Borhaber.net olarak günümüzde artık çok nadir olarak görünen nerdeyse yok olma noktasına gelen Niğde’de yayla kültürünün yaşatılması adına verilen mücadeleye tanık olduk.


 Haber : Selim GÖKEL - Fatma TAN


Bor ilçesinde nerdeyse yok olma noktasına gelen bu kültürü yaşatmak adına büyük çaba harcanıyor. Çukurkuyu Kasabasında yaşayan ve küçükbaş hayvan yetiştiren kasaba halkı yılda 45 gün sırf bu kültür yaşasın diye yaylaya çıkıyor. Bu konuda Çukurkuyu Belediye Başkanı RüstemTümen’in de büyük gayreti söz konusu. Sadece yaylacılık konusunda bile  belediyecilik olarak  yaptıkları takdirlik ki bunu da vatandaşlarla konuşunca daha iyi anlıyoruz.

 

Yaylacıların takip ettikleri şose yolu aynen takip ediyoruz, yolda geçmişten kalan yayla yoluna düşenlerin faydalanabilmesi  için tarihi su sarnıçları var.

 

RÜSTEM BAŞKAN ; OSMANLININ FERMANI VAR, BU YAYLACILIK KÜLTÜRÜNÜ YAŞATMAK İÇİN HERŞEYİ YAPIYORUZ, YAPACAĞIZ 

 

Osmanlı İmparatorluğu   Çukurkuyu’nun yaylacılığı ve yer tahsisi için ferman bile yayınlamış. Fermanın aslı Belediye Başkanlığı makamında duvarda hala asılı.  Osmanlı’dan beri yüzyıllardır sürdürülen yayla geleneğinin yaşaması için Çukurkuyu Belediye Başkanı Rüstem Tümen büyük çabalar harcıyor. Kasabada küçük baş hayvanı olan herkese yayla da yer tahsis edilmiş. Belediye yaylaya gidiş geliş için bedava otobüs tahsis etmiş, her türlü ihtiyaçları karşılanıyor.   hatta teşvik için her obalara jeneratör verilmiş ancak Yayla kültürüne şık düşmediğinden yaylacılar kullanmamış. Belediye Yaylacılığı teşvik için ne gerekiyorsa yapıyor, Belediye görevlileri ve bekçilerinin kaldığı kendi çadırları da mevcut.

 BU KÜLTÜR YAŞATILMALI, DESTEKLENMELİ 

Bundan yaklaşık 30-40  yıl öncesine kadar, develer süslenerek çevre yaylalalara, obalara da misafir olarak şölen yapılarak binlerce küçük hayvan ile yaylaya çıkılırmış. Ancak şimdi böylesi şölenler yok ama her şeye rağmen, Çukurkuyulular ve Belediye Başkanı Rüstem Tümen’in ısrarlı  teşviği ile 45 – 60 gün de olsa Yaylaya çıkılıyor.

 

Yayla Hasan Dağı, Altunhisar, Çiftlik, Aksaray’ın Niğde’ye yakın köyleri arasında bulunuyor. Altunhisar – Çiftlik yolu üzerinden gidiliyor. Melendiz’in en tepesinde bir tarafta Altunhisar Ovası, bir tarafta Çiftlik ovasını kuş bakışı seyretmek mümkün.

 

Geçmişte 40 bini aşan  küçük baş hayvan olmasına rağmen  zamanla düşmüş ama Niğde’nin yine en çok hayvancılık yapılan yeri Çukurkuyu’da şuan 12 binin üzerinde küçük hayvan yetiştiriliyor. Çukurkuyu’da günlük 20 ton süt üretiliyor. Büyük firmalar süt toplama merkezlerini kurmuş düzenli olarak süt topluyor. 

 

Çiftlik İlçesi ve Altunhisar ilçesinin sınırlarında bulunan ve Çukurkuyulu vatandaşların yayla olarak kullandığı Çiçekli yaylası Kemerli - Başkurt Deresi denilen mevkideyiz. Öbek öbek kurulmuş obalardan birine misafir oluyoruz. 

 

Temiz hava, hoyratça akan pınarlar, çobanlar, sütü işleyen Çukurkuyulu kadınlar, teknojiden uzak kendi oyuncak ve oyunlarını üreten çocuklar… En önemlisi şunu fark ettik insanlar mutlu ve çok bilinçli…

 

OSMANLI FARK ETMİŞ, FERMAN YAYINLAMIŞ AMA BİZ BU KÜLTÜRÜ BİLMİYORUZ BİLE… 

Yaylaya çıkınca anlıyoruz ki…  Bırakın bu yayla kültürünün  tamamını, sadece gaz lambalı yayla çadırında geçen bir gece bile belgesel değerinde olduğunu fark ediyoruz. Hatta içtiğimiz ayran üzerine bile bir çok makale yazılabilir.

