Mahmut Esat Bozkurt “Öz Türk Gençliğine” ithaf ettiği Liberallik Masalı adlı makaleyi, 1932 yılı Ekiminde yazmış. 78 yıllık uzun süreç, yaşadıklarımıza bakıldığında, maalesef onu haklı çıkarmıştır.
 Aslına bakılacak olursa süreç daha eskiye dayanıyor. Yani masal 1838 Balta Limanı Anlaşması ile başlıyor.
Osmanlı imparatorluğunun gerileme döneminin de başlangıcı sayılan bu anlaşmayla başlayan mali çöküntü, Mondros Mütarekesini ve Sevr Anlaşmasını getirdi. Yenilgiyle çıktığımız 1. Dünya Savaşı sonunda ülke kaynaklarımız tamamıyla Rum - Ermeni – Arnavut ve Yahudilere aitti.
Batının coğrafi keşifler sonucu sömürdüğü ülkelerin yer altı ve yerüstü kaynaklarıyla, hem de karşılığını ödemeden kurdukları ve yüzyıllar süren sömürüye dayalı ekonomik yapıya karşı, her alanda bağımsız bir cumhuriyeti kurmak kolay olmadı.
Kültürel, askeri, siyasi, mali ve en önemlisi de iktisadi bağımsızlığı hedefleyen Türk Devrimi Atatürk’ün ölümüyle kesintiye uğradı. Kurtuluş Savaşında yendiğimiz batıyı, 1938’den sonra, kendine tek örnek alan Tanzimatçı kafa ülkemizde tam bağımsızlığı sekteye uğrattı.
M.E. Bozkurt makalesinde;
1.Sanayisini ilerletmek isteyen milletler
2.İlerlemiş bir milletin rekabeti yüzünden geri kalmış milletler
3.Doğmakta olan sanatlarını korumak isteyen milletler
4.Ziraatı rekabet yüzünden zayıflayan milletler himaye sistemini tatbik etmelidirler diyor.
Adeta 2010 Ekiminde aradığımız çıkış yolunu gösteriyor.
1980 24 Ocak kararlarıyla ağır aksak da olsa uyguladığımız himaye sisteminden vazgeçerek ve 1995 yılında üye olduğumuz Gümrük Birliği ile kendi tekerimize adeta çomak soktuk. Şarampole yuvarlanmayışımız inanın bizim irademiz dışındadır.
1980 sonrasında uyguladığımız liberal ekonomi, bizdeki adıyla serbest piyasa ekonomisi ile dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyken buğday, pamuk, tütün ve geçen hafta açıklanan Bakanlar Kurulu kararıyla süt ve süt ürünlerini dahi ithal eden ülke konumuna geldik.
Çok çarpıcı değil mi?
Hoş, batı kendine ait limanı da yoğurt fabrikasını da daha düşük fiyat verse dahi yerli üreticisine satıyor. Ya biz? Elimizde yabancılara satmadığımız ya da bir başka deyişle yabancıların eline geçmeyen hangi üretim tesisimiz kaldı?
Yerli sermayesi korunmayan, çiftçisi üretmeyen, ihracatı ithalata bağımlı bir serbest piyasa ekonomisi, rekabette her zaman küçük balık olmuştur.
Liberalizm Türkiye’de, hayata geçirilmesi mümkün olmayan, sonu başından belli, bir masaldır.
Ekonomik bağımsızlığımızı yitirmekle birlikte küçüldüğümüz ise bir gerçektir.
Çarşımızı şenlendirecek, çiftçimizi milletimizin efendisi kılacak, kimsenin kimseyi sömürmediği bir toplum için halkçı, devletçi karma bir ekonomi model ise milletimizin tek gerçek ihtiyacıdır.
Masallarla uyutulduğumuzun farkına vararak ihtiyaçları anlamak da çözümün başlangıcıdır.
*Kaynak Yayınları, Mahmut Esat Bozkurt, 1.Basım, Mayıs 2008, S.82
                                        Z.Cem Yıldırım [email protected]
 

- - - -