketin ülkemizdeki geçmişine baktığınız zaman garip Anadolu çocuklarının, aileleri tarafından gönderilen harçlıkları ile tuttukları evlerde, dumanını tüttürdükleri ocaklarında üç temel konu üzerinde durduklarına şahit oluruz. Vatan, millet ve din. Birileri bu kutsal değerleri – günümüzde olduğu gibi- yok etmek isterken bu çocuklar vatan çiçeğini kanları ile sulamışlar ve bugün o geçmişe ihanet edenlerin yada görmezden gelen tatlı su Müslümanlarının rahatlarını temin etmişlerdir. Kunduraları eski, mideleri boş ama başları dik bu insanlar hangi değerlerin mücadelesini verdiler ve bir mirası şimdiki nesle devrettiler?
Onlar,  Allah rızasını kazanmak için İlay-i Kelimetullah yolunda cihana öncü bir Türkiye oluşturmak gayesini gütmüşlerdir.

Onlar, bir kutlu davaya adanmış ve fena-fid dava olmuş, davanın içinde erimiş; milletinin felaketini felaketi, saadetini saadeti bilmiş insanlardır.

Onlar, hizmette en önde olan ücrette ise en arkada durmayı bilen erdem abidesi bir karaktere sahiptir. Yaptığı hizmetler anlatılırken muvaffakiyetin kendisinden değil davasının yüceliğine münhasır Allah’ın lütfünden kaynaklandığına inanmışlardır.

Onlar, Elhamdülillah inanmış samimi bir Müslüman’ım. Ben hiçbir beşeri gücün önünde eğilmedim ve eğilmem. Yarın huzuru ilahide vereceğim hesabın dışında hiçbir hesabın korkusunu taşımıyor ve hissetmiyorum..” haykırışını yaşayıp yaşatan kişilerdir.

Onlar, ülkelerinin kara sevdalısı olmuş, ülkülerinin mukaddesatlığı karşısında ürpermiş, “onu incitirim” korkusu ile hep titiz davranmış, dava adamlığı vasfını hayatına nakşetmiş kişiler olarak hayat bulmuşlardır.

Onlar, Türk milletini buhranlar anaforundan kurtarıp, milli-manevi bütünlüğünü sağlamış, ezel-ebed köprüsünü doğru kurmuş, kökü mazide olan bir ati harekete mensupturlar.

Onlar, yok edilmek istenen bir nesli, YENİDEN MANEVİYATA DÖNÜŞ hareketi ile dirilişini sağlama mücadelesi veren vefa erleridir.
Onlar, ele, bele, dile hakim olma; tevazu ve fedakarlığı hayata hakim kılma, yaratılanı sevme ve Yaratıcıya izafeten ona hizmet etme düsturları üzerine bir çizgiyi gaye edinmişlerdir.

Onlar, Türk’ün tarihinden getirdiği Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresini diriltmek, Türk milletinin iktisadi, siyasi ve sosyal meselelerine çözüm üretmek, yok edilmek istenen bir nesli yeniden asli cevheri ile tanıştırmak ve barıştırmak, Türk gençliğini dini değerleri ile donatıp sarsılmaz bir iman sahibi kılarak milletinin hizmetine sunmak geçmişi ile bağları koparılan milletimizi tarihi ile barıştırıp geleceğin milliyetçi büyük Türkiye’sini kuracak nesiller yetiştirmek için yollara revan olmuşlardır.

Onlar, batıcılığı bir taklitçilik müessesesi haline getiren ve bugün her türlü mesuliyet duygusundan yoksun, milletinin değerlerine küfrederek milletinin ekmeğini yiyenlere karşı milli bir bilincin diriltilmesi için vardırlar ve var olacaklardır.

Onlar, bu toprakların bin yılı aşan kardeşliğini gelecek bin yıllara taşımak için doğudan batıya, kuzeyden güneye bir kişiyi bile ayırmadan “bir olmak, iri olmak ve diri olmak” için gerçek kardeşliğin meşalesini yakma peşindeler.
 
Günahı ile sevabı ile bu insanlar böyle bir gayeye matufturlar. Peki o zaman Ülkücüleri, “Bizim milliyetçiliğimiz kültür milliyetçiliğidir.”diyen bilge Lidere rağmen ırkçı göstermek isteyenler; Ülkücüleri “Onlar ne kadar Kürt ise biz de o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk isek onlar da o kadar Türk’tür” denilmesine rağmen Kürt düşmanı göstermek isteyenler; “İslamiyet’i ruhumuz, Türklüğü bedenimiz gören ve ruhsuz bedeni ceset olarak değerlendiren” Ülkücüleri din dışı göstermek isteyenler, Ülkücüleri yada onları sevenleri sindirmek, sürdürmek, görevlerinden almak isteyenler neyin peşindeler acaba?...

Biraz düşünmeye değmez mi?...
 
 Not : Niğde Türk Ocağı Başkanı Gazi Karabulut 12.01.2011  Çarşamba günü saat 17.00 de NTV (Niğde Televizyonu) de gündem adlı programın canlı yayın konuğu olacak.

- - - -