Irak’ta yaşayan kardeşlerimizin edebiyat folklor ve dille ilgili malzemelerini toplayan ve tüm mesaisini bu uğurda harcayan, Irak Türklüğünün yetiştirdiği önemli bir isim olan Ata Terzibaşı’nın “Kerkük Şairleri” başlığını taşıyan 4 ciltlik kitabı Türkmeneli’ni tanımak isteyenler için önemli bir kaynaktır. Bu eser bugün Kerkük üzerinde hak iddia eden küresel güçlerin ve onların taşeronlarının tüm iddialarını çürütecek derecede önemli bir eserdir.
 
Irak Türkmenlerinin önemli bir fikir ve tefekkür insanı olan avukat Ata Terzibaşı, “Kerkük Şairleri” isimli eserinde Kerkük’te yaşamış ve halen yaşayan şairlerin hayat hikâyelerini, hayata bakışlarını, milli hissiyatlarını ve çeşitli türlerden oluşan eserlerini ve toplumsal anlamda ki yerlerini yazarak tarihe önemli bir kaynak eser bırakmıştır.
 
“Kerkük Şairleri” isimli eser ilk olarak 1963–2012 yılları arasında, Kerkük’te 13 cilt hâlinde ve eski harflerle yayınlanmış. Kerkük’te yetişmiş 180 şairin hayat hikâyesi ve şiirlerinden örneklerle süslenmektedir.  4 ciltte toplanan ve 1648 sayfa tutan eserin editörlüğünü Prof. Dr. Suphi Saatçi ve Ali İhsan Öbek yapmıştır. Yazar bu eser ile bir nevi Türkmen edebiyatının antolojisini ve bir başucu kitabını ortaya koymuştur. Bugün bölgenin tapu kayıtlarıyla ve nüfusuyla uğraşan ve haksız biçimde orda ki Türkmenlere saldıranlar kendi şairleri ile ilgili bir eser yazmaya kalksalar ortaya bir “Cin Ali” çapında kitap anca çıkar.
 
Ata Terzibaşı  “Kerkük hoyratları ve manileri” isimli eserini elimden düşürmeden okuduğum ve bu eser yoluyla Kerkük türkülerini bana sevdiren bir isimdi. Onun vasıtası ile Abdurrahman Kızılay’dan, Haba’ya, oradan Abdulvahit Kuzecioğlu’na Türkmen müzisyenlerin hoyratları ile doldurmuştum gönül heybemi. “Altın hızma mülayim”’den, “kalk gidelim şıh bağına gazele” türküsüne oradan “beyaz gül kırmızı gül” türküsüne ne güzel bir yol açılmıştı.
 
Türklük coğrafyasında Kerkük yöresi şiir sanatının en çok geliştiği bölgelerden birisidir diyebiliriz. Kerkük geneli itibariyle Bayat Türkmenlerin yoğun olarak yerleştiği bir alandır. Şiirimizin zirve ismi büyük şairimiz Fuzuli de bu yörenin çocuğudur. Bayat boyunun edebiyat ve sanata düşkün olduğu bilinir. Meşhur Dede korkut hikâyeleri de Bayat Türkmenleri arasında yayılmıştır. Bu noktada Kerkük şiirin ve şairin harman olduğu bir yerdir.
 
Ata Terzibaşı’nın bu eseri bu coğrafyanın yazılmış alternatif bir tarihi olarak Irakta yaşayan üç milyon Türk ile duygu ve fikir bağlantılarımızın ne kadar güçlü olduğunu tüm dünyaya gösteren bir eserdir. Bu eser ülke sınırları ayrı fakat kalp sınırları bir olan insanların aynı duygularla dolu yüreklerinden süzülerek yazılmış şiirlerle doludur.
 
Bu eser Ata Terzibaşı’nın uzun süren çalışması ve üstün gayretleri ile büyük emek harcayarak yazdığı bir eserdir. Eserin önsözünde  “Ne pahasına olursa olsun elimize geçen yerli yazma ve basılmış divan, şiir mecmuaları, Kerkük’te çıkmış olan dergi ve gazeteleri ve başka yerlerde yayımlanmış, işimize yarayan eserleri yıllarca uğraşarak toplamağa çalıştık ve bunda bir dereceye değin başarı sağlayabildiğimizi söyleyebiliriz”. Diyen yazar kitabın hazırlanışı esnasında geçmiş dergilerden, şairlerin kendi eserlerinden, eski gazete sayfalarından ve bizzat şairlerin sohbetinden yararlanmış tüm zorlukları yenerek böyle güzel bir eseri okuyucuyla buluşturmuştur.  Ayrıca bu esere aldığı birçok şair ile samimi birer dost olmaları da dikkat çeken bir husustur.
 “İkmaline muvaffak olup da memleket kültürünü bu naçiz eserle ufak bir yararlıkta bulundumsa kendimi ebediye bahtiyar sayarım.” diyen Ata Terzibaşı’nın Türk milletine yaptığı katkılar ebediyen unutulmayacaktır.
 
Son söz olarak, Bugün küresel güçlerin ve onların yamaklarının cirit attığı bin yıllık Türk yurdu Kerkük ile ilgili yapılan bu çalışma oralarda haksız ve hukuksuz bir şekilde sahiplik iddia etmeye çalışanların gözüne sokulmalıdır. Bu dört ciltlik eser Türk milletinin Kerkük’e vurduğu binlerce yıllık söz mührünün bir nişanesi olarak Türkmeneli’nin gerçek sahiplerini tüm dünyaya haykırmaktadır. Bugün Anadolu şehirleri ne kadar Türk ise Kerkük’te o kadar Türk’tür. Fırsatçılık ve taşeronluk yaparak bu toprakları ele geçirmeye çalışanlar bunu akılların bir köşesinden hiçbir zaman silmemelidirler.