BİR KURBAN BAYRAMI DAHA YAŞANMIŞ VE YAŞANMAKTA OLAN TÜM OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN GÜZEL GEÇTİ!
 
Hoşgörü ve dayanışmanın en çok görüldüğü Kurban Bayramı günlerini hep birlikte yaşadık. Ülke genelinde olumsuz hava şartlarına (sağanak yağışlar nedeniyle yaşanan su taşkınlarına) yenik düşen bir kaç ilimiz dışında gayet iyi geçtiğini söylemek mümkün.

 
     Bizim bayram ritüeli yine geçmiş yılların bir tekrarıydı. Evladım Alican'la birlikte birinci bayram günü sabah ayazının soğuğundan Alaaddin Cami taş binasının kendine has sıcaklığı ve elbette ki mahir görevlilerince daha erken saatlerde devreye sokulan ısıtma sisteminin de katkılarıyla bizden evvel gelen bir elin parmakları sayısında insanımızla selamlaşarak saat 07.40 da kılınacak Bayram namazımızı beklemeye başladık. Geçtiğimiz bayram ve Cuma namazlarından görmeye alıştığımız cami cemaatinden insanlarımızla selamlaşarak, il müftüsünün radyo aracılıyla yaptığı bayram vaazını dinleyerek yüz yılların verdiği muazzam huzuru sırtımızı dayadığımız taşlardan gövdemize aktararak dingin bir biçimde bir saati aşkın bir süre bekledik.

 
     Bayram namazı ve okunan hutbesi ardından Feridun Ecemiş, Ali Bilik, Mehmet Yılmaz gibi tanıdığımız kişiler başta olmak üzere cami cemaatiyle bayramlaşarak bayrama adını veren ritüeli gerçekleştirmek üzere Kemal Ulusoy'un Alaaddin Caminin hemen alt tarafında yer alan evine vardık. Babası rahmetli Ömer Ulusoy'un (Kasap Ömer) vefatından bu yana Kurban bayramından Kurban bayramına babadan aldığı elle kasaplık zanaatının  tüm hünerlerini ve pratikliğini göstererek (arkadaşı ve yardımcısı İsmail Tüfekçi'nin yardımları ve emeğini de belirtmeden geçemeyeceğim) bizce zor ve meşakkatli olan kurban kesim ve yüzüm işimizi kolaylaması bir yana tatlı dili ve çay ikramlarıyla keyfe dönüştürmesi sonucu geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yılda saat 9 sularında "ciğer tavalı" bayram kahvaltısı sofrasına oturmamızı sağladıkları için sonsuz teşekkürlerimi sunmadan geçemeyeceğim. İyi ki varsınız. 

 
     Uzatmayayım, kahvaltı sonrası küçüklerin merak ve özlemle beklediği, büyüklerin tüm ekonomik yoksunluklara rağmen cüzdanlarının bir köşesine koydukları "bayram harçlığı" ödeneğinin dağıtılacağı, ellerin ve gözlerin öpüldüğü, “bu aylara bu günlere sağlıkla erişme" temennilerinin bir biri ardına dilendiği ve yaklaşık 4 gün devam edecek o büyük şölen başlamış oldu. Kasabamız Bahçelideki aile büyüklerinin bayramlarını kutlayıp "baba ocağında" bayram kutlamalarını almamız, oturduğumuz apartmandaki dostlarla bayramlaşmalarımız, gelenlerimiz bayramlaşmaya gittiklerimiz, onlarca yüzlerce ziyaret, "bayramlarda olmazsa görüşeceğimiz yok" minvalinde sohbet başlangıçları, içten yapmacıksız gülümseyen yüzler… Ve bayramın olmazsa olmazı dayanışma örnekleriyle bu bayramda ülkemizde ve bölgemizdeki tüm olumsuz gelişmelere rağmen bizim çeperimizde güzel geçti. Ümit ederim ülke çeperinde de güzel geçmiştir.

 
    Tüm bu ziyaretler ve geliş gidiş trafiğinden arta kan zamanda elbette kendime de bayram sevinci yaşatmak için edindiğim yeni kitaplarımı okuma fırsatını buldum. Okumalarımdan bir kaçını paylaşıp önermek isterim: İlk kitap Henri Barbusse'nin "Ateş" isimli romanı. Dilimize Suat Derviş’in titiz çalışmalarıyla çevrilmiş. Fransızların dünyaca ünlü bu yazarı Ateş adlı romanında 914-918 birinci paylaşım savaşının nasıl bir cinayet olduğunu aydınlatıyor. Günümüz savaş çığırtkanlarına savaşın ne olduğunu anlatmak için mutlak okunmalı.

 
    İkinci kitap; Zevkli bir okumalık "Memleket Hikâyeleri" Nihat Genç Leman Dergisinde yayımlanmış seçme yazılarından derlediği makalelerini “Memleket Hikâyeleri” başlığı altında toplayarak kitaplaştırmış. Nihat Genç Hiç bir medya kuruluşunun, yayın holdinginin desteğini ve icazetini almadan doğru bildiğini bıkmadan usanmadan yazıyor ve kitapları en az beş baskı yapacak denli çok satıyor.

 
    Üçüncü kitabımız Julian Barnes'in "Flaubert'in Papağanı" isimli yapıtını dilimize Şevkar Altınel çevirmiş Çağdaş İngiliz edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Julian Barnes'i Can Yayınları sayesinde ülkemiz kitap severleriyle buluştuğunu belirtmemde yarar var. Romanın kahramanı emekli İngiliz doktor ünlü Fransız yazar Flaubert'in yaşamını ve yaptıklarını merak ve inatla araştırırken 19. yüz yılın Avrupa çapında en büyük romancısının gizlerini biz okurlara ulaştırmış oluyor. Roman İngiltere de yıllar önce (1984) yılın yayınlanmış en iyi romanı sayıldığını da belirteyim.

 
   Dördüncü kitap bir başucu kitabı. Bilimsel bir çalışma "Dünyanın Jeopolitik Hali" alt başlığı ile Dr. İbrahim Okçuoğlu tarafından yazılmış Ceylan Yayınları tarafında basılarak okuyucusuna ulaştırılmış bir çalışma. Emperyalist Küreselleşme ve Jeopolitik alanında 20. yüz yılda üretilmiş tüm politikalar ile 21. yüz yılda inşa edilmeye çalışılan yeni jeopolitikaları da ele alarak ABD dışında Rusya-Çin-AB gibi emperyalistlerinde jeopolitikalarını kapsamlı bir biçimde ele alıyor. Bölgemizde çıkartılmak istenen savaşın hangi jeopolitik stratejiler gereği olduğunu anlamak için başucu kitabı olacak değerde bir kaynak.

 
   Nice mutlu bayramları hep birlikte görmek ve yaşamak dileğiyle sevgiyle kalın, her daim kitapla kalın, hoşça kalın.