Şehrimizin eski mahalle kültürüne baktığımızda şimdiye nazaran komşuluk ilişkilerinin daha sıcak ve daha samimi olduğunu görebiliriz. Her şeyin yapaylaştığı ve insani ilişkilerin sanallaştığı bir çağın aksine o yıllarda insan sıcaklığını hissetmek mümkündü.

Evlerin tek katlı olduğu o zamanlarda sokak çocuk sesleriyle dolar kadınlar müstakil evlerin önünde oturur sohbet ederlerdi. Bu esnada sokaktan geçen kadınlar oturan kadınlara “bu zamanımız hayrolsun” diye selam verir karşılığında ise “akıbetimiz hayrolsun” cevabını alırlardı. Bu karşılıklı selamlaşma bir büyük medeniyet perspektifinin yansımasıydı.

Zamanın ve akıbetin hayrolması ve hayırla dolması esasında bütün ömrün hayırla geçmesi anlamına geliyordu. Akıbetimiz hayrolsun hüsn-ü hatime ile bitirilmesi gereken bir ömrün en güzel duasıydı. Son nefesine kadar imtihan olan bir insanın bu imtihanını başarılıyla vermesinden daha güzel ne olabilirdi.

Esas itibariyle, Anadolu insanın birbirine bakışı bir cenneti beraber çoğaltıp birlikte yeşerip birlikte gövermek üzerine kuruludur. Batı medeniyetinin “insan insanın cehennemidir” tarzı bir bakış açısı bizim topraklarımızda dal budak salmamıştır. Selamlaşırken akıbetimiz hayrolsun diyen insanları birbirine bağlayan manevi bağlar kökünü kutlu medeniyetimizden almaktadır.

Nice işler vardır ki başlangıcı iyi sonu ise kötüdür. Çoğu kişi iyi niyetle yola çıktığı bir işten kötü niyetlere bürünerek çıkmakta çoğu kişi son nefesini kötülüklerle dolu bir halde vermektedir. Bununla ilgili olarak yaşanmış birçok ibretli hadise ortadadır. Fatiha suresindeki “sırat-ı müstakim” çizgisi bu noktada önemlidir. Kişinin her an doğru yoldan ayrılma potansiyeline sahip olduğunu ve bunun için devamlı teyakkuz halinde olması gerektiğini bu ayet bize hatırlatmaktadır.

Akıbetimiz hayrolsun diyen bir toplumda her şeyin fani olduğuna ve bir gün her şeyin elimizden çıkacağına inanmak bir önkoşul olarak görülebilir. Bunun dışında zamanın hayırla dolmasını isteyen insanlar aynı zamanda zamanın şerle dolacağının da farkındadırlar. Bundan dolayı bu iki duada toplumumuzun insana ve zamana bakışının yansımalarını görebiliriz.

Amellerin en faziletlisi az olan ve devamlı olandır. Birdenbire gelen sular sel olup afete yol açarken az ve devamlı akan ırmaklar etrafını yeşertmektedirler. Bundan dolayı iyi ve güzel işleri son nefese kadar yapmak önemli bir husustur. Ömür defterinde başlangıç sayfaları tertemiz olanların bitiş sayfalarının kapkara olması ise acınacak bir durumdur.

Evet, her insan eninde sonunda bu dünyayı terk edecektir. İnsan sonlu ve sonu olan bir varlıktır. Hiç kimse bu dünyaya ebedi kalmak için gelmemiştir. Bundan dolayı kişi nasıl yaşarsa öyle ölecektir. Ölümün gümrüğünden sadece ruh geçecektir. Geriye ise soğumuş ve sararmış bir cesetten başka bir şey kalmayacaktır. Tüm bunların farkında olan bir insanın akıbet konusuna önem vermesi kaçınılmazdır.

Allah cümlemize zamanı hayırlarla fetheden ve son nefesini iyiliklerle veren kullarından eylesin. Her türlü şerden ve şerli insanların kirli nazarlarından korusun. Kalbimizi her türlü kötülükten arındırsın. İnsanlığımızı yitirmeden bu dünya imtihanını tamamlamayı nasip etsin. Bizleri kimseye muhtaç etmesin. Geçmişlerimize rahmet eylesin. Hakkımızda her şeyin hayırlısını versin. Cümlemizin akıbeti hayrolsun.