Bir gerçeği saptayalım; Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı sadece CHP’nin marifeti değildir. MHP de işin içindedir. Daha sonra verdikleri destekle parlamento dışındaki bazı sağ partiler de buna katılmışlardır.
İkinci gerçek de şudur; CHP’nin aldığı yüzde 27 oy CHP’nin oyu değildir. AKP iktidarının gitmesini isteyen pek çok kişi “oy oranının daha yüksek olduğuna inandığı” CHP’nin desteklenmesi gerektiğine karar vermiştir ve “oyları bölmeyin” sloganıyla CHP’ye gitmiştir.
CHP 2002′den bu yana AKP iktidarına karşı etkili siyaset geliştiremediği, toplumda güven sağlayamadığı, itibarını yükseltemediği halde, AKP iktidarından kurtulmak isteyenlerin “kerhen” yani “hiç istemeden” oy verdiği parti durumundadır.
CHP yönetiminin en büyük başarısı bu algıyı hep diri tutmak ve her seçimde “oyları bölmeyin” sloganı ile muhalif oyların önemli bölümünü kendinde toplamaktır.
“Oyları bölmeyin” sloganı İstanbul, Ankara ve İzmir ile bazı büyük kentlerde halkın yaşam biçimi nedeniyle daha etkili olmuştur. Bu üç ilde alınan oyları çıkardığımızda CHP’nin Türkiye genelindeki oyunun yüzde 14′te kaldığını görüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet’in kuruluş ilke ve felsefelerine bağlı, Atatürk devrimlerinin sarsılmaz bekçisi, laik Türkiye’nin koruyucusudur.
Türkiye nüfusunun muhafazakâr olması, yoksul ve eğitimsiz çoğunluğun din istismarı sonucu daha da sağa kaymış olması CHP’nin bu ilkelerini zedelemeyeceği gibi bunlardan taviz vermesine de neden olamaz.
CHP sırf seçim kazanmak için son birkaç seçimde uyguladığı “sağa kayma” politikalarından ve “oyları bölmeyin” lafazanlığından vazgeçmediği sürece ne muhalefet görevini yerine getirebilir, ne de güven ve itibar sağlayabilir.
CHP bu durumda olduğu için aslında AKP’den pek de memnun olmayan milyonlarca kişi, son tercihini yine AKP’den yana yapmaktadır.
CHP’nin yapması gereken, ilkeleri doğrultusunda, CHP’li olmayanların da saygı duyacağı bir ismi ortaya koymak ve “Biz kazanamayız” duygusundan sıyrılarak onuruyla mücadele etmektir.
Seçimi kaybedebilirsiniz ama Türkiye’yi kaybetme riskini bu halka dayatamazsınız.
KOMUTANLAR NE OLUR DİKKAT
Balyoz davası mağduru askerlerin bazılarını hapisten çıktından sonra çeşitli yayın organlarına verdikleri röportajlardan izliyorum.
Yaşadıklarını öfkeyle anlatan bazı askerler kendilerine “paralel yapının tuzak kurduğunu” üstüne basarak söylüyorlar.
Doğrudur, bu pis tezgâhı cemaatin askerleri yaptı.
Ancak şurası asla unutulmamalı. Cemaatin askerleri bu pis işleri iktidarın emir ve talimatıyla ve onun gözetiminde yaptı.
Bu rezil oyun oynanırken iktidar her şeyin farkındaydı ve bundan müthiş bir haz alıyordu.
Şimdi araları bozulduğu için iktidar da cemaati suçluyorlar.
Kimi askerlerin farkında olmadan iktidarın “paralel” tanımını kullanmaları kulağa pek hoş gelmiyor.
Doğrusu iktidarın pis işleri için maşa kullandığını söylemeleridir.
HANİ YAZILMAMIŞ KİTAP BİLE BOMBAYDI?
Artık giderek daha da zor günler yaşayan başbakan Erdoğan’ın zihninde Pensilvanya’dan başka bir şey yok gibi. Başına gelen ve gelecek her şeyden cemaati sorumlu tutuyor.
Pensilvanya ve cemaat aklından hiç çıkmıyor. Öyle ki dün hapis yattığı Pınarhisar diyeceğine, aklı hep orada olduğu için “Ben Pensilvanya’da yatarken” deyiverdi.
Ancak bu cemaat paranoyası belli ki başbakanın hafızasını da silmiş.
Cemaatle beraber iş tutup bütün kirli işlerini onlara yaptırıp Türkiye’nin aydınlarını, yurtseverlerini, gazetecilerine, yazarlarını, akademisyenlerini, sendikacılarını, sanatçılarını, askerlerini büyük şovlarla zindanlara attırırken, cemaatin yaptığı her şeyin arkasında duruyordu.
Örneğin “henüz basılmamış, yazılma aşamasındaki” bir kitap yüzünden gazeteci Ahmet Şık tutuklandığında, Avrupa Birliği’nde yaptığı bir konuşmada “Kitap bazen bombadan daha tesirlidir” demişti.
Şimdi devran değişti, Erdoğan pis işlerini yaptırdığı cemaatle papaz oldu ya, unuttu “kitap bombadan daha tesirlidir” lafını ve cemaatin ne kadar kötü işler yaptığını anlatmak için “Kitap yazdı diye değil, hazırlığını yaptı diye insanlar mahkûm edildi” dedi.
Kitabı bombaya benzettiğinde kendisini çılgınca alkışlayan AKP’liler bu lafı da aynı çılgınlıkla alkışladı.
Pes diyeceğim de, yetmez ki…