Kitaptan daha iyi dost bulunmaz. Ne incitir, ne incinir, dert ortaklığı eder, insanın ufkunu gönlünü açar, hayal dünyasının kapılarını aralar, yüreğine su serper.

Erasmus; “ Ne zaman elime para geçse kitap, artan olursa da yiyecek ve giysi alırım” demekle kitap tutkusunun derecesini ifade eder.

İnsan vardır, hayatında tek sayfa dâhi kitap okumamıştır. İnsan vardır kitaplar alemine dalmadan yaşayamaz; kitap alır, kitap verir, kitap yutar, kitap koklar, kitap yazar…

Bilimde ve sanatta ilerlemenin yolu kitaplardan geçer. Kitapların mâbedi de kütüphanelerdir. Büyük düşünceler ve büyük eserler kütüphane raflarında yoğrulup olgunlaşmış, insanoğlunun hizmetine sunulmuştur.

Bugün dünyada ve ülkemizde envâi çeşit kutlama yapılmakta, özel gün ve haftalar tertip edilmektedir. Bu kutlamalardan en anlamlı olanlarından biri de 1964 yılından beri Mart ayının son Pazartesi günü ile başlayan hafta kutlanmakta olan Kütüphaneler Haftasıdır.

Hafta süresince kütüphanenin önemi vurgulanıp kütüphaneciliğin sorunları kamuoyuna duyurulur. Eğitim kurumlarında, kitap sevgisi ve alışkanlığı kazandırma amacıyla birçok etkinlik düzenlenir.

Kütüphaneler, çocukluğumdan bu yana benim için ayrı bir öneme sahiptir. İlkokulda en çok sabahçı olmayı severdim. Niğde’nin çat ayazında erken kalkmak zor gelse de okul çıkışında Sungurbey Kütüphanesine koşar, ödevlerimi yaptıktan sonra raflar arasında dolanır, kütüphanenin alt katında ciltlenmiş olan kitapları inceler, beğendiklerimi okurdum.

Ödevlerin kütüphanede yapılıp bitirilmesi, akşam televizyon seyretme izni koparmama imkân tanırdı. Sohbet kültürünün, yarenlik ve meşk etme, radyo dinleme, kitap okuma, kahramanlık hikayeleri anlatma döneminin sonuna gelinmişti. Zira televizyon, bir iki senedir hayatımıza girmiş, evimiz çayını çekirdeğini, kavurgasını alıp gelen komşularla şenlenir olmuştu.

Öğlenci olduğumda okulumuzun paydos saati kütüphanenin kapanma vaktine yaklaştığından kitaplarla hemhâl olma imkânımız sınırlıydı. Bu dönemde, okuyucu kartımla ödünç kitap alır iki hafta içinde bitirdikten sonra yeni kitap seçmenin heyecanını yaşardım. Cingöz Recai’nin Maceraları, Doğan Kardeş dergileri, İki Çocuğun Devrialemi gibi yayınları o dönemde okudum. Kemalettin Tuğcu acıklı, Teksas- Tommiks zararlı diye bunları okumamız pek teşvik edilmezdi. Kızılderili Kovboy maceralarının nesi zararlıydı? Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk dergilerine aboneydim. Her hafta bunlardan biri evimize girer, ayrıca günlük gazete alınırdı. Henüz gazete haberlerini ve köşe yazılarını anlayacak yaşta olmasam da gündeme dair öne çıkan fotoğrafları keser, bir dosyada saklardım. Jules Verne’nin beni başka alemlere götüren kitaplarının yanı sıra, kendimi bildiğimden beri evimizde varolan Ebubekir Hâzım Tepeyran’ın şiir kitabı Kar Çiçekleri ( 1932) ile Gogol’un Taras Bulba romanını hafiften okumaya başlamıştım.

Bir çocuğun hayal dünyasını olduğu kadar dil becerilerini de geliştiren, onu bilişsel, duygusal ve ahlakî açıdan destekleyen en önemli faaliyetlerden biri olan kitap okumak, hayal kurmayı, kendini daha iyi ifade etmeyi ve çok yönlü düşünmeyi öğretmekteydi. Kitap sevgisinin temeli de ailede atılıyordu.

O vakitler İl Halk Kütüphanesi, Sungurbey Sosyal Salonunda hizmet veriyordu. Üç katlı binanın alt katında karşılıklı iki büyük salon bulunmaktaydı. Salonlardan biri okumaya diğeri de cilt atölyesine tahsis edilmişti. Konya’da bulunan El Yazması Eserler Kütüphanesinde günümüzde titizlikle muhafaza edilmekte olan el yazması nadir kitaplar da burada sergilenirdi. Bir üst katta da balo salonu ve çocuk kütüphanesi bulunmaktaydı. Bu salonda nişanlar, düğünler, çaylar, kongreler, konferanslar ve hâlâ bir çoğu belleklerde tazeliğini koruyan toplantı ve cemiyetler düzenlenirdi. Binanın en üst katında ise idarecilerin odaları bulunmaktaydı. Önceki dönemlerde matbaanın bu katta olduğu ve haftada bir gün yayımlanan Resmi Niğde Gazetesi ile, meşhur Akpınar dergisinin kütüphanenin imkânları ile basıldığı bilinmektedir.

