Burhan Mahallesi’nde bulunan Kesikbaş Türbesi’nin Şemsi Tebrizi’ye ait olduğuyla ilgili çok şeyler söylendi yazıldı çizildi. Fakat Niğde tarihi ile ilgili kaynaklar bu türbenin Selçukluların Anadolu Beylerbeyi ve Niğde Emiri Hatıroğlu Şerefeddin Mesud’a ait olduğunu göstermektedir. Peki, Hatıroğlu Şerafeddin Mesut kimdir ve ne yapmıştır kısaca anlatalım.
 
1243 yılında Selçuklular ile Moğollar arasında yapılan Kösedağ savaşını kazanan Moğollar hızla Anadolu şehirlerini işgal etmeye ve gittikleri her yerde acımasızca katliamlar yapmaya başladılar. Başkent Konya’ya kukla yöneticiler atayarak devleti işlevsizleştirdiler. Anadolu halkı Moğol zulmünden sığınacak bir yer arıyor fakat bulamıyordu. Bu durum yüreği vatan aşkıyla yakan birçok insanı kahrı perişan ediyordu.
 
İyi bir komutan ve yönetici olan Hatıroğlu Şerefeddin Bey o yıllarda Selçukluların Niğde emiriydi. Şerefeddin b. Hatîreddin, Şerefeddin Mesud, İbni Hatır künyesiyle meşhurdu. Hatîreddin veya Hatîr-i Zencânî adlı birinin oğluydu.   Ayn-ı Calut savaşında Moğolları yenen Memluk sultanı Baybars’a kardeşi Ziyâeddin’i göndererek ülkenin Moğollardan kurtulması için yardım isteyen Hatıroğlu Şerefeddin Bey Moğollara karşı bir direniş hareketini tertip ederek bir kurtuluş yolu açmaya çalışıyordu. Ayrıca O dönemde Türk devletlerinin kuruluşunda önemli rol oynayan Ahilik teşkilatı, Denizli uç beyi ve de Karamanoğulları bu işgale karşı direnmekteydi.
 
Aslında Baybars daha önceleri Muinettin Pervane tarafından çağrılmıştı ve bunun üzerine Anadolu’ya gelmiş Selçuklu beylerinin gelip kendisine biat etmesine beklemişti fakat Moğol korkusundan dolayı hiçbir bey gelip biat etmeyince canı sıkılarak Şam bölgesine geri dönmüştü. Bunun sebebi Muineddin Pervane’nin ikili ve kararsız tutumuydu.
 
Tarihler 1276 yılını gösterdiğinde Selçukluların Anadolu Beylerbeyi ve Niğde Emiri Hatıroğlu Şerefeddin Mesud Moğollara karşı ilk büyük başkaldırı hareketine başladı.
Kayseri Pınarbaşı’nda başlayan isyan hızla büyüdü.  Hatıroğlu Şerefettin Mesut kardeşi Mısır’daki güçlü Memlüklü Devleti’nin Türk asıllı hükümdarı Rükneddin Baybars’ı da ordusuyla Moğollara karşı Anadolu’ya gelmeye çağırmıştı fakat bu çağrısı Baybars’ın Muinettin Pervane’ye bir yıl sonra gelirim diye söz vermesinden ve ordusunun ekserisinin Mısır’da olmasından dolayı karşılık bulamadı. Fakat kendisine gelen yalan haberlere inanarak desteğin geldiğini zannetti. Fakat ne kardeşi Ziyaeddin ne de Baybars’dan bir haber gelmedi.
Bu durumda desteksiz ve yalnız kalan Hatıroğlu Şerefeddin, üzerine gönderilen ve Pervane Muineddin tarafından da desteklenen Moğol kuvvetleri tarafından 1276 Temmuz’unda Niğde’de sığındığı o zamanki ismi Luluve olan Ulukışla kalesinde yakalanarak idam edildi. İdam edilmeden önce kırbaçlanıp çok ağır işkencelere tutuldu. Abaka Han’dan gelen emirle öldürülerek cesedi parça parça edilip muhtelif yerlere gönderildi. Daha önce öldürülen ve başı kesilen Moğol askerlerinin intikamını almak için kesik başı ile çevgan meydanı denilen şimdi ki türbenin olduğu yerde top gibi oynandı.
 
 Hatıroğlu Şerefeddin Bey’in bu başkaldırısı sırasında Karamanoğlu I. Mehmed Bey de kendisine yardım etmişti. Karamanoğlu I. Mehmed Bey ayrıca Selçuklulara ödediği yıllık vergisini de kesmişti. Hatıroğlu Şerefeddin isyanının Moğollar tarafından kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Karamanoğlu I. Mehmed Bey mücadelesine devam etti.
 
Niğde'de Hatıroğlu Şerefeddin Bey'in 1276 yılında yaptırdığı çeşme, Anadolu Selçuklu Devleti'nin sultanı I. Alaeddin Keykubad'ın 1233 yılında inşa ettirmiş olduğu Alaeddin Camii'in hemen giriş kapısının karşısında bulunmaktadır.
 
