İnsanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği olan zeka ve o zekayı depolayabilme hali olan hafızasıdır desem herhalde birçoğunuz bana katılır.
Hafızasını elinden aldığımız insanın bir özelliği kalmıyorsa, geçmişini bilmeyen insanla hafızasını yitirmiş insan arasında da bir fark olmaz sözüne de kayıtsız kalmazsınız.
Geçmişimizi bilmeden geleceğimizi kurgulayamayacağımızın farkında olduğumuzda, doğru olanı ışık olarak seçip, yanlış olanı bir daha yapmayarak daha sağlam temeller üzerinde oturtmak güzel bir pusula olacaktır.
Kendimiz için olmasa bile en azından torunlarımız için bir yol haritası olacağından bu durumun kıymetini bilip ona göre davranma gerekliliği ortaya çıkıyor.
İşte tarihimiz ve kültürümüzü kendi geçmiş yaşantılarımızla ortaya koyarak üzerinde düşünebilme noktasında, geçtiğimiz pazartesi günü “Geçmişten Günümüze Bor” başlıklı konferansla, H. Nuri Yurdakul Kültür Merkezinde Prof. Dr. İlter Uzel’in burada yaşayan ve memleketini içselleştiren anlatımıyla buluşuyorduk.
M.Ö 7000 yıllarına dayanan Köşk Höyükten Hitit Bereket tanrısına, İftiyan Höyükten Eski Hamama, Kale Camiinden Sokullu Mehmet Paşa Camiine, Kayabaşı Parktan Hacı Alim Efendi Evine kadar birçok tarihi unsuru, geçmişin tarihi ile günümüzün işlevselliği arasında, kendisini bu işe gönüllü olarak adamış bir bilim insanının heyecanından dinlemek, şahsım adına bana da heyecan veriyordu.
1944 doğumlu diş hekimliği, tıp tarihi ve tıp etiği alanında 39 kitabı olan Prof. Dr. Sayın İlter Uzel’in üretkenlikte sınır tanımayan yönüyle, kişisel çabası eşliğinde, kendi memleketine olan gönül borcunu bu tarz bir konferansla süslemesi takdire şayan.
Belediyelerin asli görevleri arasında olduğu halde nedense ara ara göz ardı edilen kültür faaliyetlerinin ön plana çıkması ciddi ehemmiyet taşıyor.
Kendi kültürünü sahiplenemeyen, geçmişini unutup yorumlamayan milletlerin tarih sayfasından silinmiş hallerine baktığımızda, yerel bazda sahiplenilip ülke geneline yayılacak bu bilincin ne kadar ehemmiyet taşıyacağı hepimizce malum.
Bu konunun önemine haiz olduğu dikkat çeken Başkan Sayın Erat’ın; yeni yapılan belediye binasına bir şehir müzesinin kurulacağı müjdesi ise sevindiriciydi. Eski kiliseyi Bor Kültür Evi olarak düzenleyerek bu açığı kapatmaya çalıştıklarını ifade eden Sayın Erat daha sonraları güvenlik nedeniyle bu projeyi ertelediklerinin altını çiziyordu.
Daha ilginç ve enteresan bir çalışmaya ise Bor Belediyesi Kültür Müdürü Sayın Memet Baş’ın yoğun çalışmasıyla “Osmanlı Arşivlerinde Bor”  konulu bir çalışmayla buluşulacak olması ilginç bir yaklaşım olacak.
Bu arşivlerde en ilginç olanı ise 1900 lü yıllarda Bor Mutasarrıfının Padişahlığa yazdığı yazıda “Bor’un içinden geçen hamam çayından elektrik üretilmesi ve bu elektrikle de Bor ile Niğde arasında tramvay hattının yapılarak işletilmesi” talebi bile, o dönemlerdeki insanlarımızın ufkuyla şimdiki insan ufkumuzu karşılaştırmak açısından dahi olsa harika bir örnek.
1518 yılında Bor’un bir kaza bir nahiye olduğu Osmanlı belgelerinde sabit…
1600 lerde yüzlerce dokuma tezgahının olduğu bilgisi net.
1700 lerde ilçe de kışla olduğu gibi şimdinin bilinmeyenleri arasında olan bilgilerin ortaya çıkarılması, ciddi çalışmalar.
Prof. Dr. Hermann Jansen Bor’ u  “Ülkesini seven ve özgürlüğünü koruyarak gelişen bir toplum. Yapay ve zorla oluşan bir büyük kent halkı değil” sözleriyle yorumluyor.
Evet, Bor Kadim bir kent...
Bu kadim oluşu destekleyip tarihiyle şimdiyle buluşturan Bor Belediyesini…
Başkan Erat nezdinde…
Sahiplenici tavrı nedeniyle…
Alkışlamak gerekiyor.
    
 
Editör: TE Bilişim