Televizyon kanallarında, devamlı “Türk kimliği” , “İmralı süreci” , “Atatürk” gibi konular tartışılıyor. Bu tartışmaların yoğun olarak gündeme getirilmesi, Türkiye üzerinde uygulanan projenin gereğidir! Programlara milli düşünceye sahip insanların da davet edilmesi, kimseyi yanıltmasın; maksat, konunun tartışılmasıdır. Tıpkı, BDP üzerinden sızdırılan Abdullah Öcalan ile görüşme notlarının tartışılması gibi..
***
BDP’nin açıklamasından, söz konusu notları, fotoğrafını çekmek suretiyle Dicle Haber Ajansı muhabirinin Milliyet’e verdiği anlaşılıyor.
Bilindiği gibi KCK davasının savcısı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarını sorgulamak istediği zaman,“PKK’ya yakınlığı ile bilinen Dicle Haber Ajansı’nı MİT’in kurdurduğu” tespitiyle yola çıkmıştı. Dolayısıyla BDP’nin açıklamasıyla “Notları kim sızdırdı?” ve “Hangi amaçla sızdırdı?” sorularına doğru cevap verilmiş olmadı.
Sızdırmayı sağlayanların hedefi Abdullah Öcalan’ın sözlerinin Türk kamuoyunda tartışılmasını sağlamaktı. Son bilgiler de bunu teyit ediyor.
Nitekim sürecin önemli aktörlerinden Cengiz Çandar da “Abdullah Öcalan serbest bırakılacak, özgür bir siyasetçi olacak, PKK da siyasallaşacak” tahminlerini açıkça telaffuz etmeye başladı.
PKK’nın elindeki asker ve kamu görevlilerinin serbest bırakılması sırasında kullanılan dil de Türk Milleti’nin kafatasına çivi çakar gibiydi..
Televizyonlar, hükümeti dinleyip konu ile ilgili canlı yayın yapmaya heves etmedi! Samanyolu’nda haber verilirken “Irak Kürdistanı’nın Türkiye sınırına 30 kilometre uzaklığındaki” ifadesi kullanıldı. Sonra aynı ifadeye, Hürriyet’in İnternet sitesindeki haberde de aynı şekilde yer verildi. Bu haber metnini yazanlar ve yayınlayanlar, bir Irak Kürdistanı olduğunu söylerken bir de Türkiye Kürdistanı bulunduğunu beyinlere kazımak istiyordu.
***
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü ise “Ülkemizin içerisinde bulunduğu durum ve yeni anayasa çalışmaları dolayısıyla, TBBM Başkanı Cemil Çiçek’in çağrısına da icabet ederek”tartışmaya katılıyor ve şöyle diyor:
“Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’da 1848-1867 yılları arasındaki kısa dönem hariç, hiçbir zaman Kürdistan Eyaleti adını taşımamıştır. Bu bölgedeki eyalet veya vilayetler Diyarbekr, Van gibi adlar almışlardır.
Doğu ve Güney-Doğu Anadolu, Kürt topluluğunun ana yurdu da değildir. 10. yüzyıl ve sonrasındaki Müslüman Arap kaynakları Kürtlerin ana yurdu olarak Fars eyaletini yani İran’ı gösterirler. Kürtler Anadolu’ya Türk yönetimleri döneminde gelmişlerdir.
1965’teki nüfus sayımında ana dili Kürtçe olanların oranı yüzde 7.07’dir.”
* Türkiye için örnek gösterilmek istenen ABD, Almanya gibi devletlerde federalizm, bütünden parçaya gitmenin değil, parçadan bütüne gitmenin sonucudur. Yani bu ülkelerde ayrı ve bağımsız devletler birleşerek federatif devlet hâline gelmişlerdir. Buna karşılık Türkiye’nin federatif yapıya geçmesi, bütünden parçaya doğru bir gidiş olur.
* Türk milletinin tarihi haklarını yok etmeye hiçbir şahıs, grup, parti ve yönetimin hak ve yetkisi yoktur. Bu yolda bir teşebbüs dahi büyük bir vebal ve taşınamayacak ağır bir sorumluluk demektir.
***
Gerçi Ahsen Batur, “1200 Yıllık Sürgün” adlı kitabında, “Türk Sözünün Hazin Serüveni” ni anlatıyor ama burada herkese Atatürk’ün sözleriyle o vebalin ne olduğunu hatırlatmak isterim:
“Şüphe yok ki, arkadaşlar, millet, birçok fedakârlık, birçok kan pahasına, en nihayet elde ettiği hayat dayanağına kimseyi tecavüz ettirmeyecektir. Bugünkü hükümetin, meclisin, kanunların, anayasanın mahiyeti ve hikmeti hep bundan ibarettir.”
Aksi halde tamamı, Türk Milleti açısından meşruiyetini kaybetmiş sayılır.