ngiliz  The İndependent gazetesi üzerinde ciddi bir biçimde durulması gereken ibretlik bir haber yayınladı.  Gazeteye göre, Pfizer, Bayer, Merck gibi dünya devi şirketler ilaçlarını insanlar üzerinde deniyorlar. Yani bu firmalar insanları kobay olarak kullanıyor. ABD ve Avrupa’daki sıkı denetim nedeniyle de bu firmalar ilaçlarını Türkiye, Meksika, Hindistan gibi yoksul ve gelişmekte olan ülkelerdeki insanlar üzerinde deniyor. 
Gazetenin haberine göre Türkiye açısından durumu vahim kılan şudur: Türkiye, klinik deneylerin yoğunluğunda dünyada Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ardından 6’ncı sırada geliyor. Verilen habere göre Türkiye’de Ocak 2007-Aralık 2010 tarihleri arasında yapılan ilaç deneylerinde kobay olan binlerce kişiden 893’ü hayatını kaybetmiş. Bu rakam Hindistan’da 1700’ü aşarken Meksika’da 1500 civarındadır.
Türkiye’de şimdiye kadar gerçekleştirilen klinik deneylerin sayısı 716’yı bulmuş. Ancak bir deneyde en az 10 Türk denek kullanıldığı düşünülürse kobay Türklerin sayısının 7 binden fazla olduğu söylenebilir.
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, ABD’li ilaç firmalarının, Türkiye’deki insanlar üzerinde para karşılığında ilaç deneyleri yaptırdığı iddiası üzerine, klinik deneylerin hem Sağlık Bakanlığı hem etik kurullar tarafından denetlendiğini belirtmiştir. Yetkililer,  “Türkiye bu konunun en sıkı denetlendiği ülkelerden birisi. Ölüm, hastalık olsa canına okuruz”  demişler. 
İlaç şirketleri binlerce Türk insanın canına okumuş, 893’ünün de canını çıkarmışlar. Sonra da bunu yine kendi gazeteleri açıklamış. Bizimkiler bu konuda kör, sağır ve dilsiz. Hiçbir şeyden haberleri yok. Bir de utanmadan  “en sıkı denetlenen”  ülkeyiz,  “öyle bir şey olsa canlarına okuruz!”  diyorlar. İnsanlar ölmüş. Size düşen bundan sonra canına okumak değil ruhlarına Fatiha okumaktır! Bizim yetkililerin yaptığı ise tam üçüncü dünya kafasına uygun bir açıklama!
Ülkede dört yıldır binlerce insan kobay olarak kullanılacak ve 893 kişi de bunun neticesinde hayatını kaybedecek, Türkiye halkı ise bunu yabancı basından duyacak. Türkiye’de konuyla ilgili yetkililer bu durum karşısında utanmadan bu konuda  “en sıkı denetlenen ülkeyiz”  diyecekler. İyi ki sıkı denetim var. Bir de olmasa acaba ne olurdu? 
Bu tür kendi kendine övünen ve meydan okuyanlar, hem görevlerini yapmayan hem de gerçeklerle yüzleşmesini beceremeyenlerdir. İnsan hayatını ilgilendiren böyle bir konuda kamuoyunu kesin, net ve açık bilgilerle aydınlatması gereken yetkililerin ’eğer öyleyse’, ’öyle olmuş ise’, ’dedikleri gibiyse’, “canlarına okuruz”  türünden konuşmaları sorumluluklarını ihraç etmeye yöneliktir.
Son zamanlarda Türkiye’de kadın cinayetleri, fuhuş, intihar ve boşanmalarda büyük bir artış olduğu biliniyor. Böbreğini ya da çocuğunu satan insan sayısı da dikkat çekecek kadar artmıştır. 
Olgunun sosyolojik boyutunun bu bağlamda ele alınmasında da sayısız yarar vardır.  Zira ABD’deki ilaç şirketleri yasalardan kaçınmak, araştırma maliyetini düşürmek için insanlarla ilgili kobaylık deneylerini  yoksul ülkelerde yapmayı tercih ediyorlar. Yoksulluğun giderek dibe vurduğu ülkelerde geçinmek yaşamaktan daha zor hale geliyor. Böyle durumda yaşamını riske ederek geçinmek için gelir elde etmeye çalışan insan sayısında artış söz konusu olmaktadır. 
Manzara ortada iken iktidarın, Dünyanın 17. Ekonomisi ya da Avrupa’nın 6. büyük ekonomisiyiz diye övünmeye ne kadar hakkı vardır? Türkiye, aynı zamanda insanlarını kobay olarak kullandıran 6’ncı sıradaki ülkedir.  Ayrıca,  Birleşmiş Milletlerin insani gelişme göstergelerine göre Türkiye, 182 Birleşmiş Milletler üyesi ülke arasında, 90. sıradadır. Durum yeterince açık değil midir?