Tüm İslâm âlemini miracını kurlarım. Miraç kelimesi olarak yükselme anlamında olduğu için, Peygamberimiz S.A.V. Efendimizin ruhunun fizik bedeni üzerine örtü olarak bir fizik beden tayyimekanı yapmış ve Allah'ın zatına iki yay mesafesi kadar yaklaşmıştır.
NECM–9: Fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ. Böylece iki yay mesafesi kadar, (hatta) daha yakın oldu.
Peygamberimiz S.A.V. Efendimizin Allah'ı kalp gözü ile görmesi anlatılır.
Ama allın veçhini daha önce ruhunun gözü ile görünce gönül gözü ile daha önce gördüğünden kalbinde şüphe olmadı ve tasdik etti.
 NECM–11: Mâ kezebel fuâdu mâ reâ. Kalbindeki fuad (gönül gözü görmesi), gördüğü (ruhun gözlerinin gördüğü) şeyi tekzip etmedi.
Hani bir hadisten bahsedilir “namaz müminin miracıdır”. İyide namaz kılan bunca insan miraç ediyor mu etmiyor mu herkes bihaber. Allah'ın yolunda bir yükselme olacaksa bu miraç hadisesi aynı zamanda Allah'a hicret anlamına gelmekte.
ANKEBÛT–26: Fe âmene lehu lût (lûtun) ve kâle innî muhâcirun ilâ rabbî, innehu huvel azîzul hakîm(hakîmu). Bundan sonra Lut (A.S), O'na (İbrâhîm (A.S)'a) îmân etti (tâbî oldu) ve dedi ki: "Muhakkak ki ben, Rabbime hicret edecek olanım(ruhumu yaşarken Allah'a ulaştıracağım). Muhakkak ki O; Azîz'dir (çok yücedir), Hakîm'dir (hüküm sahibidir)."
Daha öncede Lut A.S ve İbrahim A.S Allah'a hicret etmiş nebilerdir. Demek ki Allah'a hicret edebilmek söz konusudur ve ölüm gelse bile bir kurtuluştur.
HACC–58: Vellezîne hâcerû fî sebîlillâhi summe kutilû ev mâtû le yerzukannehumullâhu rızkan hasenâ(hasenen), ve innallâhe le huve hayrur râzikîn(râzikîne). Ve Allah yolunda hicret edip sonra da öldürülen veya ölen kimseleri Allah, mutlaka güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Ve muhakkak ki Allah, rızık verenlerin mutlaka en hayırlısıdır.
Allah'ın yolunda Allah'a ulaşmak için ( ruhumuzu ulaştırmak) için hicret etmemiz söz konusu, çünkü Allah'a ulaşmak için Allah'ın yolunda göğe doğru bir hicret gerekmektedir.
HİCR–41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).Allah’û Teâlâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş(Bana ulaştıran)  yoldur.”
Şimdi hicreti kimler yapa bilir diye bir soru gelirse aklınıza, Allah'a ulaşma için gök katlarını aşa bilme vasfına sahip olmak lâzım.
A’RÂF–40: İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn(mucrimîne). Muhakkak ki âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara kibirlenenler; onlara gök kapıları açılmaz (ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştıramazlar). Deve (veya urgan) iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler. Mücrimleri (suçluları) işte böyle cezalandırırız.
İnsanlar Allah'ın ayetlerini yalanlarlar denilince demek ki kitabı tümüyle yalanlamıyorlar ama ihata edemedikleri ayetleri yalanlıyor olmaz öyle şey diyerek Allah'ın ayetlerine şüphe içinde oluyorlar.
EN’ÂM–39: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ summun ve bukmun fîz zulumât(zulumâti), men yeşâillâhu yudlilhu, ve men yeşe’ yec’alhu alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah (dilediğini) kimi dilerse onu dalâlette bırakır. Ve kimi dilerse onu, Sıratı Mustakîm (Allah'a ulaştıran yol) üzerinde kılar.
Bu insanların ruhun ölmeden Allah'a ulaşmasına inanmadıkları için Allah'a ulaşmayı dilemezler dalalette kalırlar. Kendileri İslâm'ın beş şartı ile kurtulabileceklerini zannederek kibirlenirler.
İşte Allah'a ulaştıran yolu kabul etmedikleri için hicret etmek ve otomatik olarak ruhlarını miracını yapamayacak olan insanlardır bunlar. İslâm'ın beş şartı ile amelleri ile bir şeyler kazandıklarını zannederler. Hâlbuki Allah'a ulaşma(hidayet) talepleri olmadığı için Allah'a mülâki inkâr ederler.
KEHF–105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ (veznen). İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
Hâlbuki insan Allah'ı seviyor olsa kendisini yüce yaratıcının veçhini görmeyi çok isterdi ve Allah'a hicret ederek miracını gerçekleştirmek isterdi.
RA’D–22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri). Onlar, sabırla Rab'lerinin vechini (Zat'ını, Zat'a ulaşmayı ve Allah'ın Zat'ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.
Bu miraç kandilinde şayet kibirlenmeden Allah'a ulaşmayı ve Allah'ın yolu Sıratı Mustakîm üzeri olmayı ruhunun miracını arzulamış olsalar. Miraç için kendilerine Allah'ın tayin edeceği bir rehberi hacet namazı ile istemiş olsalardı; çok değil kandilin ertesi günü Allah'ın bir hidayetçisine tabi olurlar ve Allah'ın katından başlarının üzerine indirdiği emrinden bir ruh bu kutlu Allah'ın kulları mutlaka miracı yayacaklardır.
MU’MİN–15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı). Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
Kandil geceleri insanların Allah'ın veli kullarından olabilmek için Allah ulaşmayı dileyerek bir miracı gerçekleştire bilme imkânının daha fazla olduğu gecelerdir. Tabiî ki dileyene.
Bu gece emanet olan ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerden olun ve gök katları size de açılsın.