Niğde Halkevi’nin ilk binası, şimdiki Grand Otel’in bulunduğu yerde inşa edilmişti. O günün şartlarında Halkevi Başkanı Ecz. Naim Erem büyük emekler sarf ederek binayı kısa sürede tamamlamış Atatürk’ün Niğde’ye geliş tarihi olan 5 Şubat 1934 gününe yetiştirmişti. Erem’in bu konudaki çabalarını takdir eden Atatürk, Niğde’ye geldiğinde Halkevi binasını da ziyaret etmişti.

Niğde’de, “Kütüphane” denince üç efsane isim akla gelir; Abdülkadir Köylü, Osman Alkan ve Özgür Bilen…

Şimdi ebediyyete göç etmiş olan bu değerli kütüphaneciler, ilçe, kasaba ve köyler dâhil tüm Niğde ahalisinin, kitapların büyülü dünyasını tanımalarını sağlamış, kentlinin, köylünün aydınlanmasına vesile olmuşlardır. Cumhuriyet tarihinde okuma yazma oranı en yüksek iller arasında hep ön sıralarda olan Niğde’nin bu üç ismi unutmaması, onlara vefa göstermesi beklenir. Tabii ki gelmiş geçmiş Halkevi Başkanları, Kütüphane Müdürleri, Memurlar, Köylere at sırtında, beygir arabası üzerinde kitap taşıyanlar da kültür ordusunun isimsiz kahramanlarıdır.

Eğitimci Abdülkadir Köylü, Eşekli Kütüphaneci adıyla nâm salan ulusal ve uluslararası üne sahip Ürgüplü Mustafa Güzelgöz’ün açtığı yoldan gitmiş, “İnsan kitaba gideceğine kitap insana gitmeli” sözünden hareketle Niğde’nin ilçe ve köylerine at sırtında ve beygir arabasıyla kütüphane hizmetini başlatmıştır. Bu hizmetin hayata geçirilmesine Kütüphaneler Genel Müdürü Abdülkadir Salgır ile işadamı Tahsin Kitapçı ve dönemin valisi Vefik Kitapçıgil-soyadlarına yaraşır şekilde- büyük destek vermişlerdir.

Kütüphane Müdürü Osman Alkan ise, kızı Özgür’ün kütüphaneci olmasını vasiyet etmiştir. Alkan, daha sonra Müze Müdürlüğü de yapmıştır. Özgür Alkan( Bilen) babasının vasiyeti üzerine o dönem yeni açılan Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesinin Kütüphanecilik Bölümüne giderek uzman kütüphaneci olmuş ve onun çizdiği yolda uzun yıllar Kütüphane Müdürü ve Kültür Müdürü olarak Niğdemize hizmet vermiştir.

Niğde’nin “Özgür ablası” Özgür Bilen, güzelliği, her daim bakımlı saçları ve güler yüzlülüğü ile dikkat çekerdi. Hem vazifeşinas bir idareci hem de Niğde’nin sosyal hayatına damga vurmuş, dost canlısı ve yardımsever bir büyüğümüzdü. Önemli günlerde, düğünde bayramda, protokolde, radyoda, televizyonda Niğde ile ilgili her türlü etkinlikte ön plandaydı. Kurdunus köyüne bir ilkokul yaptırabilmek için büyük mücadeleler vermiş, nihayetinde Hamamlı Kumluca Özgür Bilen İlkokulunu yaptırıp eğitime açmaya muvaffak olmuştu.

Bu vesile ile tüm hemşehrilerimin Kütüphaneler Haftasını kutluyor, büyük küçük herkesi kütüphanelerimize bekliyoruz.

MERAKLISINA NOT:

Kimi zaman okuyucularımız soruyorlar: İl Halk Kütüphanemiz envanterinde bulunan el yazmaları neden Konya’ya gönderilmiştir diye…

Bu nadide kitapların, Camiilerdeki Selçuklu Halılarının akıbetine uğramamaları için devlet tedbir almıştır.

Bu kitaplar, dijitale aktarılmış olup orijinalleri Konya El Yazmaları Kütüphanesinde, iklimlendirilmiş ortamda, son derece korunaklı olarak muhafaza edilmektedir. “El yazmalarımız geri gelsin” diyenler şunu göz önünde bulundursun:

Niğde’de tam teşekküllü iklimlendirmeli o dönemlerinin el yazmalarını okuyabilecek uzmanların çalıştığı bir kütüphane teşkil edilirse o zaman getirilmesi için başvurumuzu yaparız. Takdir, uzman kütüphaneci ve idarecilerimizdedir.