Öğrenim yapmayı, iyi okullarda okumayı seviyoruz ama gazete, dergi ve kitap okumayı yeterince sevmiyoruz. Kitap okumayı neden sevmiyoruz veya okumayı nasıl sevdiririz? sorusunu sorarak konuya girmek istiyorum.


KİTAP OKUMAYI NEDEN SEVMİYORUZ?

            Millî Eğitim sistemi üzerine biraz sesli düşünsek... Gençlere kitap oku diyoruz ama imtihanlarda okuduğu kitaplardan soru soruyor muyuz? Yani genel kültür soruları imtihan soruları içinde yüzde kaç nispetinde vardır? Bu ilave puan onun ne kadar önde gitmesini sağlıyor?
            Çoğu öğrenci imtihanda sorulmayacak ki diyor ve okumuyor, hatta ders kitabını tam okumuyor neymiş test soruları çözecek ve yüksek puan alarak iyi bir okula girmeyi başaracakmış. Okulu bitirince meramını anlatacak birkaç cümle kurmaktan aciz kalacağının farkında değil.
           Böyle yetişen öğrencinin, aman hocam "meram”  ne anlama gelir diye soracağına kalıbı basarım. Meramını isteğini, arzusunu, dileğini anlamına gelir. Peki, “aciz” ne demek,gücü yetmemek, güçsüz anlamına gelir. İşte kitap okuyan, sözlük karıştıran insan bu kelimeleri günlük konuşmalarında ve yazılarında kullanabilir. Kelime dağarcığı sınırlı olan yani az kelime bilen, az kelime ile konuşan insandan bir üslup, bir bilim veya bir edebiyat öncüsü çıkabilir mi?  
   Okumak önce insanın kendisine olan güvenini artırır. Anlatmak  istediği şeyleri güzel ifade eder, olayları, düşünceleri, duyguları, çözüm önerilerini gerektiği gibi anlatır. Okuyan insan sorulan bir soruyu önce iyi anlar, vereceği cevabı da daha etraflı ve daha anlaşılır bir biçimde ortaya koyar. Kelime ve kavram dağarcığı zenginleşir, temel kelimelerden ayrıntıya, temel manzaradan teferruata geçerek görüntünün daha derli toplu tasvirini (betimlenmesini) sağlar. Karşısındaki insanı etkiler, onlarda bu insan konusunu iyi biliyor kanaatini uyandırır. Bu da başarısını doğrudan doğruya etkiler, onu  başarılı kılar ve hayatın güçlükleriyle kolay mücadele etme imkânı bulur.
       Böyle okuyan ve okuduklarının lezzetini alan, kendini yetiştiren insanlar kendileri kadar toplumun da vaz geçilmez kişileridir. Topluma da bir güven duygusu verirler. Çünkü okuyan, kendini yetiştiren insanlar toplumun meselelerini de büyük bir anlayış ve hoşgörü içinde çözerler ve onların mutlu olmalarını sağlarlar.

      Okumak çok yönlü bir gayrettir ve meyveleri de hem okuyana hem de topluma şifa verir, dertlerini; en azından azaltır, tedavi eder, acıların dinmesine sebep olur. Velhasıl okumak güzeldir, insana mutluluk verir, bilgi kazandırır, dost kazandırır. Ben kitap arkadaşlığından, kitap dostluğundan  zarar görmedim ve zarar göreni de görmedim.


 NİÇİN OKUYORUM?
 
   Kendi kendime soruyorum: Niçin okuyorum, dur, durak yok oku oku… Demek ki bir susuzluk var, derelere, ırmaklara koşuyorum.

    İnsanda bu susuzluğu nasıl yaratabiliriz? Belki bizim üzerinde durmamız ve bir çözüm üretmemiz gerekin soru bu. Gençlerde bu susuzluğu nasıl duyururuz? OKUMAYI BİR ÖDÜLLE TAÇLANDIRMAK, ilk akla gelen yöntem.


   Öğrenciye yıl içinde;  yirmi,  yirmi beş kitap okuma görevi vermek ve imtihanlarda bu kitaplardan soru sorarak; okuyanı daha ön safa, daha başarılı bir noktaya taşımaya çalışmak. Bu arada okuyan öğretme
ne de bir ölçü dâhilinde teşvik, takdir, terfi imkanı sağlamak, yani onu ya moral olarak takviye edeceksiniz, ya para kazandıracak veya imtihan kazandırmak için, bir kısım soruları bu fazladan okunan kitaplardan soracaksınız.

  
 Niçin okuyorum? Yeni bilgiler öğrenmek, yeni yerler görmek, yeni dostlar edinmek istiyorum.

