Günümüzden 11 bin yıl önce evcilleştirilen köpek ile insan arasında binlerce yıldan beri süregelen bir dostluk ve işbirliği vardır. Sahibine sadakatle bağlanan köpek, onun evine barkına bekçilik eder, sürüsünü korur, vurduğu avı getirir,  yalnız yaşayana can yoldaşı, kör gözlere ışık olur. Issız dağ geçitlerinde hayat kurtarır, yolda belde kalana mihmandar, doğal afetlerde umut olur. Fakat ne yazık ki bunca hizmetine ve sadakatine rağmen insanoğluna yaranamaz. Literatürümüzde köpekle ilgili ne kadar deyim ve atasözü varsa onu aşağılamaya yöneliktir.

Osmanlı’nın kuruluşundan Tanzimat dönemine kadar hayvanlar memleketin her köşesinde ihtimam gördüler, dost gözüyle bakıldılar. Buna örnek olarak Gurebahane-i Laklakan yani göç yolları üzerinde kurulan düşkün leylekler hastanesini gösterebiliriz. Kığılı Camii örneğinde olduğu gibi camilerde bulunan kuş evleri de ecdadımızın merhamet medeniyetinenumune teşkil etmektedir.

II. Mahmut döneminde başlatılan modernleşme dalgası, Şehremâneti’nin sokak köpeklerini ortadan kaldırma girişimlerini de beraberinde getirmiş, haydut ve serseri takımından ekipler teşkil edilerek, sokaklardan toplatılan köpekler Hayırsız Ada’ya sürülüp aç susuz bırakılmış,  zavallı hayvanlar birbirlerini yiyerek yok olmuşlardır.                                                                                O günlerdeki medeniyet anlayışı, sokaklarda köpek olmaması gibi yanlış bir algıyı içinde barındırmaktaydı.

Bundan kırk-kırk beş sene evvel Niğde sabahlarının alaca karanlığında peşpeşe gümlemelerle yatağımızdan fırlar, kalp çarpıntımızın dinmesini beklemeden ne olduğunu görmek için pencereye koşardık. Uykulu gözlerle Belediye itlâf ekibinin sokak köpeklerine fişeği bastığını, zavallı hayvanların bir iki defa kıvrandıktan sonra akasya diplerinde devrilip can verişlerini bir korku filmi gibi dehşetle seyrederdik. Yerdeki köpek leşleri, koca tekerli el arabaları ile çöpçüler gelene kadar öylece beklerdi. Sokak hayvanlarının kimi zaman zehirli et ve köftelerle itlâf edildiğini de duyardık. İnsan çocukluğunda içine aşılanan imgelerden kurtulamıyor. Bu katliam sahneleri gözümün önünden gitmez.

Niğde’nin en tanınmış köpek itlâfçısı, faytoncu ve miravbaşı olarak görev yapan Rauf’un Kâmil idi. Belediye, Kâmil’e çifte tüfeng zimmetleyip fişek vermiş, köpeklerin ardına salmıştı.

Önceleri Niğde sokaklarında köpek gezdirene rastlanmazdı. Köpekler bağda bahçede, kırda bayırda olur, ya da davar peşinde dolanırdı. Daha eski dönemlerde ağalar, beyler av köpeği veya tazı beslerlerdi. Köylerde, şimdi olduğu gibi çoban köpekleri sürülerin bekçisi idi. Yetmişli yıllarda bahçeli evlerde, bağlı olmak kaydıyla bekçi köpekleri olurdu. Bunlardan birisi olan Zübük,  Bektaş’ın Hayret Ağa'nın Şabanpınarı’ndaki bağının cümle kapısından içeri girenleri havlayarak karşılayan kıvırcık tüylü bir Macar Finosu idi. Aynı dönemde ziraî ilaç erbabı Zeki Ölmez’in Kayardı’ndaki bağında, Keskin adlı bir Alman kurdu bağlıydı. Seksenlerin başında ise Şakir Kitapçı, Niğde’yi Doberman cinsi köpeklerle tanıştırmıştı. O senelerde kedi beslemek henüz moda olmamışsa da kimi evlerde akvaryum vardı veya bülbül/kanarya/keklik beslenir, ötüşleri ile ruhlar huzur bulurdu.

