Yahya Kemal Beyatlı'nın, Lozan Konferansı sırasında "Bir zamanlar ufak bir boydan cihangir bir devlet çıkaran bu millet, bu kara parçasından da aynı cihangirliğe ulaşacak bir devlet çıkaracaktır". sözü, Osmanlı'dan sonra kurulan devletin temel felsefesini ifade etmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Tarihte "Gökyüzü çadırım, yeryüzü otağım" inancı ile hareket eden bir milletin, bulunduğu bu konumdan hoşnut olması elbette beklenemez. Varlığını, dünyaya nizam verme fikri üzerine kurmuş, asırlarca bu dâvanın savunuculuğunu dost düşman herkese göstermiş, böyle bir millet, büyük olma azim ve iradesini daima taşıyacaktır.



Osmanlı Devleti'nin külleri arasında kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise, bu noktada tarihin üzerine yüklemiş olduğu misyonu gerçekleştirme bilincinde olmalı ve gereğini yapmalıdır.



Atatürk'ün ölümünden sonra, genç cumhuriyetin dayandığı ve güç aldığı olguların sulandırılması, basiretsiz siyasetçilerin çapsız ve ufuksuz politikaları, bu mefkûrenin gerçekleşmesini, menfî yönde etkilemiştir. Oluşturulan bu siyasetler neticesinde, insanımızın, varlık gayesi olarak gördüğü ve kutsallık yüklediği devlete karşı güven duygusu sarsılmıştır. Lider ülke olma arzusunu gerçekleştirmek için, her şeyden önce, insanımızın üzerindeki bu olumsuz havanın giderilmesi gerekmektedir. Bu da, millî tarih şuuruna sahip, dirayetli devlet adamlarının toplumun önünde yer almaları ve ruh cephesinde açılacak savaşın öncüleri olmaları ile mümkündür.



Bugüne kadar pek önemsenmeyen, bu sınırlar içerisinde yaşayan insanların, "Türk" kimliği adı altında, birleştirici çabaların vakit kaybedilmeksizin hızlandırılması gerekmektedir. Emperyalist güçlerin, birlik ve beraberliğimizi bozucu yöndeki çabalarının sonuçsuz kalması, ancak bu yönde yürütülecek ilmî çalışmalarla mümkün olacaktır. Yıllardır ülkemizde, "Mozaik" görüntüsü ve "çok seslilik'in zenginlik olduğu fikirlerinin dile getirildiği söylemler, "etnik" ve "azınlık" kavramları esnek bir yapıya oturtularak üniter devlet yapımıza karşı yapılan saldırılar boşa çıkarılmalıdır. Bu görevin büyük bir kısmı da aydınlarımıza düşmektedir. Devletlerin yıkılması sürecinde içten yapılan saldırıların tesirini n, dıştan yapılan saldırıların tesirinden daha fazla olduğu, kendi tarihimizde acı gerçeği ile bulunduğu gibi, dünya tarihinde de örnekleri mevcuttur. Kısaca, insanlarımızın, ortak duyguda, terbiyede birleşmenin ifadesi olan millet bilincine erişmesi, lider olma yolundaki ülkemizin mücadelesine yeni bir ivme kazandıracaktır. Bu alanda yapılacak diğer bir çalışma ise, millî kültür politikasının, devlet tarafından uygulanması gerçeğidir. Ancak, böyle bir oluşumla Batı medeniyeti ve kültürü karşısında konumumuzu tespit edip, bilimi, kültürümüzün dinamizm kazanmasında etkin bir şekilde kullanabiliriz. Böylece, Batı sığıntısı görünümünden ülkemizi kurtarıp, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmelere, huzur ve refahın teminine katkıda bulunabiliriz.



Soğuk savaş dönemi olarak adlandırılan 1945-1989 yılları arasında, dünyanın Komünist Doğu ve Kapitalist Batı olmak üzere iki kutup tarafından temsil edildiği bilinmektedir. Doğu Bloku'nun lideri olarak bilinen Komünist Rusya'nın dağılması hâdisesi, dengenin kapitalist Batı lehine bozulmasına sebep olmuştur. Daha sonra kapitalizm, olmazsa olmaz biricikliği içerisinde, dünyayı kendi kültürel kodları ile yapılandırmaya başlamıştır. Genelde Batının, özelde ise ABD'nin temsil ettiği bu sistemden ne yazık ki ülkemiz de sosyal, siyasî, ekonomik ve kültürel alanda etkilenmiştir. Kendimize tamamen yabancı olan bu sistemin sunduğu yapılanmalara bir an önce son vermek gerekmektedir. Dün-bugün-yarın çizgisinde hayatımızı sürdürmemizi sağlayacak, kendi maddî ve mânevî değerlerimizden beslenen bir program oluşturularak hayata geçirilmelidir. Özellikle, güçlenmenin temelini oluşturan ekonominin, yapısını ve sacayaklarını sağlamlaştırıcı tedbirlerin, bu fikir açıdan ele alınması başarıyı artıracaktır.



Sömürü yönteminin yeni şekli olarak görülen, uluslararası kuruluşlara ve faaliyet şekillerine karşı duyarlı olma, ayrıca önem kazanmaktadır. Küreselleşme sürecinin getirdiği tehlikeler belirlenip gerekli tavır alınmalıdır.


