İnsanlar istediklerine sahip oldukları zaman mutlu olduklarını söylerler.
Ben derim ki; koca bir yalan.
Hayatlarında hiç mutlu olmamış insan nasıl mutlu olduğunu tarif edebilir ki. Halbuki nefsi isteklerinin gerçekleşmiş olması sadece zevk almasından başka bir şey değildir. Kısa bir süre sonra bir musubetsiz, olmadık bir söz veya davranışla keyfinizi kaçırır. Hani mutluydunuz, bu kadar kısamı sürer mutluluk. İşte insanlar mutluluğu yaşamadıkları için ne tarif edebilirler, nede yaşamışlıkları vardır.
Hayat çevremizde oluşan ve bizleri etkileyen olaylarla doludur. Bazen etkileri öyle şiddetli olur ki, ya isyan edersiniz veya ayaklarınız yerden kesilir mutlu olduğunuzu sanırsınız. Halbuki bu olaylar bizim idrak edemeyeceğim kadar bir amaca yönelik tezahür eder.
BAKARA - 216
:Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o, sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o, sizin için bir şerrdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Yani şerleri hayır, hayırları şer bilen bir yapımız var. Tamamen Allah'ın ilminden uzak oluşumuzdan kaynaklanan, gereksiz yere farklı tepkiler verdiğimiz olaylar.
Her şeyden önce HAYIR nedir ŞER nedir onu bilmemiz lazım ki bizi etkileyen, hatta hayatımızda değişikliklere neden olan bu olaylar karşısında doğru davranışta bulunalım ki, hayatımızı kendi elimiz ile tatsızlaştırmayalım.
Unutmayalım “hayır” insanlara derecat kazandıran olaylardır. “Şer” ise derecat kaybettiren olaylar.
Her zaman insanları etkileyen bu olaylara Allah imtihan diyor.
BAKARA - 155
:Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne).Ve sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da maldan, candan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.
Demek ki insanları etkileyen bu imtihanlar Rabbimiz takdir ve müsadesi ile oluşan, çoğu zaman nefsimizin hoşuna gitmeyen olaylar. Zaten nefsimizin hoşuna giden bir olay olması da insanı bir yararı olacak değildir.
RUM - 36
:Ve izâ ezaknen nâse rahmeten ferihû bihâ, ve in tusıbhum seyyietun bimâ kaddemet eydîhim izâ hum yaknetûn(yaknetûne). Ve insanlara rahmet tattırdığımız zaman onunla ferahlarlar (şımarırlar). Ve eğer, elleri ile takdim ettiklerinden dolayı onlara bir kötülük isabet ederse o zaman onlar, ümitsizliğe düşerler.
Demek ki kutsal olan cüzi irademiz ile doğruyu bulabilmemiz, yani Allah'ın istediği gibi yaşamamız mümkün değil ki Rabbimiz bu olaylar ile acizliğimizi görüp kendisine sığınmamızı ve O’na teslim olmamızı istiyor.
ZUMER - 54
:Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne). Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
Allah'ın yardımını alabilmemiz için tek bir şey var o da bizi yaradan Rabbimize teslim olmamız. Onun istediği gibi yaşamamız.
AL-İ İMRAN - 160
:İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe menzellezî yansurukum min ba’dih(ba’dihi), ve alâllâhi fel yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne). Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yardımsız (yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder. Öyleyse mü'minler, Allah'a tevekkül etsinler (Allah'a güvensinler).
İşte önce mümin olmak sonrada Allah'a sonsuz güvenmek, yani mutlaka Allah'ın yardım edeceğine inanmak, iman etmek.
Mümin olmak derken nasıl bir kişiden bahsediyor Allah; bakalım Müminler kimmiş, ne özellikleri var.
NİSA - 124
:Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).Ve erkeklerden ve kadınlardan kim salih amelde bulunursa, kim salih amel işlerse yani nefsi (tezkiye edici amel) işlerse onlar, mü'minlerdir. İşte onlar, cennete girerler ve onlara zerre kadar, hurma çekirdeğinin lifi kadar zulüm yapılmaz.
