Bugün Türkiye de egemen olan ranta dayalı kapitalist birikim politikaları AK Parti iktidarı elinde esasen kentsel-kırsal-kültürel-doğal varlıkların el değiştirmesi veya el konulması şeklinde yapılaşma üzerinden, inşaat sektörü ve bağlantılı olarak arazi ve mülkiyet düzenlemelerine dayanmaktadır.
 
       Üretimden uzaklaşarak sanayisizleşme, tarım alanlarının talanı, kültürel varlıklar ve doğal kaynakların tasfiyesi ile şekillendirilen yeni liberal dönüşüm, 2B ile orman arazilerinin yağmalanması, kentsel-kırsal alanlardaki halka ait özel mülkiyetlerin el değişimi yoluyla mülksüzleştirilmesi, kentsel dönüşüm ve bütün ülkenin kamusal değerlerinin yapılaşmaya açılması gibi rant eksenli totaliter politikalarla dolu dizgin sürdürülmektedir.
 
       Yürütülen bu yeni sağ politikalar karşısında duran, başta mücadeleci meslek örgütlerinin etkisizleştirilmesi, HDK gibi yapıların kriminalize edilmesi iktidarın sermaye egemenliğine hizmeti açısından bir bütünlük oluşturmaktadır. Toprağına, suyuna, deresine, ormanına sahip çıkan kim varsa artık “darbeci” suçlamasıyla itibarsızlaştırılmaktadır.
 
        Ülkemizde iş cinayetlerinin ve yolsuzlukların üzerine toprak atılırken; ölen işçilerin hesabını soran ve rant dağıtımına karşı toplumsal faydanın peşinde koşan hemen herkes iktidar tarafından yok edilmek istenmektedir.
 
      12 yıllık iktidarı boyunca AK Parti hükümetleri, farklı düşünceleri bastırmaya, eleştirileri göz ardı etmeye ve itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Siyasal iktidar daha da ileriye giderek, hukuku, bilimi yok sayan bir perspektifle, “taraf olmayan bitaraf olur”  olunacak taraf da benim tarafımdır dayatmasıyla bir bütün olarak toplumu zapttı rap altına almak niyetindedir.            
      İktidar tüm demokratik örgütleri yeni liberal dönüşüm programları uyarınca yıllardan beri hedefine koymuş olduğunu biliyoruz. KESK’e bağlı sendikalara yönelik operasyonlar, TMMOB’un işlevsizleştirilmesi on binin üzerinde Kürt siyasetçisinin tutuklama terörüne maruz bırakılması benzeri uygulamalar ile polisin yetkilerinin sürekli artırılması, yasama yürütme ve yargının tek elde toplanmasına yönelik ciddi adımlar yan yana getirildiğinde ülkenin sonunun pek hayra alamet olmadığı net görülmektedir. Bu son mülksüzleşme, yoksulluk, açlık sınırda yaşamla bir avuç zengine sermaye birikiminden başka bir şey değildir.
 
      Siyasal iktidar daha üç yıl önce kanun hükmünde kararnamelerle yüzlerce yasa ve yönetmelik değişikliği gerçekleştirdi ve bütün ülkeyi imara açtı, bütün yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda topladı. TMMOB’yi otoriter bir tarzda vesayet altına alma yönünde adımlar attı; 2013 Temmuz ayında yine bir “torba yasa” içinde TMMOB ve bağlı Odalarını sınırlamaya yönelik bir yasa değişikliği daha yaptı. İki yıl önceki TMMOB Yasası’nı değiştirme girişimi ise TMMOB ve Odalarımızın yürüttüğü kampanya üzerine bizzat Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ertelendi. Kısacası mücadele olan yerde geri adım attıkları vaki olup punduna getirdi mi yeniden sermayeye hizmet eden düzenlemeleri yasalaştırmak için fırsat kollamaları da vakidir.
 
       AK Parti iktidarı, son yıllardaki Kanun Hükmünde Kararname düzenlemeleriyle, İmar Yasası ve Yapı Denetimi Yasası’nda yaptığı sayısız değişiklikle, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa ve onun devamı niteliğindeki düzenlemeler ve yönetmelik değişiklikleri ile, bir yandan ülkenin tüm doğal tarihi, kültürel varlıklarıyla yapılı ve doğal çevreyi kural tanımaksızın imar rantına açarken diğer yandan yapı üretim ve denetim sürecindeki mühendislik-mimarlık projeleri arasındaki bilimsel-teknik bağları koparmakta, meslek uygulamalarını kuralsızlaştırmakta ve fakat bilimsel-teknik denetimin olmadığı, eleştirinin yapılmadığı ortamda, depremde daha fazla hasar gören yapılar, çevresel sorunlarla, halk sağlığı problemleriyle boğuşan bir toplumsal tablonun da müsebbibi olmaktadır.
 
      Tüm kuralsızlığı ile devreye konulan liberal yıkım politikaları ve yığınları mülksüzleştirme uygulamaları ile yoksullaşan milyonlarca emekçi aynı zamanda siyasal iktidarın mezar kazıcılarıdır. Tüm tarihsel deneyimler bunu göstermektedir.
 
        Sözün özü özeti gecenin en karanlık anı şafağa en yakın vaktidir. Son hızla mezar kazıcılarını çoğaltan hiçbir iktidar uzun süre iktidarını koruyamaz.