Vatanına büyük hizmetler yapmış ve bu sayede prensin gözüne bile girmiş olan bir adam, günün birinde ihtirasının esiri olup bir suç işler ve ölüm cezasına çarptırılır.
Yalvarmalar, yakarmalar fayda etmez. Fakat adam itibarlı biri olduğu için, prens ona bir ayrıcalık tanıyıp ölüm şeklini kendisinin seçmesi hakkını tanır. Seçeceği ölüm biçimi aynen uygulanacaktır.
İnfaz savcısı prensin bu kararını tebliğ etmek için tutuklunun bulunduğu kuleye gelir ve;
“Prens size bir lütuf da bulundu. Tekerlek de gerilerek ölmek isterseniz tekerlekte, asılmak isterseniz darağacın da ölmeniz sağlanacak. Eğer eczacının fare zehrini tercih edersen, o da var! Prens hangi ölüm şeklini seçersen bunun mutlaka uygulanacağını söyler.”
Bunu üzerine mahkum düşünür;
“Ölüm kaçınılmaz ise, tekerlekte gerilmekte çirkin, asılmakta... Hele birde rüzgar çıkıverirse, dar ağacında ölüm çok sallantılı olacak.”
Ve seçimini iletir:
“Ben hep insanın yaşlılıktan ölmesinin en rahat ölüm olduğuna inanmışımdır. Eğer prens bana seçme hakkı tanıyorsa, yaşlanarak ölmeyi tercih ederim, başkasını değil!”
Mahkumu serbest bırakır ve yaşlanıp ölünceye kadar yaşamasına izin verirler. Çünkü prens:
“Verdiğim sözü çiğneyemem!” demiştir.
Verdiğimiz sözü tutmak...
 Ağzımızdan çıkanın arkasında durmak...
Esen rüzgara, olası yele ya da durumun icabına bakmaksızın, doğru olanın ardında kapı gibi dikilmek.
Günümüz için ne kadar sıradan, ne kadar çağ dışı, ne kadar aptalca esasında değil mi...
Halbuki işini bilecek işe gitmeyeceksin…
        Sözünü verecek ama sakız gibi de çiğneyeceksin…
        Gelişen şartların getirilerini göz ardı etmeden, bedensel fonksiyonları da bir kenara koyarak, elli takla atmasını da bileceksin.
İşte o zaman senden iyisi yok.
Böylece ilkeli olmak gibi aptalca bir duruşun hışmına uğramayacaksın.
Nasıl olsa geniş manevralar yaptığın için, insanlar seni kullanabileceğini bileceklerinden, tepe tepe kullanma hakkı onlarda olmak üzere, seni istediği mevki ve makama taşıyacaklar.
Esnek olacak ağzından çıkana bakmaksızın zıp zıp zıplayacaksın.
Tıpkı top gibi.
Seni ne kadar yere vururlarsa vursunlar, o kadar yükseğe çıkacak göğe yaklaşacaksın.        Hem başın göğe erecek hem insanlar helal olsun adama be, hep dört ayak üzerine düşüyor diyerek seni takdir edecekler. Sende dört ayaklı halinle, zaten ne olduğunun farkında bile olmayacak, dört ayaklılığın bütün gereğini yerine getireceksin.
Ha sözünü tutmamışsın ha tutmuşsun ne fark eder ki.
        Aynen oltayı atıp, balık tutup tutmamak gibi.
        Ya nasip deyiverip, artık iğneye ne takılırsa.
        Yeter ki şansın olsun, birileri senin nasıl maharetli olduğunu keşfedip isterse paspas yapsın.
         Hem ne kaybedeceksin ki; şerefini mi, haysiyetini mi, onurunu mu?
         Bunlar da neymiş? Ne kadar komik şeyler…
         Allah aşkına söyler misin, kaç para eder tüm bunlar…
         Para etmeyen bir şeye değer vermenin fiyatı ne kadar.
         Ölüm var, kara toprak var diyenlere de aldırma.
         Sen sözünde durmayı bırak.
         Hem farkında mısın bilmiyorum.
         Bir mezar bile kaç para?..