İtikat ve inanç açısından birçok fetva dinlemişizdir. Bu fetvayı ne dinleyen ne de fetvayı verene sorsanız; “Bu iman ve itikat ile bu bilgiler, sana da bana da sahabe gibi İslâm dinini yaşatır mı?” Sukutun hâkim olduğu bir ortama girmişsinizdir. Kimse bu soruya evet diyemez.
 
Eğer sahabe gibi olamayız derlerse, bu daha kötü bir savunma, çünkü sahabe gibi olunmaz ifadesi “Allah sahabeyi farklı yaratmış. Bir adaletsizlik var” demektir. Böyle bir savunma küfürdür.
 
Eğer Kur’an’ı bilmiş olsaydık bu tür konuşmazdık. Sahabe ile kendimizi kıyaslamamız lazım.  Göreceksiniz, ayni emirler bizlere de farz kılınmış. Ne bilen ve yaşayan bir eğitmen, ne de öğrenmeye meyilli insan var.
 
Bakalım Kur’an bu konuda ne diyor?
 
Sahabenin başında peygamberimiz S.A.V. Efendimiz var dı ve o dönemde insanları Allah’a davet etti (ölmeden emanet olan ruhumuzu, sahibi olan Allah’a ulaştırmayı dilememiz gerektiğini söylemiş).
 
Hac 67: Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).
Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.
 
Ayetten de anlayacağımız gibi Resulullah o dönem insanları Rabbine davet etmiş. Neden böyle bir davet gerekliliği ortaya çıkmış?
 
Allah da insanları kendine davet ediyor:” Lehu da’vetul hakk(hakkı),.. Hakkın daveti O’nadır (Kendisinedir, Allah'adır)...(HAÇ 14) “ Evet Allah da insanları kendine davet ediyor. Bütün insanlar böyle bir davete muhatap mı? Evet,
           
Ahkaf-31: Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin). Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
 
Allah’ın davetçisine icabet etmenin sonucu, günahlarımızın örtülmesi ve bu günahların sevaba çevrilmesi söz konusu. O zaman bir an önce davete icabet etmemiz lâzım değil mi?
 
Peki, sahabe bu konuda ne yapmış? Hepsi Resulullah’ın sözünü dinlemişler. Davete icabet etmişler. Bu neden ile sahabenin hepsi hidayete ermişler.
 
Zümer-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi). Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
 
Sözü işitmiş olmaları, onların davete icabet ettiklerini açıklamaya yetiyor. Çünkü Allah ancak davete işitenler icabet eder diyor ayette.”İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn (yesmeûne), (Davete) ancak işitenler icabet eder.(Enam–36)” Peki sözün ahsen olanına tabi olmaları ne anlama geliyor? Kur’an da ahsen olan söz nedir derseniz, onun da açıklamasını Rabbimiz koymuş ayetine:
 
Fussilet-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
 
Allah, Allah’a davetin ahsen söz olduğunu söylüyor. Demek ki insanları Allah’a davet etmek Allah katında en güzel söz. Resulullah da ümmetini Rabbine davet etmiş. Ashabı davet’e icabet edip hidayete ermişler ve kâmil iman sahibi olmuşlar. Sonra hepsi beraber insanları Allah’a çağırmışlar:
 
Yusuf-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne). De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
 
Şimdi ben de diyorum ki, bizlere verilen dini eğitim ile bizlerin İslâm’ın beş şartı ile hiçbir yere varamayız. Çünkü imanımızın bizim hidayete ermemize neden olmadığı kesin. Bir insan hidayete ermedi ise dalâlette kalmıştır. Artık dalâlette olan bir insanı ne ibadetleri ne de inancı dünya ve ahiret saadetini sağlayabilir.
 
Neden mi? Sahabenin imanı hidayete ermelerine neden olmuş. Bizlerin imanı, inançtan ileri gitmiyor ve bizlerin dalâletten kurtulmamızı sağlamıyor. Sahabe öyle değil:
 
Bakara-137: Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu). Bundan sonra eğer onlar da, sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi o takdirde hidayete ermiş olurlardı. Ve eğer dönerlerse (yüz çevirirlerse), böylece o takdirde onlar, sadece bir ayrılık içinde olurlar (Allah'ın yolundan ayrılmış olurlar). Allah, (onlara karşı) sana kâfi gelecektir. O, en iyi işiten ve en iyi bilendir.
 
Sahabenin Allah’a imanı onların hidayete ermesine neden olmuş. Onlar Allah’a ulaşmayı dilemişler, çünkü Resulullah onları Allah’a davet etmiş ve onlar davete icabet etmişler. Ruhları Allah’a ulaşarak hidayete ermişler. ”… kul innel hudâ hudallâhi De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır…” (ALİ İMRAN-73)”…kul inne hudâllâhi huvel hudâ De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir…” (BAKARA–120)
 
Allah bizlerin de iman açısından sahabenin yaşadığı Kur’an’daki İslâm dinini yaşamamızı ve hidayete ermemizi istiyor da… “nerde bizde o Allah sevgisi “?
 
Bakara–214: Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâh(nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb(karîbun). Yoksa siz, kendinizden önce yaşayanların başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara (öyle) şiddetli belâ ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki, resul ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı gerçekten yakın değil mi?
 
Kalpte Allah aşkı varsa, o aşk sadece seni değil herkesi yakar. Çünkü hak olan sözleri ne kadar söylersen söyle sana kimse inanmaz. Allah’a davete icabet etmezler. Nefislerinin istediklerini yapan, Allah’ın istediklerini “zamanı değil” diye veya yobazlık görerek yapmazlar. Yapanların da bid’at olarak yaşadığı bu dönemde nasıl olacak bu işler? Ne bir gayret var ne söyleneni tefekkür etmek. Ne huzur kaldı ne de sevgi. İşimiz Allah’a kaldı.
 
ALLAH’A EMANET OLUN.