Bu isyan Anadolu’nun milli tarihi açısından önemli bir isyandır. O dönemde Moğolların karşına çıkmak halkı bu beladan kurtarmak çok büyük cesaret ve gözü peklik isteyen bir durumdu. Bundan dolayı Hatıroğlu’nun yaktığı ateş önemlidir. Bu isyandan ve Hatıroğlu’nun ve diğer beylerin öldürülmesinden bir yıl sonra Baybars Elbistan’da Moğolları büyük bir yenilgiye uğratmıştır. Daha sonra bunun intikamını almak için gelen Abaka Han Aladağ’da Pervane’yi öldürtürmüş ve sonrasında devlet artık yıkılma aşamasına geçmiştir. Fakat uçlarda yeni bir devletin sancıları çoktan başlamıştır.
 
Hz Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in Hatıroğlu Şerefeddin Bey’e yazdığı methiye ile yazımızı tamamlıyoruz.
 
“Ey zamanın emiri! Senin âdetin, mezhebin ve ayinin, gizli ve açık hep cö-
mertlik etmek, iyilikte bulunmaktır.
Saygın ve bayağı bütün halkın razıdır senden. Dünya (halkı), senin iyiliğine
yüz binlerce dille şükretmektedir.
Fesat yok oldu tamamen; çünkü onun kaynağı senin hançerin ve görüşün
sayesinde buradan uzaklaştı.
Bu korkunç dünya güvenlik ve emniyet buldu; çünkü senin gibi bir büyü-
ğün himayesi altına girdi;
Senin atından tekme yediği zaman, yüzü perişan oldu; sana sırt çevirdi;
hayatı bize bıraktı.
Bundan sonra barışın hâkim olduğu bu dünyada, savaşmadan istediğin gibi
hüküm sür artık.
Senin sağ eline Anadolu (halkı) gibi yüzlerce Yemen (halkı) muti; senin sol
elinin zenginliği deniz ve maden ocağı gibi.
Senin güzel huyunu ben nasıl anlatırım? Çünkü insanların üzerinde güneş
gibi aşikârdır.
Yeryüzünde (hiçbir) gözün, asırlar boyu dönemi gibi bir dönem görmediği
ey güzel yüzlü emir!
Allah’ın pak zatına ve Peygamberin temiz ruhuna yemin olsun ki (bu) kul
samimiyetle ve candan seni arzulamaktadır.
Bunu şiir arz etmek ve üstünlük göstermek için söylemedim; aksi halde bu
Basra’ya hurma veya Kirman’a kimyon götürmek olur.
Tek ve bir Tanrı seni seçti. İnsan olan herkesin seni övmesi ve sana teşekkür
etmesi gerekir.
Senin lütfundan umutluyum; çünkü sen bu canlarda hayalinin cennetler
gibi resimlenmiş olduğunu bilirsin.
Cömertlikte ve sanatta büyükler arasında teksin sen. Herkes yıldızlar gibi,
sense ışık saçan ay gibisin.
Hakk’ın lütfundan ve rahmetinden başka arkadaşın yoktur senin. Hayat
suyundan başka (bir) benzerin yoktur senin.
Gerçi kutlu yıldızların senden dolayı dereceleri vardır; ama senin derecen
Zühal’deki güneş gibidir.
Senin güzel yüzünü gören kimse, ‚bu dünyada, bu dönemde senin gibisi
yoktur‛ diye hak verdi.
Senin kutlu devletin son bulmasın, hep kalıcı olsun ki dünya hükümdarları
seninle iftihar etsinler.
Cömertlikte ve letafette her zaman inci saçan denizsin. Sen Rüstem gibisin;
yiğitlikte meydanda teksin.
Yemin olsun; (bu) devirde yaratılış ve ahlâk bakımından senin gibi başka
bir büyük görmedi kimse.
Senin cömertliğinden utanır Hâtem-i Tay’ın ruhu. Senin adaletine hayran
olur Enûşirvan’ın ruhu.
Zamanın emiri ve Rüstem’i, ordunun başkomutanısın; padişah ordusunun
önünde mızraklardaki uç gibisin.
Savaş zamanında belinden kılıcını çektin mi, Rüstemler (korkudan) titreyerek
kaçmaya başlarlar.
At üzerinde mızrağı alıp hamle yaptın mı, çocuk, genç ve yaşlı herkesten
feryadı figan yükselir.
(Düşman) ordusuna kast ettiğin zaman, yenilir, mağlup olur; kaleye azmettiğin
zaman, yıkılır, viran olur.
Anadolu’da ve Şam’da yiğitlikte Hamza gibi ünlüsün. Bu (ünün) Irak’a
ulaştı, Hemedan’da (ağızlarda) dolaşmakta.
Senin öfken savaş günü kılıç vurur düşmana. Senin lütfundan meclis günü
bağış gelir dosta.
Eğer bir kimse bu beyitlerin, nazım ve akıcı şiir olarak, kimin için tertip
edildiğini bilmek isterse,
Her beytin ilk mısrasının harflerini sayarsa, ondan falan oğlu falanın lakabını
öğrenir.
O güzel bilge emirin lakabından biri, emirin o lakabının devamındaki (kişi
Hatîreddin) cennete gitmiştir.
Ey Deyyan (Tanrı)! Bağış göğünden daima bu iki değerli şahsiyete lütfundan
rahmet ve şefkat yağdır;
(Yağdır) da bu cömert emirin Tûba ağacının gölgesinden kederlilerin gö-
nül derdine derman ulaşsın.
Yeryüzü yaygı gibi yayıldığı sürece, bu felek senin devletinin isteğine göre
dönsün.
Hayatından mutlu ve bahtından hoşnut kal ey genç; çünkü senin huyun, senin
âdetin yaşlıların huyu ve âdeti gibidir.”