Niğde Barosu Başkanı Av. Hüseyin Demirbilek Akkaya Çevre kirliliği konusunda açıklama yaptı. Demirbilek açıklamasında ; Niğde'nin bugüne kadar ki en önemli çevre felaketi olarak gördüğüm ve www.nigdehasret.com isimli internet gazetesinin kurucusu sayın Turan Uçan'ın kurduğu Akkaya Barajı Temiz Çevre Platformu’nun da bir üyesi olarak Akkaya barajının temizlenmesiyle ilgili ciddi adımlar atıldığını görmek hepimizi çok mutlu ediyor.



Ancak baraj bir taraftan temizlenirken diğer yandan önlem alınmıyor olması da hepimizi bir o kadar üzüyor. Barajın petrol atığına benzer çamurunun  doğrudan bağ-bahçelere aktığına ve yeşermeye yüz tutmuş toprağın simsiyah bir örtüyle kaplandığına bizzat şahit oldum.

Bu konuda bugüne kadar neredeyse söylenecek söz kalmadı, yazıldı çizildi konuşuldu. Devletin en tepe makamları konuyla ilgilendi kaynak aktarıldı, maliyetli bir temizlik faaliyeti başlatıldı. Ancak ne yazık ki sorumsuzluk tüm uğraşları kaygı taşımadan boşa çıkarabiliyor.

Çevre, çevrecilik umursanmayacak konular olmamalıdır. Önemsenecek konuların başında olmalıdır. Tüm canlıların sağlığı ve ekolojik dengenin korunması hayati öneme haizdir. Bu bir insan hakları meselesidir.

Çevre konusunda hukukumuz da bir takım düzenlemeler getirilmiştir.

ÇEVREYİ KORUMAK MESLEK ÖRGÜTLERİNİN VE SİVİL TOLUM KURULUŞLARINA KANUNLA YÜKLETİLMİŞ BİR GÖREVDİR

2872 sayılı Çevre Kanunun İLKELER başlıklı 3. maddesi çevre kirliliği ve önlenmesiyle ilgili bir takım ilkeler benimsemiştir. Kanuna göre, çevrenin korunmasıyla ilgili başta idare olmak üzere, sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları görevlidir. Aynı madde de Çevre ve Şehircilik bakanlığı ile yerel yönetimlerin hatta gerekli hallerde meslek odalarının ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği yapacağı bir ilke olarak ifade edilmiştir.

Öyle ki kanun açıkça meslek odalarının ve diğer sivil toplum kuruluşlarının çevreyi koruma görevleri olduğunu vurgulamasına rağmen üzülerek görülmektedir ki gerek meslek kuruluşları gerekse sivil toplum kuruluşları çevrecilik konusunda görevlerini yapmamaktadırlar. Daha yaşanabilir bir çevrede yaşamak bu duyarlılığın sağlanmasıyla mümkündür. Demokratik toplumlarda aynı zamanda yönetimi denetleyen baskı unsurları olarak da sayabileceğimiz meslek kuruluşlarının ve kanaat geliştirmesi beklenen sivil toplum kuruluşlarının daha hassas olmaları beklenmektedir.

Çevre Kanunumuzla benimsenen ilkelerden birisi de çevreyi kim kirlettiyse oluşan zararı o kişi ya da kuruma ödettirmektir. Zararın 6183 sayılı amme alacaklarının tahsili hakkındaki kanun kapsamında ödettirileceği emredici şekilde hüküm altına alınmıştır. Konunun ucuz olmadığı bilinmeli ve anlatılmalıdır.

Kanun çevreyi kirletme yasaklamış ve yaptırıma bağlamıştır.

PARA CEZALARI UYGULANMALIDIR.

O halde çevre kirliliğine sebebiyet verenlerin umursamazlıklarının sadece gazete kupürlerinde kalmayacağının farkında olmaları gerekir. Çevre Kanunun  20. maddesi çevreyi kirletenlere verilecek İDARİ PARA CEZALARINI hükme bağlamıştır. Bu cezaların bu güne kadar işletilmemiş olması manidar görünmektedir.

Bu konuda Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü görevini yapmalıdır.

SADECE İDARİ YAPTIRIMLAR DEĞİL TÜRK CEZA KANUNUNDAKİ DÜZENLEMELERDE BU KONUDAKİ HASSASİYETİ ORTAYA KOYMAKTADIR.

Elbette ceza en son düşünülecek tedbirdir. Ancak idari yaptırımların yetersiz kalması durumunda başka çarede kalmayabilir. Zira idari yaptırımlar bazen politik baskılar nedeniyle caydırıcılık konusunda zayıf kalabilmektedir.

 Çevrecilik konusu tüm dünyada tartışılmakta ve ihlaller ciddi manada cezalandırılmaktadır. Çevreye verilen zararların ceza normlarıyla korunması caydırıcılığı daha etkin olarak sağlamaktadır. 

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun "ÇEVREYE KARŞI SUÇLAR" başlıklı 181. maddesi çevreye kasten zarar verme suçunu düzenlemiştir. Bu göre çevreye kasten zarar veren kişiler 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar. Şayet işlenen fiiller insanlarda ya da hayvanlarda kalıcı hastalığa neden olursa verilecek ceza 5 yıldan az olmayacak ve fail hakkında bin gün adli para cezasına hükmedilecektir.

Çevreye karşı işlenen suçun mağduru tüm toplumdur. Dolaysıyla bu hususta suçun yetkili makamlara duyurulması kaçınılmaz bir hal almamalı medeni bir toplum olduğumuzun ve ceza korkusuyla değil çevre bilinciyle hareket ettiğimizin gösterilmesi gerekmektedir kanaatindeyim.

Ancak son çare olarak toplumun hukuki haklarını koruma noktasında Niğde Barosunun bu hususta kendisine kanunla verilen görevleri yapacağını, her türlü hukuki yolu toplum adına deneyeceğinin de bilinmesini isterim.


Editör: TE Bilişim