Babam Vedat Özkan’ı kaybedeli 16 yıl oluyor. Baba ölümlerinin yarattığı boşluk diğer yakın kayıplarının yarattığı boşluk gibi değil. Her geçen yıl kendini daha da hissettiren ve artarak büyüyen bir boşluk. Babamın doldurulamaz boşluğunu daha yakıcı olarak bilince çıkarmamdaki etkenin ellili yaşların ortalarına gelmiş olmaktan kaynaklı olduğunu düşünmekteyim.

      Bilinen hikâyedir “7’li 8’li yaşlardaki çocukların -babam her şeyi bilir- modundan 17’li, 20 li yaşlara gelince - babam da hiç bir şeyden çakmıyor- moduna evirilip, 40’lı 50’li yaşlarda ise -Acaba babam bu konunun üstesinden nasıl gelirdi? Babamın yanımda olması ve bu konuda bana akıl vermesi için neler vermezdim. O’nun ne Kadar kale bir insan olduğunu hiç takdir etmemişim. Ondan çok şey öğrenebilirdim.

      Bu yıl baharın ilimize erken gelmesinden kaynaklı olarak bağ budama (çubuk, omca kesme) işlerimizi kayısı ağaçlarının çiçeğe bürünmesini izleyerek gerçekleştirdik. Bağcılıkta baharla birlikte ilk yapılacak işlem omcaları budayarak gençleştirmektir. Vakitsiz ve ehil olmayan ellerle yapılan budama üzüm rekortesinin düşüşünden tutunda ilerki yıllardaki “asma, omca, çubuk” gelişiminin körelmesine neden olacak bir dizi olumsuzluğu beraberinde getireceğinden hikayede aktarıldığı gibi “babam bu konunun üstesinden nasıl gelirdi?”  Diye, düşünüp işin ehli olan Nazım Ağabey’i (Nazım Kaçar) telefonla arayıp “bu yıl budama işerini beraber yapalım hem dipçin (omçanın dibinde çıkan çubukları kesen kişi) olarak çalışır hem de sizin gibi bir budama ustasının ellerini takip ederek nasıl budama yapıldığını öğrenmeye çalışırım” dedim.

     Talebimi olumlu karşılayarak  “Cuma günü sabah 07.30 da buluşup bağa gideriz ancak nalbur iyeden kendine budama makası, testere, gedere yatırmak (omcalar arasında geçmiş yıllarda oluşan boşlukları doldurmak için kuvvetli çubukların orta bölümlerinin garık- omcaların dikili olduğu toprak sırtı- dibine yatırılması işlemi)  için tepkili kürek almayı, gübreciden de 20 x20 iki torba daban gübresi almayı unutma” tembihi ile tüm hafta sonunu ve pazartesimizi de kapsayacak hummalı çalışmamız başlamış oldu.

     Anam babam ocağı köyümüz Bahçeli Dere bağ mevkiindeki 19 garık üzüm bağımıza intikal etmemizle ilk dikkatimi çeken tüm bağ komşularımızın budama işlemi için bağlarında oluşu ve bağ kenarlarına on yıllar öncesi sınırları belli etmek için dikilen kayısı ağaçlarının çiçek açmışlığıydı. Nazım Ağabeyin “şubat sonu olsa da havaların bu denli ısınması pek hayra alamet değil, bu senede kayısıya hasret gideriz lakin asmalara bir zararı olmaz bol üzüm yeriz” demesiyle burnumuzu işe gömdük.

     Cuma Cumartesi Pazar ve Pazartesi öğlene kadar kah sohbet ede kah “bağ girdim üzüme / çubuk değdi gözüme/ çubuk seni keserdim de / yar göründün gözüme” minvalinde yöre türkülerimiz i söyleyerek budama işlemini tamam eyledik. Toplamda 3,5 günü bulan bağ mesaimizde nicedir görmediğimiz bağ komşularıyla sohbetler, termosla getirilen çayların karşılıklı ikramı, üretici köylülüğe has cömertlikle sunulan dayanışma örnekleriyle zor işimizi kolay eyleyip kesilen çubukları da toplayıp gedik başına taşıyıp desteledik.

      Giriş cümlemde belirtmiş idim. Babam öleli 16 yıl oluyor. Sağlığında bağ budama işini rahmetli kendi yapar, bende dip çubuklarını keserek ve budanan çubukları toplayıp taşıyarak babama yardım ederdim. 16 yıldan bu yana ilk defa budama döneminde bağa girdiğimi itiraf etmeliyim.

      Geçen 16 yıl süresince bağa kazma zamanı ayak basar, profesyonel kazma ekibine yemek hazırlama, su getirip götüre omca tutma gibi işlerde yardım eder “bağı kime budattıysan pekiyi budamamış, dip çubuğu bırakmış, sokma yapmamış, gedere yatırmamış” serzenişlerine kulak asmaz  “bu kadarına da şükür aldıkları para helal olsun yaprak zamanı dip çubuklarını ben keserim” diyerek geçiştirir, yaprak zamanı gelince de ya unutur ya da alelacele gördüğüm dip çubuklarını keserek asma dip temizliğini yeterince yapmaz idim. Bu sene rahmetli Dedem Rıza Orha’ın sözleriyle ifade edecek olursam “mullu musmul” bir budama oldu diye bilirim.

     Emeği geçen başta Nazım ağabeye, oğlum Alican’a bağ komşularımıza ve özelliklede dikip, büyütüp biz e bırakıp gidenlere binlerce teşekkür eder, üretici köylü geleneğinin tüm zorluklara rağmen ayakta kalması, mevcut kullanılan tarım arazilerimizin “arsalaşmaması” için bize emanet edileni bizden sonrakilere daha iyi durumda teslim etme sözü bir kez daha verir, başta babam olmak üzere ebediyete intikal eden tüm akrabalarımı minnet ve rahmetle anar kabirlerinde rahat uyumalarını niyaz ederim.