Ramazan’ın sonuna geldik. Bu gece son kez sahura kalkacağız.

Günde yaklaşık 17 saat civarında oruç tutuldu. Orucun başlangıç saatinin normal günden erkene alınmasına bazı ilahiyat profesörlerinden itiraz geldi. Zira Ramazan arifesinde okunan sabah ezanı, Ramazan’ın ilk günü bir saat erkene alındı. Bu durumda da bizler bir saat fazla oruç tutmuş olduk.

Bizim çocukluğumuzda ve gençlik yıllarımızda oruca niyetlenmek için, havanın belli belirsiz bir şekilde ağarmaya başlamasını beklerdik. Umarız Diyanet, gelecek Ramazan’da bu yanlıştan döner.  Diyanet’ten elbette başka beklentilerimiz de var. En önemlisi ise şirk (Allah’a eş ya da ortak koşma)konusunda halkı daha fazla aydınlatıcı programlar yapması. Özellikle Ramazan ayında yayınlanan Ramazan programlarını, sıkı bir denetime tâbi tutması… Neden mi?

İşte size devlet ekranlarında gerçekleştirilen Ramazan programlarından birkaç tespit: *

Sunucu diyor ki;

“ Burada, kutsal bir mekândayız. Eyüp Sultan hazretlerinin mekânında program yapıyoruz. Aramızda bir sıcaklık oluşuyor. Ola ki mahşerde karşılaşsak;’ Selam filanca’ dese… İşte kurtulduk! Fena mı oldu?” (…!)

Başka bir akşam, aynı programa konuk olan bilirkişi: “Yatırlarımızı, türbelerimizi elbette ziyaret edeceğiz. Ziyaretlerimizde Allah’a dua edeceğiz. Allah’tan bir şeyler isteyeceğiz. Yatırdan ya da evliyadan değil.” Buraya kadar sorun yok. Ama, diyor konuk kişi, işte bu “ama” dan sonra asıl felaket başlıyor; “işte orada yatan da senin iyi kulundur, hatırlı kulundur, o kulunun hatırı için bizi de affet” (…!)”

Bir başka akşam aynı programda dua eden bir başka bilirkişi şöyle bir cümle kuruyor:  “Burada, Eyüp Sultan hazretlerinin huzurunda el açıyoruz…”( …!)

Baylar, bayanlar;  Bu programlara çıkan kişiler, din bilgini geçinen, adlarının başında unvan taşıyan, Kur’ân’ı pek çok kez hatmetmiş kişiler.  Bu kişilerin sözlerine bu halk itibar ediyor.

Lütfen rica ediyor, hatta yalvarıyoruz. Ölen kişi kim olursa olsun, diriye bir faydası yoktur!. Dualarımıza ya da kurtuluşumuza aracı olamaz! Dualarda evliya, veli, yatır, şeyh, şıh, hacı, hoca ya da her neyse, hiç kimseyi aracı tayin edemezsiniz! Bizim dinimizde Hıristiyan’lar da olduğu gibi bir ruhbanlık yoktur! Allah ile aramıza hiç kimse giremez! Dualarımıza hiçbir kişiyi aracı kılamayız! Yalnız Allah’ın huzurunda ve Allah’a el açarız. Sadece O’na kulluk eder ve sadece O’ndan yardım bekleriz.  (Fatiha suresi) Mahşer günü hiç kimsenin bir başkasına şefaat edemeyeceğini Kur’ân bize bildiriyor.

“Ben kuluma şah damarından daha yakınım” diyen Yaratıcımız ile aramıza daha kimleri aracı olarak tayin edebiliriz? Şah damarımızla aramızda herhangi bir açıklık ya da mesafe var mı? Oraya Allah’tan başka kim sığabilir?