    Niye okuyorum? Okumadan bir zihni serüvene çıkmak zor. Bu ağır gövdeyi,  kanatlarla havalandıracak, pervaneye ivme kazandıracak bir sinerjiye (görevdeşliğe), bir rüzgâra,  bir tiye, bir çığlığa ihtiyaç var.

    Okuyorum,  seyahat, ümit ve hayalhaneye bir katkı sağlamak için, evde pişen yemeğe, çeşniye bir lezzet daha katabilir miyiz diye bir çağrışımla; bebek parkında beni bekleyen; sevgiliye ulaşmak nasıl mümkün olur? Bu kitapta onun macerası yazılı olamaz mı? Hani yaşamayı hayal edip de ulaşamayanların kitap sayfalarında, kitabın kahramanı ile beraber yola çıkarak, başından geçenlerin agâhı olmak(sırlarının bileni olmak) ve her sayfada onunla beraber olarak, bazen gülerek, bazen endişelerini paylaşarak, onunla yol arkadaşı olmak ve böyle bir arkadaşla hayatı paylaşmak, kendisine bir dert ortağı edinmek veya kahramanın dert ortağı olmak yabana atılacak bir duygu değildir.

    Okuyorum, zaman denilen sihirbazın bizden öncekilere neler ilham etti, neler yaptırdı, neler yazdırdı, onları nelerle meşgul etti, nelerle doyurdu, nelerle dertlendirdi, nelerle güldürdü? Merak ettiğim için okuyorum.


 
ZAMANLA İNSAN ARASINDAKİ MESAFE

      İnsanla zaman arasındaki ilişkide birtakım incelikler  var diyebilir miyiz? Yoksa zaman, insanı ve bütün kâinatı kuşatmış da bizim mi haberimiz yok?


    
Zamanın içini dolduran sayısı belirsiz işler ve işlevler var. Olanların kaçta kaçı insan eliyle, insan zekâsıyla, insan mahareti ile yapılmıştır? Bu kadar insanın yaptıklarından günümüze kopup gelen neler var? Zamanın hışmından, zamanın ham diye yutmasından kendini kurtarmış şeyler, üretimler, günümüze kadar uzanmış eserlere, yazılı ve görsel ve mimari eserlere bakalım. Zamanın unutkanlığına set çekmiş, günümüze ulaşmaya dizinde derman, gözünde fer, kaleminde mürekkep bulmuş kimler var? Merak etmiyor musunuz? Bir şiirimde şöyle diyorum:
Ölmeye gör nasıl da açılır mesafeler
Dün diye başlar sonra yıllar araya girer.
Nice insan habersiz göç eder dünyamızdan
Deva olur sonunda, arda kalan bir eser.

    Arda kalan eser bir kitap olur, yetişmesine emeğinizin geçtiği, sağlığına kavuşması için gayret gösterdiğiniz bir çocuk, bir insan olur, nihayet hepsi bir eser. İnsanı hayırla andıracak bir gayretin, başarılı bir çalışmanın, insanlara hizmet eden, kolaylık getiren gayretlerin adamı olmak. Hepsi bu. Hak etmek ve hak ettiğini bilmek, iç huzuru ve mutluluk.
İNSAN KİTAPLARDA NE ARAR?

   İnsan kitaplarda biraz da kendini, kahramanını veya gönül kuşunu mu arar? Kendini, insanları iyi okumak, iyi anlayabilmek için mi okur? Yaşayamadığı serüveni veya göremediği dostluğu, HAYAT SAHNELERİNİ OKUYARAK, BİR TECRÜBE KAZANMAK VE YAŞANMIŞ HİKÂYELERDEN KENDİSİNE BİR tecrübe ve bir TATMİN YOLU MU BULMAYA ÇALIŞIR? Yoksa kendisini yetiştirmek için başkalarının birikimlerinden, görgü ve bilgilerinden yararlanmak için mi okur?    Okuyan insanların hayatta daha başarılı olduğunu görerek onlara benzemeye mi çalışır? Soruları çoğaltabiliriz ve okumak her halükarda bir dost kazanmaktır, bir arkadaş bir dertdaş kazanmaktır. Siz hep onun söylediğini sanırsınız ama siz de bu sohbete içinizden katılırsınız, bazen de bu duygularınızı ve düşüncelerinizi bir sayha, bir çığlık halinde söylersiniz, söylemek ihtiyacı duyarsınız.


