İçim daralıyor. Geceden beri düşünüyorum. Ne yazsam diye. Aslında söyleyecek çok söz ve ifşa edilecek nice gerçekler var. Ancak bütün mağlupların galip geldiği bir seçim yaşandığı için ne dersek diyelim nasıl olsa kaybeden olmayacak ve herkes hangi zor şartlarda ne büyük zaferler kazandığını ifade etmeye devam edecektir. Lakin kim ne söylerse söylesin bir hakikat görmezden gelinemeyecek. O da “millete rağmen millet için” denilemeyeceğidir.
Burada tek tek siyasi partilere ve aldıkları oyların analizine girmeyeceğim. Çünkü bu analizi Türk milleti yapmıştır ve milletin verdiği karara saygı duyulmalıdır. Fakat göz ardı edilemeyecek bir durum varsa o da siyasilerin söylemlerini bir kez daha gözden geçirmeleri gerektiğidir. Bu milleti yönetmek isteyenlerin de milletin değerleri ile barışmaları, beslendiği kaynakları görmezden gelmemeleri ve bir söz söylemeden o sözün neye mal olacağını iyi hesap etmeleri, Bizanstan kalma hastalıkların ve gayri ahlaki tutumların tedavisinin gerektiğidir.
Yıllardır kutlu vatanımı karış karış geziyorum. Gittiğim her yerde her gördüğüm ferde veya gruba YENİDEN MANEVİYATA DÖNÜŞ VE MANEVİYATTA DİRİLİŞ hareketine ihtiyaç olduğunu haykırıyorum. Tıpkı Eyüp Peygamber sabrı gibi tırnaklarını toprağa saplayıp helal rızık kazanma derdinde olan Anadolu insanı canhıraşlığı ile çırpınıyorum.
Kimi zaman gözyaşlarıyla, kimi zaman feryat tonunda bir haykırışla, yer yer lisanı hal ile “Allaha layık kul, Rasulullaha layık ümmet, ecdadımıza layık millet olmak gerektiğini ifade etmeye çalışıyorum. Yirmi küsür yıldır diyar diyar mukaddes bildiğim bir mücadelenin ardından koşuyorum ki nice gönül dostlarının benim yaşımdan fazla bir zamandır bu koşuyu sürdürdüğünü ve hayatının son demlerinde baharı arzuladıklarını biliyorum.
 Bu bahar ne zaman gelecek? Kimler, hangi dersleri ne zaman çıkarıp bir vicdan ve iman muhasebesine girecek?
Aslında söylenecek çok söz var. Ama sözün özü kutlu beyanda ifade edilmiştir.

       Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.