Şu anda çeşitli sorunlar yaşayan, millet olarak hayatımızın devamında etkisi büyük olan, dil problemini çözüp, sadece sömürge devletlerinde uygulanan, yabancı dille öğretim gafletinden ülkemiz kurtarılmalıdır. Bütün problemleri ortadan kalkmış bir dil ile coğrafî sınırlarımız dışında kalan kardeş milletlerle anlaşma kolaylığı, diğer bir ifade ile dil birliği sağlanmalıdır. Bu ülkelerle, sosyal, siyasî, kültürel ve ekonomik işbirliğini artırıcı tedbirler alınmalıdır. Siyasîler ise, kendi iç kısır çekişmelerini bırakıp zaman kaybetmeden bölgeye yönelik politikaları hayata geçirmelidirler. Böylece, meydana gelecek güçle, dünyadaki hak ettiğimiz saygınlığı alma uğraşımız kolaylaşacaktır.
Her gün biraz daha kan kaybeden, bugüne kadar çoğunlukla materyalist fertler yetiştiren eğitim sistemimizin ihyası, lider ülke olma yolundaki ülkemizin problemleri arasında, ayrı ve önemli bir yer tutmaktadır. Bu alandaki, ülke gerçeklerine yabancı, uygulama aşamasından öteye gitmeyen programlara son verilmelidir. Ülke gerçekleri göz önüne alınıp, kendi benliğimizle uyuşan eğitim sistemi meydana getirilmelidir. Böylece, hâli geçmişine küskün, nihilist, çıkarcı nesillerin yerine; ahlâkımız ve hukukumuz ile barışık, kahraman ordumuzla gönül birliği içerisinde olan, milletimizin varlığını kıyamete kadar sürdürme idealini taşıyan nesiller yetişmesi mümkün olacaktır. Bu ideali gönlünde taşıyan, bu uğurda her şeyini fedâ edebilen bir nesil yetiştirme gayreti ile eğitim kurumlarına gecikmiş önemi vermek, ülkemiz yararına olacaktır. Yıllardır bizi geri bırakan cehalet zilletini yenmeliyiz. Her şey insanda başlar, insanda gelişir ve insanda sonuçlanır mesajının idrakinde, insanımızı, gerektiği gibi eğiterek, bilgi toplumu aşamasına ulaşmalıyız.



Genel itibariyle dinin yükselişe geçtiği gerçeği karşısında, Allah katında, tek hak din olan İslâm'a inanan bir millet olarak, bu yükselişten gerekli dersleri çıkarıp ülke insanımızı bu çerçeve açısından ele alıp, mânevî yönde yapılanma gerçekleştirilmelidir. Bu alanda, bazı olaylarla toplum katmanları veya kurumları arasında, zaman zaman yaşanan zıtlıkları giderici, radikal tedbirler alınmalıdır. 

Tarım, sanayi ve bilgi toplumu aşamalarının değişik dozajlarını aynı anda yaşayan ülkemiz, bunun artı ve eksi yönlerini hesaplayıp değerlendirmeli, vakit kaybetmeden bilgi toplumu aşamasına ulaşmalıdır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını akılcı bir tavır ile sağlıklı bir şekilde kullanması, bu gelişmeyi olumlu yönde etkileyecek, ülkemizin ihtiyacı olan ekonomik kaynak sorunu büyük ölçüde çözülmüş olacaktır.


Çağın gereklerine cevap veren, halka mal olmuş, demokratik bir zihniyeti barındıran bir anayasa kadar, geçmişteki millî ve beşerî tecrübeyi yorumlayan, maddî ve mânevî değerlerimizin ruh verdiği her türlü toplumsal yapılanmalarda, bilimi metot olarak kullanan, faziletli, yetenekli, sosyo-kültürel meseleleri çözebilecek düşünce yapısına sahip devlet adamlarına ve siyasî liderlere ihtiyacımız olduğu gerçeğinden hareketle, gelecekteki güçlü ve lider ülkeler arasında yer almamız mümkündür.



Dünyada, bilgi gücünün de etkisi ile milletler mücadelesi sürmektedir. Bu mücadeleden ülkemiz başarı ile çıkacak potansiyelleri taşımaktadır. Bazı bilim adamları, ileriki yıllarda, dünya yüzeyinde, çeşitli kutupların oluşacağı yönünde çeşitli fikirler beyan etmektedirler. Çünkü, tek kutup olarak varlığını sürdüren ABD'nin ileriki yıllarda, bu yükü taşıyacak gücünün kalmayacağı fikrinde birleşmektedirler. Bu kutuplar içerisinde, Türkiye gerçeğinin olduğunu da işaret etmektedirler. Bunun gerçekleşmesi için ülkemiz, bir adım olarak gördüğüm 21. yüzyılın ilk çeyreğini gerektiği gibi değerlendirmelidir. Bu olayın, sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için, toplum olarak aşağıdan yukarıya kadar herkesin sorumluluğu olduğunun şuurunu daima hatırlamalıyız. Ayrıca, insanlarımızın, bu coğrafyada kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, bu tarihî misyonu eninde sonunda gerçekleştireceğini bir alın yazısı olarak değerlendirmesi lüzumuna da inanmaları mübalâğa çerçevesinde algılanmalıdır. Milletleri büyük yapan, idealleridir.

Not:Orkun Dergi'sinin Yazı Yarışmasında İkinciliği kazanan yazı.


Editör: TE Bilişim