Prof. Dr. Ziya Avşar, her hafta sonu (Cumartesi) Niğde Üniversitesi Kültür ve Sanat evinde  Mesnevi sohbetleri yapıyordu. Bir kaç haftadır devam eden bu sohbetler bu dönem için sona erdi.

 

Baharda devam edilecek. İlginin ve katılımın fazla olduğu son sohbetten aldığımız notlar:  Ziya Avşar, genel olarak Mevlana’nın Mesnevi’sinde geçen his uykusunun ne olduğunu ve Mesnevi’de geçen hikâyelerden anlattı. Mevlana’nın Mesnevi’sinde anlattığı his uykusu aslında insanda var olan 5 duyuyu uyutması anlamına gelir. Mevlana bu konuda Ashab-ı Kehf’in aslında her zaman yanımızda olduğunu onları görmek için de hislerimizi uyutmak gerektiğini söyler. Bu his uykusu göze perdenin de inmesi anlamına gelebilir. Mesnevi’ den bir hikaye: “Halife, mecnunun (Kays’ın) Leyla’sını merak eder ve görmek ister. Görmesiyle şaşkınlığa düşmesi de bir olur. Çünkü Leyla normal bir kızdır. Burada halifeyi şaşırtan mecnunun onu dünya güzeli olarak görmesidir. Leyla sus sen mecnun değilsin, der.” Bu hikâyede de geçen halife, Ashab-ı Kehf ‘in uyuması, mecnun da Ashab-ı Kehf’in uyanık olmasıdır. Aslında çirkin kavramı izafidir yani bir insana göre çirkin olan bir şey başka bir insana göre güzel olabilir.Çirkin olarak bir şeyin görülmesi başka bir yönüyle de bir insanın kendini görmesidir. Ashab-ı Kehf tam 309 yıl uyudu. Bizdeki can da 70 yıl uyuyor. Bu can Hak ile uyanır.

 

Sır, maddi görüntünün manevideki gerçek görüntüsüdür. Musa’nın asasındaki sır da onun Hak katında gerçek bir ejderha olmasıdır. İmkân da bir sır olan hakikatin bir kalıba girmesidir. Yani imkânsız diye bir şey yoktur. Canda aslında sadece beş his değil, on his vardır. Heybet ve hürmet de bunların içindedir. Yalnız beş duyuyla hareket edende Allah korkusu değil varlık korkusu olur. Mecnun bu beş duyuyu yırtan kişidir. Aslında kör olan biziz. Mesnevi’de geçen bir hikâye: “Hz. İsa’ya biri yol arkadaşı olmak ister. Niyeti Hz. İsa’nın ölüleri nasıl dirilttiğini öğrenip bundan bir kazanç elde etmektir. Yolda bir yerde bir kemik görür ve Hz. İsa’ dan onu diriltmesini ister. Israrı üzerine o kemik can bulur ve aslan olur. O adamı da orada öldürür.” Oysa bu hikâyede geçen, niyeti kazanç olmasaydı belki o kemik aslan değil bir kuzu olacaktı.

 

Aslında bir sırrın da (gölgenin de) bir aslı vardır. Biri ok atar kuşu vurayım derken hep gölgesini vurur. Tam gerçeğini görür ki, bir bakar oku bitmiş. Mevlana bununla ilgili: “ Ömür okluğu boş, tez bitti ömür/Gölge avıyla geçip gitti ömür.”der. Bu dünyada hakkın gölgesi, Hak dostlarıdır. Bizler gölgelerin gölgesiyiz. Aynayı güzel kılmaktır, cilacının işi. İki can bir araya geldiğinde o iki can değil, iki cihan olur. Ancak bu hayır için de şer için de geçerlidir. Fatih Sultan Mehmet, Bosna’ ya varmadan Mevlevi halkını fethetti. Negatif dostlar ise belki oku atmasa o ülkeyi uyandıramayacak. Bu şerde olan bir dostluktur. Mesnevi’ de geçen bir hikâye: “ Şehzade İbrahim Ethem, Allah’ı arıyor. Ancak sesler duyup dama baktığında damda bir adam görür. Adama ne arıyorsun, diye sorduğunda ‘develerimi arıyorum’ cevabını alır. İbrahim Ethem orada deve aranır mı, dediğinde ise adam ‘sen nasıl Allah’ı tek bir odanın içinde ararsan, ben de develerimi damda ararım, der.”. Hikâyede de görüldüğü gibi İbrahim Ethem’in yalınayak Kâbe’ ye koşmasının sebebi budur. Mevlana’nın da gözündeki perdeyi yırtan Şems’tir. Cenab-ı Hak der ki: Benim sizin kalbinizde bir evim var. Evi temiz tutun, hırstan ve tamahtan uzak durun. Negatif ruhlar baskın olduğunda bu ev kararır. Haset de gönül evini kirletir. En başta da geçen beş duyudan ve negatif histen kurtulduğunuz zaman, dirilirsiniz.

 Haber: Feyza YILDIZ

Editör: TE Bilişim