Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, evine girmek üzereyken arkasından gelen bir grubun sopalı saldırısına uğradı. “Vurun!”, “Meydan boş değil, öldürün!” naraları atan saldırganlar Demirağ’ın başına ve yüzüne sopalarla vurarak ağır bir şekilde yaralanmasına neden oldular. Saldırganlar, çalıntı plakalı bir araç ile olay yerinden kaçtılar. Emniyet tarafından 7 kişi olduğu açıklanan saldırganlardan 6’sı yakalandı. (Ne hikmetse o bir kişi yakalanamadı.) Yakalananlar ifadelerinde: Trafikte takıştık, o yüzden dövdük” dediler.

Savcılık, saldırıya uğrayan Demirağ’'ın “hayati tehlikesi olmadığı” gerekçesiyle saldırganları serbest bıraktı.

Şaşırdık mı? Elbette hayır!’

Neden mi?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yumruk atan şahıs ile taş, sopa ve bıçakla saldıran, ağır küfürler savuran kişilerde savcılık kararıyla serbest bırakılmıştı. Linç olayında koca bir taşı Kılıçdaroğlu’nun aracına fırlatan kadın ise gözaltına bile alınmadı.

Kılıçdaroğlu’na saldıranlar da tıpkı Demirağ’a saldıranlarda olduğu gibi, “Vurun!”, “Öldürün!”, “Evi yakın!”, “Sağ bırakmayın!” naraları savurmuşlardı. Yumruk atan ve AKP üyesi olduğu açıklanan Osman Sarıgün “kahraman” ilan edilmiş, AKP Milletvekili aday adayı ile AKP Etimesgut Belediye Başkan aday adayı, yumrukçunun ellerini öpmüşlerdi. AKP Ankara İl Başkanı ise “Yiğitlerimizi yedirmeyiz” sözleriyle yumrukçuya alenen arka çıkmıştı. Yumrukçu ise, “Devlet büyüklerimizin ellerinden öperim” diyerek sanki birilerine mesaj vermişti. Kılıçdaroğlu’nun ölümden döndüğü linç olayında hiç kimse ceza almamıştı.

Ülkenin Genel Kurmay Başkanı saldırganlara “Değerli arkadaşlarım” diye hitap etmiş, 82 milyonu kucaklaması gereken Cumhurbaşkanı “Gaz sıkışması var düşünmek lazım” demişti. İktidarın küçük ortağı Devlet Bahçeli ise, “O adama yumruk attıracak ne yaptın?”  sözleriyle adeta Kılıçdaroğlu’nun “bu yumruğu hak ettiği” imasında bulunmuştu.

Aynı şekilde, 2018 yılında İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e evinin önünde protesto gösterisinde bulunarak hakaret ve tehditler yağdıran 15 kişi de serbest bırakılmıştı.

Son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kanser hastalığı sırasında ziyaret edip destek verdiği ve “manevi kızım” dediği genç kız, Ekrem İmamoğlu’na gönderdiği 20 liralık bağış dekontunu sosyal medyada paylaşınca saldırganların hedefi haline geldi. Ertesi gün bir saldırgan “Sen misin yürekli” diyerek kızcağızı kasığından bıçakladı.  Bildiğimiz kadarıyla kimliği belli olmayan saldırgan hâlâ yakalanamadı.

Tüm bu olaylardan sonra devlet büyüklerinin çıkıp, saldırıları kınayıp, suçluların cezalarını çekmeleri konusunda çağrı yapmalarını beklerdik ama olmadı ne yazık ki!

Suçluların ceza almadığı olaylar sadece siyasilere saldırı olaylarında gerçekleşmiyor. Sıradan vatandaşların birbirini darp etmeleri, bıçaklamaları ve benzeri olaylarda da suçlular adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyorlar. Yani suç işleyenler elini kolunu sallaya sallaya bir başka suça kadar aramızda serbestçe dolaşıyorlar.

Türkiye’de suç, cezasız kalıyor… Herhangi birisi sırf gıcık olduğu için sudan bir bahaneyle sizi darp edebilir, bıçaklayabilir, hatta ölmenize bile sebep olabilir. Sonuçta da savcılık tarafından serbest bırakılan suçlu, size hayatı rahatlıkla zindan edebilir.

Hani, “Türkiye bir hukuk devleti” deniliyor” ya; inanmayın... Türkiye’de hukuk diye bir şey kalmadı. Nefret tohumları en tepelerden ekildiği sürece de bu durum değişmeyecek. Hukukun olmadığı bir ülkede adalet tecelli etmeyeceğinden hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmamış demektir. Bir ülkenin Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’nın can güvenliği yoksa bir gazetecinin ya da sıradan bir vatandaşın can güvenliğinden de söz edilemez.

Suçluları birileri koruduğu sürece bu saldırı ve darp olayları devam edecektir.

Adaletin olmadığı yerde ne haktan ne hukuktan ne de sanat, spor ve başka şeylerden söz edilemez…

Nefret dilinin bir an evvel terk edilmesi hem toplumun ruh sağlığı hem de ülke olarak birlik ve beraberliğin pekiştirilmesi için elzemdir, zorunludur. Bu görev en önce siyasilere düşmektedir.

Sevginin; hak, hukuk ve adaletin geleceği günlerde buluşmak dileğiyle…

Tülay Hergünlü
İstanbul, 13 Mayıs 2019