 

 

Yaylacılar ile konuşuyoruz, 60 sağılan koyunu olduğunu söylüyor yaylacı teyze, birde yanında çocuk getiriyor annesi babası İstanbul’da çek fotoğrafını da görsünler diyor. Ayran ikram edip misafir ediyorlar bize. Buz gibi esen bir hava ve mis gibi ayranı tadarken yaylada bulunan teyzeleri dinliyoruz. Bir torunum var diyerek söze başlıyor “Öksüz bakıyorum evlat” diyerek iç geçiriyor. Bu yaşta belli ki zor geliyor ama öksüzlerine bakmak için mecbur kalmış görünüyor.  Yaylaya obalar halinde çıkıyor Çukurkuyulular, her obada 5-6 aile oluyor. Bulunduğumuz obanın yakınındaki dağın tepesinden manzarayı seyrediyoruz. Sol tarafımız Çiftlik İlçesi sağ tarafımız Altunhisar ve buz gibi esen rüzgâr.

 

Sürüyü güden çobanla konuşuyoruz “Kurt var buralarda biraz ondan korkuyoruz. Hayvancılık güzel iş ama artık insanlar yaylaya çıkmayı pek istemiyorlar. Yayla ile kasaba arasında bağlar kopmuyor. Haftada iki gün buraya araç geliyor yaylacıların peynirini yağını Bor pazarına götürüp satması için başkanın bu konuda desteği büyük” diyor.

 

Sabah erken kalkarız 6’da diyor, Narin Karaca “Koyun sağıyoruz. Sağdığımız koyunun südünü çekiyor peynir ve yağ yapıyoruz. Bu bucağımız olur. Bucak buzdolabı gibi yağ, peynir fazla gelen meyvaların hepsini buraya koyuyoruz.  Akşam oldumu komşular toplanır çay içip sohbet ederiz sonra da yatarız. Erken yatarız ve erken kalkarız burada zamanı böyle geçiririz” diye konuştu.

  “DÜNYADAN HABERSİSİZ… GÜN DOĞUYOR KALKIYOR.. GÜN BATIYOR YATIYORUZ”

  

Biraz ileride peynir yapan teyzeler görüyoruz kameramızı yöneltiyoruz.  Teyzelerden biri bir yanda peynir yapıp bir yandan da bize laf atarak bizi götürüp televizyona verecene bir ağrı kesici getirsen olmaz mıydı? diye latife ediyor. Büyük bir titizlikle yaptıkları peynirin suyunu sızması için sarıp sarmalayıp üzerini tahta ve taşlarla kapatarak bırakıyorlar. Sonrada sohbetimize yaylaya nasıl yerleştiklerini anlatarak devam ediyorlar. Türkü ağıt bilmez misiniz? diyoruz. Bilmiyoruz diyerek geçiştiriyorlar.


Meryem Durukan, “İki kara taş iki kara avrat düştük peş peşine geldik. 45 gün kalıyoruz yaylada. Çocuklar Ankara’da Adana’da” diyor belli ki özlem dolu. Meryem Teyze yaylaya nasıl çıktıklarını da şu şekilde anlatıyor. “Yaylada kavgalar oldu, sürüler ve adamlar öldü. Bu yaylayı alana kadar neler çektik. De şu köylere indik ordan hayvanlarla yaylaya çıktık. Sırtımızda çocuklarla eşyalar hayvanlarda eşyalar yüklü neler çektik akızım. Jandarmayla geldik Aşmışa yıkıldık şoo aşmışa. Aşmışta kavga oldu Ortaköylülerle göçümüz geri döndü Niğde üstü giri ordan buraya geldik sonrada bu yaylaya geldik. Neler çektik. Şimdi arabalara binip geliyoruz. Eskiden neler çektik şimdikiler ırahat akızım. Medeniyetten elektrikten sudan uzağız ama bu gelenek yaşasın diye bu sıkıntılara katlanıyoruz. Dünyadan bir haber yaşıyoruz. Telefon yok iletişim yok. Gün doğuyor kalkıyoruz gün batıyor yatıyoruz” diye sözlerini tamamlıyor.

7 ailelik bir oba burası. Her ailenin bir çadırı var. Ayrıca sohbet ettikleri bir çadır, süt çektikleri bir çadırda bulunuyor.  Bu şekilde yaylaya dağılmış 12 ayrı oba mevcut. 

Çukurkuyuluların bu yayla kültürü, sadece Çukurkuyululara, Çukurkuyu Belediyesine, Başkan Rüstem Tümen'in çabalarına bırakılmayacak kadar önemli olduğunu düşünüyor burada sadece hayvancılık yapıldığını hiç düşünmüyoruz.

Umarız fark edilir...

  



 




















Editör: TE Bilişim