NEFSİNİZ SİZE, AMELLERİNİZİ SÜSLÜ GÖSTERMESİN.
KİMSE AMELİ İLE CENNET’E GİREMEZ.

HİDEYET ÜZEREMİSİNİZ?

DEĞİLSE DALÂLET ÜZERESİNİZ. YANİ KENDİNİZE MÜSLÜMANIM DİYEBİLİRSİNİZ, FAKAT HİDAYETTE DEĞİLSENİZ, DALÂLETTE VE CEHENNEMDE EBEDİ KALACAK OLANLARDANSINIZ.

HİDAYET VE DALÂLET KONULARI maalesef din öğreticileri tarafından (ister diyanet ve ilâhiyat görevlileri olsun. İster kendisine ehli-tarik desin) genellikle bilinmeyen kavramlardır. Kaynak olarak Kur’an meallerine baksak dahi piyasada mevcut 23 Kur’an-ı Kerim mealinde hidayet kavramı saklanmıştır.      

HADİ YA!!! DİYORSUNUZ GİBİ GELDİ. Neden şaşırdınız ki?!  Kur’ân meallerinde hidayet karşılığı olarak “doğru yol” yazıyor. Siz de “tabi ki öyledir” diyeceksiniz. İyide kardeşim hidayetin Kur’ân da tarifi yapılmış, hiç de uydurukçuların dediği gibi değil.
                                                                                                                   
Allah diyor ki “kul inne hudâllâhi huvel hudâ-De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” (bakara-120) Burada kelime, kelime hidayet bu şekilde. İnne=Muhakkak, Hudâllâhi=Allaha ulaşmak, Huvel=İşte o ,Hudâ=hidayettir, olarak açıklıyor.      

Yetmez “kul innel hudâ hudallâhi-De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır.  (Ali İmran 73)   
İnnel =Muhakkak, Huhâ=Hidayet,         Hudallâhi=Allah’a ulaşmaktır.         
                                                                   
İnsanların çoğu araştırma yapmadığı veya düşünmekgibi bir gerekliliği ciddiye almadığı için, yıllardır insanlığın hidayetten uzaklaştırılmasına seyirci kalınmış.  Din öğreticileri, bilerek veya bilmeyerek insanların hidayetine mani olmuşlardır. Din görevlilerinin hemen hepsine hidayet konusu bildirildiği halde. Birilerinin ağzından bu hidayetin ne olduğu açıklanmaz.                                                         
İnsanların Cennet’e girebilmesi için tek şart olanbu konu anlatılmıyor ve gizleniyorsa. Artık Allah’ın istemediği bir durumu savunan ve insanları bilerek cehenneme götüren bu insanların Allah’a nasıl hesap vereceklerini düşünmek dahi istemiyorum.                                                                                                              
Bunun hesabını sizlerde din adamlarından sormuyorsanız, o hesabı sizlerde vereceksiniz.Bu dünya hayatında huzur ve mutluluğu yaşayabilmemiz insanların hidayete ermesi, Allah’a ulaşmayı dilemesi ile Allah tarafından tesis edildiğine göre. Artık insanların hidayeti bilmedikleri için huzuru ve mutluluğu bulabilmesi ve yetmez bereket denilen mefhumun gerçekleşmediği bu dönemde, herkes hissesine düştüğü kadar Allah’a karşı bir vebal altındadır. Mutlaka da bedel, bu Dünya hayatında yaşarken Allah tarafından ödetilecektir.                                      
Çekilen bu azabın neden kaynaklandığını cevabını bulan varsa beri gelsin.         
Yoksa! Bunun cevabı; Hidayet kavramını bilerek veya bilmeyerek bazı kişilerin değiştirip “doğru yol” demeleri ve insanlarında bu din öğreticilerine itibar etmeleri nedeni ile hidayetin (Allah’a ulaşmanın) yaşanmamasında olmasın?kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).-Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” ( RA'D-27)                                                                                                                         
Bakın Allah sizi kendisine davet ediyor.(RA'D-14:) Lehu da’vetul hakk(hakkı),- Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır).                                                                                                                 (YÛNUS-25:) Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin). Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.         
BizeAllah’ınkendisine davet etiği hiç anlatılmamıştır. Aynı zamanda sünneti seniyye yi çok önemsediklerini söyleyenlerinde Allah’ın davetine icabet edilmesi gerektiğini anlatmadığını görüyoruz. Hâlbuki Peygamber Efendimizde (S.A.V.) Allah’a davet etmiş ve hidayeti öngörmüştür.“ved’u ilâ rabbik(rabbike),- Sen, Rabbine davet et.”(HACC-67) . O zaman da davete icabet etmeyenler vardı ve bunlar Mekkeli müşriklerdi.                                                                                          
Peygamberimizin etrafında ona tabi olup itaat eden Ashabı da Allah’a davet ediyorlardı.”(FUSSİLET-33): Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?   Nereden bakarsanız bakın Allah’a davet ve hidayet hep önemsenmiş. Ya şimdi ne yaptığının farkında olmayan büyük bir insan topluluğu kandırılarak cehenneme doğru hayatlarını tüketiyorlar;İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden). Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.(NİSÂ-167):
Peygamberimizin döneminde de hidayeti (Allah’a ulaşmayı)kabul etmeyenler çoktu. Onun için Allah bu ayeti indirmiş. Onun dilediği(Allah’ı dileyenler) ancak hidayete eriyor.” (KASAS-56): İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah'a ulaştıramazsın). Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi bilir. Peygamberimiz S.A.V Efendimiz yoksa çok sevdiği amcasını hidayete erdirirdi.
 
