“Mü’min misiniz” diye bir soruya muhatap oldunuz evet bu ayete göre evet diye bilir misiniz?
MU’MİN–40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin). Kim seyyiat (şer, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü'minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.
              Mü’min misiniz? Amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yapıyorsanız evet.
             Allah'ın insanlara emri böyle;
ŞEMS–9: Kad efleha men zekkâhâ. Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir
              Nefsini ıslah edenlerin kurtuluşa ulaştığını söylüyor Allah. İyi de sorsan âdemoğlundan birisine, kalbim temiz der. İyide bu kadar yalancı kişi varken aslını bilmek zor tabi.
NİS–49: E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). Kendi nefslerini temize çıkaranları (tezkiye ettiklerini söyleyenleri) görmedin mi? Hayır (öyle değil). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar (bile) zulüm olunmazlar.
              İnsanların kalpleri temiz değil ama sordun mu mangalda kül bırakmıyorlar. İnsanların amelleri ki İslâm'ın beş şartı ameldir! Cehennemden kurtulmanız yetmez. İslâm'ın beş şartı yeterli olduğunun fetvasını veren ve bu şekilde ilim ile yetişmiş din görevlileri, şart olarak ortaya sürdükleri farz olan İslâm'ın beş şartının insanların kurtulmasına yetmeyeceği akıl edemedikleri için. Kendilerine inan toplumları cehenneme sürükledikleri gibi toplumda bir Yunus veya Mevlana Hz gibi örnek olamadıkları içinde birçok insanların dini bağnazlık ve yobazlık olarak görmekte ve far olan amelleri de yapmaktan utanmaktadırlar.
               Neden? Yıllardır din okullarından bir Allah dostu çıkmıyor. Neden? İnsanların içinde herkesin sahip olmasına rağmen, neden kalp gözü ile görmezler? Kalp kulakları ile işitmezler? Çünkü kalbimiz temiz dedikleri kalpleri, aslında kapkara ve teksiye olamamış olduğu için.  
               Neden? İnsanların kurtulması için hidayet üzeri olmaları gerekirken, hidayeti bilmeyen ve hidayete ermemiş kişilerin insanlara, sadırlarına şifa olmayan konular ile oyalayarak, dünya ve ahiret saadetini çalarlar. Allah'a karşı vebal altında kalırlar. Hiç mi Allahtan korkmazlar anlamış değilim.
               Allah şöyle vaaz ediyor;
KEHF–103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).
De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”
KEHF–104: Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.
KEHF–105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyamet günü mizan tutmayız.
               Demek ki insanlar Allah'a mülâki olmayı inkâr edenlerse İslâm'ın beş şartı olarak sığındıkları ameller heba olmasına neden oluyor. Sebep kendilerine “sen namazını gerisini boş ver” diyen. Ruhun Allah'a ulaştırılmasının hidayet olmadığını iddia edip ruhun çıkması ile insan ölür diyen eçhel kişilere inanmanız ve samimi olarak sadece böyle bir ilim almış din görevlilerinin marifetidir.
               Be hey kardeşim hidayete eremeyen kişi hidayet veremez neden Allah'a karşı yalan söylersiniz ki?
İBRÂHÎM–21: Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).Hepsi Allah'ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz) olanlar kibirlenenlere şöyle dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk. Şimdi siz, Allah'ın azabından bir şeyi bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi elbette biz de sizi hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.
              Hidayete eremeyen ve başkalarının hidayetine mani olan kişilerin kıyametten sonra tartıştıkları gibi olmamak için şimdiden hidayeti bilen ve yaşayan birini bulmanız gerekmiyor mu?
YÂSÎN–21: İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn (muhtedûne). (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).
               Demek ki para karşılığı din öğretilmiyor. Mülâki olmayı (Allah'a ruhunu kavuşturmayı) inkâr edenler hidayete eremez onun için hüsrandadır. Hidayete eremeyen de dalalettedir. İslâm'ın beş şartı yeterli diyenler Allah'ın huzurunda İslâm dininin teslim dini olduğunu ve Allah'a; ruhun, fizik vücudun, nefsin ve iradenin teslim etmeden mi giderek teslim olduk (İslâm) diyebilirler mi? Hidayete ermeyenlere itibar etmeyin hidayete erenlere tabi olunur.
YÛNUS–35: Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).
De ki: “Sizin ortaklarınızdan Hakk'a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?” De ki: “Allah, Hakk'a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk'a hidayet eden (ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?” Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
               Bu neden ile hüsranda olmamak için Allah'a emanet olan ruhumuzu ulaştırmayı (mülâki olmayı, hidayet ermeyi).Yoksa dünya ve ahiret saadetimiz biter.
YÛNUS–45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
               Kûr'an'ı Kerim den nasiplene bilmeniz için takva sahibi olmanız ve hidayet üzere olmanız gerekmektedir.
 
BAKARA–2: Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn (muttekîne).İşte bu Kitap ki, O'nda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
               Kûr'an'ı Kerim takva sahibi iseniz ve hidayet üzere iseniz bir anlam kazanır yoksa şeriat kitapları sadece ezberlemek için değildir.
MÂİDE–68: Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabb’iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz bir şey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb’inden indirilen, mutlaka onların birçoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.
               Allah'a ruhunuzu ulaştırmayı dileyin dalaletten kurtulun;
RA’D–27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
               Allah'a ruhunuzu ulaştırmayı (hidayeti) dileyin ve Allah'a mülâki olun (kavuşun, ermiş olun) ki mü’min olur kurtuluşa erersiniz.
KEHF–110: Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).
De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O takdirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”
               Allah'a teslim olmak (ruhun, fizik bedenin, nefsin, iradenin teslimi) İslâm dini ise neyinizi teslim ettiniz ki Allah'ın huzuruna çıkasınız
ÂLİ İMRÂN–85: Ve men yebtegi gayrel islâmi dînen fe len yukbele minh(minhu), ve huve fîl âhireti minel hâsirîn(hâsirîne). Ve kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa, o takdirde kendisinden asla kabul edilmez ve o, ahirette "hüsranda olanlardan olur.
 
Hepimiz hidayet üzere bir olsak. Allah'ın istediği tevhit sağlanır ki en güçlü bizim ülkemiz olur. Atalarımız gibi NİZAM’I ÂLEM oluruz.
Allah'a emanet olun.