“ KİMSE AMELLERİ İLE CENNETE GİREMEZ”!
                           (İSLÂMIN BEŞ ŞARTI DA AMELDİR)
BUNDAN TAM 1400 YIL ÖNCE BÖYLE SÖYLEMİŞ ALLAH RESULÜ.
Amel konusunda bugün, İslâm toplumlarının çok azı hariç ayni fikirde olmadığını görüyoruz. Bu hâdisinde hiç mevzu edilmediği de ortada. Bu söz hâlbuki bir vahiy ürünü olup çok ciddiye alınması gerekmektedir.
NECM – 3-4:Ve mâ yentıku anil hevâ. İn huve illâ vahyun yûhâ.(Ve o,hevasından (kendiliğinden) konuşmaz. O'nun söyledikleri), sadece O'na vahyolunan vahiydir.
Peki, Allah’ın Habib’i bu sözü söyleyince ashabının tepkisi ne olmuştu “AMEL İLE SENDE Mİ CENNETE GİDEMİYORSUN EY ALLAH’IN RESULÜ?” demişlerdi. El cevap: “EVET AMA RABBİM BENİ RAHMETİNE GARK ETTİ”
Şimdi bu hadîs’in ciddiye alınmadığını görüyorum. Peki, İslâm’ın 5 şartı denilen ve şart denildiği için de mutlak kurtuluş olarak ifade edilen bu ameller bizi nasıl kurtaracak? Bence bugün Kur’ân’daki İslâm’ı yaşa yamamızın sebebi, bu hadis’i Kur’ân ile sorgulayamayışımızdan kaynaklanmaktadır.
Bu konuda Kur’an ne diyor?
NUR – 21:Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbi olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. VE EĞER ALLAH'IN RAHMETİ VE FAZLI SİZİN ÜZERİNİZE OLMASAYDI (NEFSİNİZİN KALBİNE YERLEŞMESEYDİ), İÇİNİZDEN HİÇBİRİ EBEDİYYEN NEFSİNİ TEZKİYE EDEMEZDİ. LÂKİN ALLAH, DİLEDİĞİNİN NEFSİNİ TEZKİYE EDER. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Âlim’dir (en iyi bilendir).
Ayette de Allah Habib’ine ayni şekilde vahy etmiş.” ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu ..VE EĞER ALLAH'IN RAHMETİ VE FAZLI SİZİN ÜZERİNİZE OLMASAYDI (NEFSİNİZİN KALBİNE YERLEŞMESEYDİ), İÇİNİZDEN HİÇBİRİ EBEDİYYEN NEFSİNİ TEZKİYE EDEMEZDİ. LÂKİN ALLAH, DİLEDİĞİNİN NEFSİNİ TEZKİYE EDER.”(nur-21)
Bu sözün içinde nefsin tezkiyesinden bahsedilmiş, nefsimizi de Allah dilerse tezkiye edeceğini söylüyor. Demek ki kurtuluş (felâh) nefsin tezkiyesi veya ıslâh-ı nefsin (salih amelin)yapılmasına bağlı.
ŞEMS – 9:Kad efleha men zekkâhâ. Kim onu (nefsini) tezkiye etmişsefelâha (kurtuluşa) ermiştir.
Ayette böyle söylediği halde bize bu güne kadar nefsin temizlenmesi, tezkiye edilmesi hakkında tam aydınlatıcı bir bilgi ulaştırılamadı. Sebebinin de bunu bilmesi gerekli olan kişilerin, salih amelin ne olduğu hakkında bir bilgilerinin olmamasıdır. Onun için değil mi insanlar : “benim kalbim temizdir, ben kimseye bir kötülük yapmam, kul hakkı yemem” diyerek, olmayan bir tevazu içinde Allah’ın dilediğinin nefsini temizleyeceği halde kendilerinin nefslerini temizlediklerini iddia ediyor. Amelleri ile de kurtulacağının zannı içindedirler.
NİSA – 49:E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). Kendi nefslerini temize çıkaranları (tezkiye ettiklerini söyleyenleri) görmedin mi? Hayır (öyle değil). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar (bile) zulüm olunmazlar.
Nefsin ıslahı Allah’a ait olan bir vaat ve dünya ve ahiret saadetimiz de buna bağlı. Allah’ın rahmeti ve fazlı nefsimizin üzerine olması şartı oluşursa o zaman felâh’a ulaşmamız söz konusu, çünkü Allah söz vermiş. Allah’ın rahmeti ve fazlı nasıl üzerimize olacak? Bunun bilgisinin de kimsede olmadığı anlaşılıyor ki, kimse bu konuda fikir beyan etmiyor.
Bakın Kur’ân, rahmet ve fazlın hangi şartlarda üzerimize olabileceğini söylüyor:
NİSA – 175:Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
Ruhumuzu Allah’a ulaştırmayı diliyoruz (vuslatı arzuluyoruz). Bizim bu dilememize karşılık Allah da bizi diliyor, hem kendisine ulaştırıyor(hidayet’e eriyoruz),hem de dilediği için nefsimizi temizliyor(tezkiye ediyor).bu da bizim felâha (kurtuluşa) ermemizi sağlıyor. Allah’a mülâki olmayı dilemediysek salih amel yapabilmemiz mümkün değil. Salih amel yoksa Kur’an’a göre mümin değiliz. Ayetin mefhum-u muhalifi mü’min olmayan salih amel işlemiyor demektir.
NAHL – 97:Men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe le nuhyiyennehu hayâten tayyibeh(tayyibeten), ve le necziyennehum ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn(ya’melûne). Mü'min olan kadın ve erkekten kim salih (nefsini tezkiye ve tasfiye edici) amel işlerse, o taktirde ona mutlaka tayyib (temiz, helâl) bir hayat yaşatırız. Ve onları, mutlaka yapmış oldukları amellerin ecirlerinden (bedellerinden), daha ahseni (güzeli) ile mükâfatlandıracağız.
Mülâki olmayan kişinin amelleri de boşa gideceğinden elinin boş bir şekilde Allah’ın huzurunda olması ne kadar kötü bir durum. Sizce nasıl bilemem.
KEHF – 105:Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
Bu ayette inkâr edilen ayetlerin sadece Allah’ın emri olan O’na mülaki olma ayetleri olduğunu anlayabiliyoruz, değil mi? Hâlbuki bizi yaradan Rabbimize ulaşmayı dilesek hem takva sahibi olacağız, hem Allah’ın dostu olacağız.
RUM – 31:Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
ENFAL – 34:Ve mâ lehum ellâ yuazzibehumullâhu ve hum yasuddûne anil mescidil harâmi ve mâ kânû evliyâehu, in evliyâuhû illel muttekûne ve lâkinne ekserehum lâ ya'lemûn(ya'lemûne).Ve onlar, Mecsid-i Haram'dan men ediyorlarken (engel oluyorlarken) ve onlar, O'nun (Allah'ın) dostları değilken; Allah, niçin onlara azap etmesin? O'nun dostları ancak takva sahibi olanlardır. Ve fakat onların çoğu bilmezler.
Dileğimizin karşılığında da Allah da bizi dileyeceği için, salih amel yapacağız ve mü’min olacağız. Hani derler ya “daha belanı mı arıyorsun”.
Allah Kur’an ile Habib’ini doğrulamış. Bizler Kur’an’dan uzaklaşınca sudan çıkmış balık gibi çırpınarak ömrümüzü boşa heba ediyoruz. Kendimizi kandırmayalım, farz olan ibadetler yalnız başına bizi dünya ve ahiret saadetine ulaştırmıyor.
 
Allah’a emanet olun 
Doğan Kuşman