İnsanlarda hidayete ulaşmadan ölünce şefaat bekliyor. Kötü kandırılmışız ne dersiniz? Zaten irşat edecek kişiler Allah dostu olması lazımken Allah ile insan arasına kimse giremez diyen Kur’ân’ı inkâr edenler aramadığın kadar. Neymiş?”Kula kul olunmaz” ne olur o zaman dalalette olan büyük bir topluluk “men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).- Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.(KEHF 17) Dalalette olanların veli mürşidi bulunmaz diyor Rabbimiz. Bunu da sulandırmışız Mürşidi Allah ben tayin ederim dediği halde kendine sofi diyerek bir imtiyazı varmış gibi mürşit tayin eden veya hak mürşitleri beğenmeyen çok. Tabi ki serbest iradesi ile seçim hakkı kendinin. Fakat bunlar Allah’ın yerine mürşit tayin etmeye başlayınca iş çığırından çıkmış, artık güzel insanların yerini saltanat süren ve zem eden karanlık post sahipleri enflasyonu oluşmuştur.
Hâlbuki Allah sadece ona Allah’a ulaşmayı (ruhunuzu ölmeden sahibi olan Allah’a ulaştırmayı) dilerseniz. Allah sizi mutlaka hidayete erdirecek sözü var “allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).- Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).(ŞÛRÂ 13)   Var da insanlar istemiyor ki. Ne yapsın Rabbim.  

                                                    
MAL ALICIYA SATILIRMIŞ? BU KONUDA ARAYIŞ VAR MI? ALICI DEĞİLSENİZ ALLAH SELAMET VERSİN BİZ ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPTIK. TOP SİZDE İSTER GOL ATIN İSTER DIŞARIYA. UNUTMAYIN ALLAH YARDIM ETMEZSE ŞEYTANIN MASKARASI OLURUZ.        

                             ALLAHA EMANET OLUN.
                                   
 
REFERANS AYETLER
BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.                                                                                                                                ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).                                                                                                                                                           RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”                                                                                                                                                             RA'D-14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.                                                                                                                     YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin). Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.                                                                                                                                                     HACC-67: Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.                                                                                                                                            FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?                                                                                                                                                                                                               NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden). Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.                                                                                                                                                                 KASAS-56: İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah'a ulaştıramazsın). Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi bilir.                                                                                      KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.                                                                                                                                                              ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhanvellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).