Teknolojik gelişme ve süreklilik arz eden değişimin içerisinde bocalayarak yol alıyoruz kendi yaşam serüvenimizin akışında.

Değişen arabalardan, konforu artan evlerimize hayatı kolaylaştıran alışverişlerimizden sürekliliğini koruyan iletişim şekillerimize baktığımızda dahi, nasıl bir aktivasyonun girdabında dibe doğru çekildiğimizin farkına bile varamıyoruz.

Hele ki artık bir ses duyma ve iletme  aracı olmasının dışında çok daha fazla şeyi o küçük yapısında taşıyan, hatta vücudumuzun beş duyusunu birleştirip tamamen altıncı duyusu haline gelen cep telefonlarımızın hükümranlığını sürdüğü yaşadığımız şu dönem, ileride nasıl görünüp nasıl değerlendirilecek bilemiyorum.

Son dönemlerde ise hemen hemen yaptığımız yorumların en başköşesine koyduğumuz ve üzerinde kendimiz konuşup kendimiz dinlediğimiz; ‘okumuyoruz’, ‘kitapla olan bağımızı kopardık’, ‘neden yeni nesil kitaptan uzaklaştı’ tarzı tespit ve yorumları, bulunduğumuz ortamlarda bayağı bayağı duyup, fikren de katılır olduk.

Sosyal medyanın baskınlığı, görsel medyanın tembelleştirici aktifliği, insanların emeksiz ve çabasız herhangi bir zorluğa düşmeden internet dünyasında dolaşabilme özgürlükleri tabii ki kitap okumanın, onu elinde hissetmenin, sayfalarını karıştırmanın, dikkate değer yerlerini çizmenin ve öğrenmenin önüne geçip engelledi.

Hele ki diğer toplumlara göre bizim tarz; yazılı kültürü daha az bulunan, okumayla çok da barışık olmayan toplumlarda, kitap okumanın, onun derinlikli dünyasında gezinmenin ve varlığıyla mesut olabilecek seviyeyi yakalamanın güçlüğü daha bariz ortaya çıkıyor. Zaten kişi başına düşen kitap sayısı, edebi dünyaya verilen katkı bazında da alt sıralarda oluşumuz, bu tespitlerin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyordu.

Şahsım adına bende bu düşünceler ışığında hak ettiği yerde olmayan kitapla, kurulması gereken dostluğun ve bağın iyice koptuğuna gittikçe daha çok inanır olmuştum. Gerçi ülkedeki kitap satış rakamları özellikle korsan kitap satışının önüne geçilmeye başladıkça daha üst seviyelere çıkarken umutlandırıyordu da.

Böylesine duygular içindeyken Niğde’miz de açılan ve ciddi bir ilgiyle rağbet gören kitap fuarının sadece kapısında dikildiğinizde dahi gördüğü ilgiyi ve kalabalığı gözlemek, kitapsever ve kitap dostu olan hemen hemen her kesimi umutlandıracak cinsten bir tablo çiziyordu.

Fuar çadırına ayak bastığınız an; kitaba özgü o kokuyu duymak, kalabalığın heyecanını hissetmek, kitap ismi soranlara yetişemeyen yayınevi görevlilerini izlemek, imza günlerinde kendi kitaplarını imzalayan yazarların önünde biriken kalabalıklardaki sabrı görmek, bir kitap fuarını kitap fuarı yapan ruhu birebir yansıtıyordu. Ve bu fuar, Niğde’nin böylesi bir organizasyona ev sahipliği yapabilecek potansiyeli nasıl da barındırdığının bir göstergesi olarak, kitapseverlerle buluşuyordu.
Milli Eğitime bağlı kurumların kendi öğrencilerini toplu getirmesi kararı, YAZSANBİR gibi Niğde de ciddi bir yazar potansiyeline sahip sivil toplum kuruluşunun açtığı stand ile Niğde kitaplarını sergilemesi fuara damga vuruyordu. Ülke bazında ki birçok yayınevinin bu ilgiyi görmesi ve Niğdelilerin yoğun ziyaret trafiği, bu kentte hiç de öyle azımsanmayacak okuyan insan olduğunun, net görüntüsü olarak karşımıza çıkıyordu.

Biz kitapseverlere ise…

Bu yıl birincisi gerçekleşen ama gelecek yıllarda da geleneksel hale getirilerek sürekliliği korunacak bu ciddi çalışmadan dolayı…

Başta Başkan Sayın Akdoğan olmak üzere …

Emeği geçen herkese teşekkür etmek düşüyordu…