Şimdilerde sokakta köpek gezdiren, evlerde kedi besleyenlerin sayısında ciddi bir artış var. Bunun yanı sıra Niğde kaldırımlarında Dogo’lar, Masstiff’ler, Golden Retriever’lar görmek mümkün.  Beş altı sene öncesine kadar şehrimizde bulunmayan Pet Shop esnafı da kediden köpekten ekmek yemeğe başladı.

Niğde’de, sokak hayvanlarının yok sayıldığı, var olanların da yok edildiği o karanlık dönem artık geride kaldı. Bu hususta o günlerden bugüne önemli gelişmeler kaydedildi. Hâlihazırda Belediyemizin himayesindeki modern hayvan barınağı veteriner kontrolünde 24 saat hizmet veriyor. Barınak bünyesindeki klinikte hayvancağızlara her türlü müdahale yapılabiliyor. Buranın yakın gelecekte tam teşekküllü hayvan hastanesine dönüşecek olmasını Niğdemiz adına sevindirici bir gelişme olarak kaydediyoruz.

Kara gün dostu Kızılay da Niğde’deki çalışmalarında sokak hayvanlarını unutmadı. Başkan Kemal Gençoğlu’nun verdiği bilgiye göre şehir genelinde tesbit edilen yerlere 24 adet köpek kulübesi ve su kabı kondu. Bu sayının daha da artacağını ifade ediliyor.

Çiftlik ilçemizin Belediye Başkanı Serkan Güzel ise eski bir çöplük alanını temizlettirip, yamaçlara sokak köpeklerinin barınmaları için 60 adet oyuk açtırdı. Bir nev’i köpek köyü olan bu girişim, ulusal ve uluslararası platformlarda ses getirdi. Başkan Güzel, Tayvan merkezli sivil toplum örgütünden özel ödül aldı.

Tasavvuf kültürü ve edebiyatımızda da köpek önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin; Selçuklu veziri Nizamü’l-Mülk, Siyasetme adlı eserinde kurtla iş tutan köpeğini ipe çeken çobanın hikâyesini ders niteliğinde anlatır.

Yediuyurlar efsanesinde adı geçen Kıtmir ise köpeklerin pîridir. Rivayete göre Ashab-ı Kehf, mağarada uzun süren uykularına daldığı zaman sadece Kıtmir uyumamış ve onları düzenli aralıklarla çevirerek çürümekten kurtarmıştır. İşte bu yüzden mübarek sayılmaktadır.

Hoca Bahâeddin Nakşbend, Buhara’da kedi ve köpeklerle meşgul olmuş, karınlarını doyurup bakımlarını yapmıştır. Hz. Mevlâna’nın Mesnevî’sinde ve Feridüddin Attâr’ın İlâhinâme’sinde de köpeklerle ilgili kıssalar vardır.

Attâr, Mâşuk-i Tûsi ile Köpek kıssasını şöyle aktarır:

Mâşuk-i Tûsi, yolda dalgın yürürken önüne bir köpek çıkar. Tûsi ona bir taş atar. O anda uzaktan yeşiller giyinmiş bir atlı görünür ve şöyle der:

“Ey bîhaber! Kendine gel! Kime taş atıyorsun? Onunla bir kalıptan değil misin? Neden onu kendinden aşağı tutuyorsun?

Köpekler perde altında gizlidir. Köpek sıfat bakımından canı yücedir. Köpekte birçok sır vardır. Fakat görünüşte o, yola mânî gibi görünür.”

Ancak insana pek çok faydası olan köpek, sadakati ile tanınmış olsa da sağlık açısından problem yaratabileceği için eve alınması doğru bulunmamış, “köpek giren eve melek girmez” veya “itle yatan pireyle kalkar” denmiş, mekruh sayılmıştır.

Yazımızı burada tamamlarken dileğim şudur ki; binlerce yıldır birlikte yaşadığımız hayvanlara karşı doğru davranış kültürü ile canlıların yaşam hakkına saygı duyma ve koruma şuurunu yeniden tesis edelim. Onların tüm canlılar gibi yaşam hakkına sahip, duyguları olan varlıklar olduğunu unutmayalım.