DOĞUDAN BATIDAN OKUMAK


  Batı klasiklerini okuyunca batıcı, doğu klasiklerini okuyunca doğucu olacağımızı zannedenler var. Verimli bir okumayı gerçekleştirememiş olanlar bu iddialarını tekrar edip giderler, biz onları hoş görüyoruz. Zira bu düşünce ve bu iddia tecrübeden yoksundur ve okuyan, düşünen, yazan bir insanın söyleyeceği  söz değildir.


    Bir eser; yazarının kapasitesi nispetinde; bilgiler,  görgüler ve onun ötesinde bir üslup ve ifade zenginliği ile karşımıza çıkar. Bize bazı şeyleri anlatır, biz de kapasitemiz nispetinde o eserden faydalanırız, evet faydalanırız. Ya değilse esere veya yazarına kendimizi köle olarak kiralamış değiliz ve çoğu yazar da okuyucudan bunu istemez. Kitap yazma cesareti gösteren insan iyi kötü bir düşünme ve birikim seviyesini yakalamıştır. Düşüncelerini ve kurgularını en güzel şekilde anlatmaya çalışır ama siz onların hangisinden faydalanacağınıza ve ne derece faydalanacağınıza bizzat kendiniz karar verirsiniz. Eğer yazar sana yeni şeyler söylemişse sağduyunuz ve kültürünüzle onu mihenge vurmak, değerlendirmek, okuyucu olarak sizin takdirinizdedir. İyiyi kötüden ayırma duygusu yaratanın insanlara verdiği büyük zenginliklerden birisidir Kİ BİZ ONA SAĞDUYU DİYORUZ ve bu duygu bütün insanlara yaratanın eşit dağıttığı bir lütuftur. Eğer bu duygudan yoksun bir insanın okumasından bahsediliyorsa, elbette okur gibi yapar ama gerçekte kitabın içine giremez, kitabın sesini duyamaz ve anlayamaz.


  Bu sözlerim yanlış değerlendirilmesin, insan açlığını hissettiği yiyeceklere daha çok meyillidir, daha çok arar. Doğu yönünü eksik ve zayıf bulanlar elbette doğuyu okuyacak ve tavsiye edecektir ama insan zekâsı; dünyanın neresinde olursa olsun;  dikkat çekici bir esere vücut vermişse,  zaten o eser kendisini karanlıkların içinden veya aydınlıkların parıltısı arasından kendisini hissettirir ve adını duyurur. Okumak isteyen bu sesini yükselten eserleri elbette; imkânı ve zamanı nispetinde okumalıdır, tavsiye etmelidir. Çünkü dünyanın bir yerinde bir zekâ bir yüksek noktayı yakalamışsa o zirvenin dünyanın başka yerlerinden görülmemesi mümkün değildir. Er veya geç o eser okurunu bulacak, sesini duyuracaktır.  Doğudan okumalıdır, batıdan okumalıdır ve dünyanın başka bir ülkesindeki yüksek zekâyı ve parlak kalemleri de okumalıdır. Bütün bunlarla insan kültürünü ve kendini inşa eder. İnsan güzelleşir, şehir güzelleşir, insan sevimli hale gelir. Okumak insanın acılıklarını, hamlıklarını giderir, olgunlaştırır. Tıpkı güneş gibi.


 KENDİ ESERLERİMİZİ NİYE OKUMAYALIM?


  Batı klasiklerini okuyunca batıcı, doğu klasiklerini okuyunca doğucu olacağımızı zannedenler vardır dedik. Doğudan batıdan böyle ya
sakçı bir anlayışla, bahsedenler bir şeyi unutuyorlar, o da bu toprakların ve Türkçe konuşan insanların tarih içinde ve günümüzde yazdıkları birçok kıymetli eser vardır, önce onları okuyalım diyecekleri yerde doğudan bahsederek, batıdan aktarılan eserlere karşı bir bağnazlık sergilerken de bir şey yaptıklarını sanırlar. Onlar emenim ki okumayan, işin kolayına kaçan,  kolay kahramanlık peşinde koşanlardan olmaları ihtimal dâhilindedir. Bu ülkenin insanları ve aydınları hiçbir zaman böyle bir taassubu kalplerine ve gönüllerine sokmamışlardır. Kitap okunmak için vardır ve her kitap bir derdin dermanıdır, bir tecrübenin mahsulüdür, bir birikimin eseridir. Kitap, kendisinden kötülük umulmayan ve beklenmeyen, en iyi arkadaşıdır.

  Arkadaşsız kalmanıza gönlüm razı değil. Onun için ilk fırsatta bir kitapçıya veya bir kütüphaneye gidip siz de bir kitap alınız ve okumaya başlayınız, bana hak vereceğinize eminim.



Editör: TE Bilişim