Demek ki mümin kişiler nefslerini ıslah eden kişiler olup Allah'ın yardımını aldıkları için cennete gidecek ve zulüm görmeyecek kimseler.
Halbuki herkes kalbinin temiz olduğunu söyler de azıcık canları sıkılsa o kalplerinden dökülenler öyle olmadığını gösterir.
NİSA - 49
:E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.
Allah'ın yardımını alamayan kimse demek ki nefsinin oyuncağı olmuş bir kişi ve yaşadığı imtihanlar sonucu Allah'ın vasiyet ettiği gibi sabır gösteremiyorsak ve imtihanları Rabbimiz yaptığına göre, bu imtihanları başarabilmek ve isyan etmemek çok zor, iblisin elinden kurtulmamız da imkansız.
Peki sabır ederek Allah'a yalvarsak yeterli olur mu? Aslında Allah'a yalvarmak O’nu ilah mevkiine koymaktır ve duadır, çok önemlidir.
FURKAN - 77
:Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen). (Onlara): “Rabbim, dualarınız olmasa size değer vermez. Oysa siz yalanlamıştınız. Fakat (azap) kaçınılmaz olacak.” de.
Bu dualarımız da aslında O’na ulaşıp teslim olmayı İslam dini yaşamayı istemek lazım. Ne den mi?
Sabrı ancak Allah'a kavuşmayı dileyenler yapabilir.
KASAS - 80
:Ve kâlellezîne ûtûl ilme veylekum sevâbullâhi hayrun li men âmene ve amile sâlihâ(sâlihan) ve lâ yulekkâhâ illes sâbirûn(sâbirûne).Ve ilim verilenler: "Size yazıklar olsun! Âmenû olan ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar için Allah'ın sevabı daha hayırlıdır. Buna (hayırlı sevaba), sabredenlerden başkası mülâki olmaz (kavuşturulmaz)." dediler.
Allah'a mülaki olmayı dilersek Allah'ın yardımı ile sabrede bilir ve ancak bu mülaki olmayı dileyen kişiler nefslerini ıslah edebilecektir.
KEHF - 110
:Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden). De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”
İşte Allah'a mülaki olmayı dilemek yani ölmeden Allah'a ulaşmayı dilemek, Allah'ın insanlardan istediği şeydir ki bu da hidayettir.
İnsanlar Allah'a ulaşılamayacağını iddia ederler ve yalanlar. Bu tür insanlar hüsranda olan insanlardır hidayete eremezler ve hüsrandadırlar.
YUNUS - 45
:Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne). Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
ŞURA - 13
:Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
İnsanlar Allah'a ulaşmayı ona ölmeden ruhunu, veçhini, nefsini ve iradesini teslim etmeyi dilese Allah mutlaka onun kendisine ulaştırıp veli kullarından yapacak ve kendi terbiyesi ile terbiye edecektir.
YUNUS - 62
:E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
YUNUS - 63
:Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
YUNUS - 64
:Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
DEMEK Kİ İNSANIN MUTLULUĞU ALLAH'IN ELİNDE OLAN BİRŞEYDİR DE O’NA ULAŞMAYI DİLEYEN VE O’NA TESLİM OLAN VELİ KULLARI İÇİNDİR.
O zaman yaşadığımız olayların hayır mı şer mi olduğunu bizim bilmemiz mümkün değil; zaten Bakara 216 da Rabbiniz bilir diyor. Peki bizim öğrenmemiz için bir tavsiyesi var mı?
Olmaz mı; öğrene bilmemiz için Allah'tan vahiy alan ve ona sorup öğrenen bir Allah dostu lazım ve bunun için de Allah'a ruhumuzu ulaştırmayı dileyerek bu bize bilmediğimizi öğretecek kişiyi Allah'tan hacet namazı ile sormamız lazım.

Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.

Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

ENBİYA - 7 :Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
Her zaman Allah'ın insanların yaşamasını emrettiği dini vardır. Kainatı mükemmel yaratan Rabbimiz insanın yaşamasını emrettiği din insanı mutlu etmiyorsa, Allah'ın dini yaşanmıyordur.
O ZAMAN MUTLUMUSUNUZ; ÖYLEYSE ALLAH'IN VELİ KULLARINDANSINIZDIR.
YUNUS - 62 :E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
ÖYLE DEĞİL Mİ?