İngiltere’nin İndependent gazetesi, Türkiye ile ilgili yorumunda,  “Ordu, AKP hükümetini, ABD istemediği için devirmedi” diye yazdı. Türkiye’de ise “Milli Görüş”ün önemli isimlerinden Oğuzhan Asiltürk, “ABD yakında İran’ı işgal edecek. Ancak TSK’da vatansever subaylar buna karşı çıkıyordu. Bu subayları Ergenekon operasyonlarıyla tutuklattılar”  dedi. 

***

İster içerden bakın, ister dışarıdan tespit değişmiyor. Büyük Orta Doğu Projesi ve Arap Baharı gibi uygulamalarda, Libya ve Suriye olaylarında görüldüğü gibi Türkiye, 24 saat kendi etrafında dönerken, 365 gün ABD yörüngesinde hareket ediyor. 

Bu durumda, Türkiye’de, klasik veya postmodern bütün darbelerin, muhtıraların ABD istediği veya onaylandığı için yapıldığı gibi bir sonuç kendiliğinden ortaya çıkıyor. 

Gerçi bunu görmek için bir İngiliz’in değerlendirmesine ihtiyaç yok ama malum Türkiye’de darbelerin de taraftarı var. Mesela solda 1961 Anayasası iyi bir Anayasa sayıldığı için bu darbeyi devrim olarak nitelendirenler veya sağda sırf Alparslan Türkeş de içinde bulunduğu için 27 Mayıs ile ilgili yorum yapmaktan kaçınanlar var. 

Şimdi Türkiye’nin geldiği “yörünge devlet” konumunun, 12 Eylül’ün ürünü olduğunu herkes kabul ediyor. 12 Eylül’ün terörü ile 24 Ocak kararları ile birlikte planlandığını da anlamayan yok gibi.. 

12 Eylül’ün neden Afganistan’ın işgali, İran devrimi, İran-Irak savaşları ile aynı döneme geldiği ise ancak aradan 30 yıl geçtikten sonra birkaç kişi tarafından gündeme getirilebildi..

Yine 28 Şubat, 27 Nisan gibi hareketlerin de Amerikancı politika takip eden AKP’nin bütün devlet kurumlarına tam anlamıyla hakim olması sonucunu getirdiğini bazıları hala anlamak istemiyor. 

Adı üzerinde, 28 Şubat’ın kadrosu  “Batı Çalışma Grubu!” idi. O zaman  “Neden Doğu Çalışma Grubu değil de Batı?” diye sormuştum? 

Sonuçta “şiir okumak” mağduriyetinden bir lider çıkardılar, türban ve imam hatipliler mağduriyetinden de Amerikancı bir iktidar! 

Türbanlılar veya İmam-Hatipliler Amerikancı mıdır peki? Kesinlikle değildir. Peki ama halk, bu mağduriyetlerin Türkiye’nin tam anlamıyla Amerikan yörüngesine oturtulması için kullanıldığını hiç mi görmeyecek? 

Halk göremesin diye ekonomik ve kültürel ortam hazırlandı. Zaten 300 milyar Dolar kredi kartı borcu ile yaşamaya çalışan, televizyon dizileri ve artık her gün yapılan maç yayınları ile meşgul edilen halk, sanal alemde olup bitenlerle futbol dünyasının tartışmalarına, kendi kişisel sorunlarından daha fazla zaman ayırmaktadır.  


***

Geçen gün Trabzonlu bir taksi şoförü, bana, televizyonda seyrettiği “elit hakem” tartışmasını anlatıp fikrimi soruyordu. “Elit hakem” de diyemiyordu. Eliti etik anlamış, “etik hakem” ifadesini kullanıyordu. Tartışmadan ve kavramdan benim hiç haberim yoktu. O günün akşamı, televizyonda bir spor programının alt yazısında “elit hakem” ifadesine rastlayınca biraz takip ettim. Meğer, UEFA, hakemliği kategorilere ayırmış, Elit hakemlik en üst kategori imiş. Televizyonlarda tartışılan ise  “filanca elit hakemliğe yükseldi de ben niye yükselemedim” gibi konular...

 “Yahu memleket ayağının altından çekiliyor, ekonomiyi, medyayı yabancılara devrediyorlar, yabancı şirketlere toprak satmaya başladılar, ülkenin yer adları bile Ermenice, Rumca kelimelerle değiştiriliyor, ‘Türk’ adını dahi Anayasa’dan çıkaracaklarını söylüyorlar. Malazgirt Savaşı’ndan 941 yıl sonra Türkiye’de Türk egemenliğini, Türkiye’yi yöneten kadro tehdit ediyor, sen nelerle uğraşıyorsun hemşerim” diyecek oldum, “Boşver abi, Türkiye’ye hiç kimse bir şey yapamaz”  diye cevap verdi ve elit hakem konusunu anlatmaya devam etti. 

Türk Milleti’nin genel özelliklerinden biri işte budur. Özgüvenden dolayı, yumurta kapının ağzına gelmeden kıpırdamıyor..