MELEKLERİN MUHAMMET MUSTAFA A.S.’A SALÂTI/DESTEĞİ.
 
 
“Salât” kelimesi destekleme eylemidir.
 “Şüphesiz ki Allah ve melekler nebiye/elçiye salât ediyorlar/destekliyorlar. Ey iman edenler, sizde ona salât edin/destekleyin ve tam bir teslimiyetle teslim olun”  Ahzâp 33/56
Meleklerin Sevr Mağarasında yardımı
Allah Rasulü, yol arkadaşı Ebu Bekir R.Anh’la beraber Mekke’den Medine’ye hicret etme esnasında Sevr Mağarasında üç gün kadar kalmışlardı. Kendilerini takip eden düşmanların Allah Rasulü’ne bir kötülük yapacağından endişelenen Ebu Bekir Radiyallâhü Anh’ın endişesine karşı, Allah Rasulü’nün tavrını Yüce Allah şöyle bildirir;
“Eğer siz ona (Rasüle) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, işlerini yerli yerinde yapandır.” Tevbe 9/40
Meleklerin Bedir Savaşında yardım.
“Siz zayıf olduğunuz halde Allah size Bedir'de yardım etmişti, artık siz de Allah'tan sakının da şükredenlerden olun. Hani sen o zaman inananlara demiştin ki: Rabbiniz, size yardım için üç bin melek indirecek, yetmez mi size? Evet, sabreder de çekinirseniz düşmanlar, size ansızın saldırsa bile Rabbiniz, alametleri besbelli tam beş bin melekle yardım eder size. Allah bunu, size sadece bir müjde olsun ve böylece kalpleriniz onunla rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.” Âl-i İmran 3/123-126
“Nasıl ki, Rabbin seni hak uğruna (savaşmak üzere) evinden çıkarmıştı. Mü’minlerden bir grup ise bu konuda kesinlikle isteksizlerdi.”  Enfâl 8/5
“Gerçek apaçık ortaya çıktıktan sonra, sanki göz göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi seninle o konuda tartışıyorlardı.”  Enfâl 8/6
“Hani Allah size iki taifeden birini, o sizindir diye va’dediyordu. Siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı meydana çıkarmak ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.”  Enfâl 8/7
“Bu, suçlular hoşlanmasa da Allah’ın hakkı ortaya çıkarması ve batılı ortadan kaldırması içindi.”  Enfâl 8/8
“Hani siz Rabbinizden yardım ve destek diliyordunuz. O da sizin dileğinize şöyle cevap vermişti: “Hiç kuşkunuz olmasın, ben size meleklerden birbiri ardınca bin tanesiyle yardım ulaştıracağım.” Enfâl 8/9
“Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, işlerini yerli yerinde yapandır.” Enfâl 8/10
 
SAHABELERİN CANLA/BAŞLA MUHAMMET MUSTAFA A. S’A SALÂTI/DESTEĞİ
Allah Rasulü’nün davetine, ölüm pahasına da olsa Muhacirûn (Mekke’den Medine’ye hicret eden sahabeler) icabet etmişler ve bütün sıkıntılara rağmen göğüs germişlerdir. Yasir ve hanımı Sümeyye’nin şehit edilmelerine, olmadık işkencelere, 616-619 yılları arasında ki her türlü ablukaya rağmen Allah Rasulü’nün yanında dimdik durmuşlar ve asla bükülmemişlerdir. Onlar “Salâtı” ağızla tekrar etmeden öte hayatlarıyla yerine getirmişlerdir. Mekke’nin onlara dar edilmesine karşı, inançlarını daha hür bir ortamda yaşayabilecekleri mekânları Allah’ın son Nebisi’nin müsaadesiyle aramışlar, Habeşistan’da İslâm’ın tebliğcileri olmuşlardır. Medine’yi hicretten sonra “Ensar”, İslâm’ı hayatlarının bir parçasına dönüştürmüş, Allah Rasulünün/Nebisinin mesajı doğrultusunda “Muhacirun’u” bağırlarına basmış, iç ihtilaflar “İslâm Kardeşliği”  çerçevesinde, güneşi gören buzun erimesi gibi tuzla buz olmuştur. O sahabi nesil (Allah cümlesini rağmetiyle yarlığasın) Nebinin/Rasulün rehberliğinde Kur’an’la hayat bulmuş, katılaşmış ve çoraklaşmış insanlık vicdanı, mümbit bir toprağa dönüşerek yeni insanlık cennet bahçeleri oluşmuştur.
Sahabi nesil, vahıy karşısında Allah Rasulüyle pazarlığa girmeden, vahyin önünde boyun bükmüş, “vahıyle” kendisine maddi ve manevi statü oluşturma yerine, elindeki tüm imkânları Allah yolunda feda etmiştir. İşte “Bedir”, İşte “Uhut”, işte “Hendek”. “Tebük”  seferberliğini hatırlayalım; savaşa mazeret ileri sürerek katılamayan ve sonra da içten pişman olan Ka’b bin Mâlik, Mürâre bin Rebî, Hilâl bin Ümeyye’nin pişmanlıklarını (tevbelerini) Allah kabul ederken Tövbe 9/118,  aynı mazeretleri ileri sürerek savaştan kaçan Müslümanların (münafıkların), bu arada güya hayır olmak üzere yaptıkları “Camiye” rağmen Allah onların yaptıklarını kabul etmiyor ve iç dünyalarını (münafıklıklarını) Rasulü’ne vahyederek bildiriyordu Tövbe 9/107-110.
“……..Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; iştekurtuluşa erenler bunlardır.”  A’raf 7/157
 “Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da müslüman diye isimlendirdi ki, Rasül size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!”  Hac 22/78
Savaş ÖREN
Kur’an Evi Derneği Başkanı