İnsanlarla olan ilişkilerimiz ve yargılarımız izlenimlerimizin desteği ile şekillenirken, oluşturduğumuz yorumlarda, kişinin olgun olup olmamasıyla ilgili görüşlerimiz, başı çeker.
  • Gerçekten olaylara farklı yaklaşıyor, çok olgun biri.
  • Bu ne kardeşim kadın kendini tutamıyor, olgunluğun zerresi yok.
  • Çok ham adam, daha çocuk ve olgunlaşmamış.
  • Yaşından büyük davranıyor, olgunluğu çok etkileyici.
   Yukarıda sözler ya da bunun benzerlerini günlük yaşamın birçok safhasında görmek mümkün. Olgun olmak ya da olmamak, değerlendirmelerimizin baş sırasında yer alırken, kelime anlamının ne olduğu hakkında hemen hemen hepimizin bir görüşünün olması, rahat kullanılması kolaylığını da beraberinde getiriyor.
    Günlük konuşma dilinde olgunluk; beğenilecek niteliklere sahip olma, sağlıklı ve dengeli davranma gibi geniş bir niteleme yelpazesini de içine alıyor.
      Duygusal tepkiler vermeyen,  az konuşan, konuştuğunda önemli görünen şeyler söyleyen kişileri olgun sayma huyumuzun olması, yanılma ihtimalimizi arttırıyor. Bunun sebebi olan korku ve gerçek benliğinden farklı bir kişilik imgesinin maskesini taşıma şekli, şaşırtıcı olabiliyor.
      Olgunluğun insan yaşamındaki önemini ve sık kullanımını göz ardı edemeyen davranış bilimciler, olgun insanı, gerçekleri net bir biçimde algılayabilen kişiler olarak değerlendiriyorlar. Diğer insanlarla karşılıklı güven ve içtenliğe dayanan ilişkiler kurmayı becermesini ve bu ilişkilerin sorumluluğunu sürdürebilmelerini, şart koşuyorlar.
       Kendilerini kabul edebilmiş olmanın huzuru eşliğinde başarının ihtiyaçlarıyla ilgilenen, neşe ve dertlerini paylaşan olgun insanın, üretken olmaktan hoşlanan, yeteneklerini sürekli geliştiren özelliklere sahip olması gereğine, dikkat çekiyorlar.
      Tabii ki bu tespitleri yapan davranış bilimciler olduğuna göre, ortaya çıkan olgunluk tanımları da psikolojik olgunluk kavramının içinde yer alıyor. Bunların oluşumunda yeterli zihinsel gelişim, ekonomik sıkıntıların az düzeyde olması,  iyi bir iş ve toplumsal olanaklarla beraber, bedensel sağlığında yerinde olması gereği ortaya çıkıyor.
      Her zaman kullandığımız olgunluk sözcüğünün nasıl yorumlandığıyla ilgili yoğun detaylarla kafanızı karıştırıp, kullandığınız olgunluk yargılarına keyfi engellerde koymak istemem.
      Ama şu bir gerçek ki olgun insanın diğer insanlarla yakın ve sıcak ilişkiler kurabilmesinin kökeninde, kendisini sevebilmiş olması gerçeğini kaçırmamak gerekiyor.
     İnsanın kendisine saygı duyması, ilgisinin sınırlarını kendisinden öte diğer insanları da içerecek bir biçimde genişletebilmesi ayrıcalığıyla beraber, kendisini sevmeyen insanın başkalarını sevmeyen insan profili çizeceğini, ortalama olarak kabul etmek gerekiyor.
      İş dönüyor dolaşıyor yine kendimizi sevme noktasına geliyor.
      Bunu yaparken kendisinin dışındaki insanları gözetmesi yeteneklerini sürekli geliştirirken, başkalarının ihtiyaçlarını, neşe ve dertlerini paylaşması, olgunluğun şartları haline geliveriyor. 
     O zaman bunları düşünüp kendimize sormaktan çekinmeyelim.
     Kendimizi olgun biri olarak görebiliyor muyuz?..