Geçmişte yaşanan acılar kapatılarak, unutturmaya çalışılarak ve insanlık suçlarının protesto edilmesini, anma yapılmasını engellenerek toplumsal barışı sağlamadığı gibi, neden olduğu travmaları da kapatamaz! 
 
     Ülkem siyasi tarihinin birçok bölümünde özellikle yok ve hor görülenlere yönelik toplumsal linç uygulamalarının gerçekleştirilmiş olduğunu yakın tarih okumalarından öğreniyoruz.
    1978 yılında Kahramanmaraş’ta yaşananlar, tıpkı Çorum’da, Sivas’ta, Malatya’da devlet içindeki “derin” örgütlenmelerin kendine benzeyen “dış mihraklarla” işbirliği içinde gerçekleştirdiği ırkçı/gerici saldırı politikalarının bir yansıması olduğu, kime ve kimlere hizmet ettiği aradan geçen 34 yıla rağmen tam olarak aydınlatılmış değil. 5/6 Eylül olayları,1 Mayıs 77 Taksim, Gazi ve Ümraniye mahalleleri, yukarıda değindiğim Çorum, Malatya. Sivas ve elbette sen-i devriyesine girmek üzere  olduğumuz Uludere (Roboski) de yaşananlar gibi, yakın tarihimizin en korkunç kıyamlarıyla yüzleşememenin ve sorumlularını adalet önüne çıkartamamanın ezikliğini anma yapanları engelleyerek, seyahat etme özgürlüğünü kısıtlayarak olmadı cop ve gazla yaralayarak sindireceğini sananlar geçmişte yaşanan kötülüklerin bu gün de devam etmesinin suç ortaklarıdır.
 
     34 yıl önce mezhep ayrılığı körüklenerek başlatılan ve günlerce süren Maraş Katliamı’nda “resmi” rakamlara göre 111 kişi hayatını kaybetmiştir. Binlerce kişi yaralanmış, yüzlerce ev ve işyeri yakılmıştır. Binlerce, on binlerce yurttaşımız Maraş ve civarını terk ederek büyük şehirlere veya yurt dışına göç ederek evini barkını terk etmek zorunda kalmıştır. 
 
    Bugün bu katliamların ardındaki gerçekler ortaya çıkartılmadığı gibi, kimisinde hiçbir soruşturma ve yargılama yapılmamış, diğerlerinde de göstermelik yapılan yargılamalar sonucunda yine göstermelik hapis cezalarının ardından “sanıklar” ya afla serbest bırakılmışlar ya da davalar zamanaşımına uğratılmıştır. Ve geçmişte ülkemizin aydınlık geleceğini karartan bütün tertipçilerin cezalandırılmaları şöyle dursun, “kahraman” ilan edildiklerine, makamlar ve payeler verilerek mevkilerinin yükseltildiğini hep birlikte yaşarak tanıklık ediyoruz. 
 
     Hatta yaşanan bunca acılarla adeta alay edilircesine, Maraş Katliamı’nın “1 Numaralı Sanığı” olarak yargılanan kişinin Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeliğine getirilmiş olması, Sivas Katliamı  Davası’nın zamanaşımına uğramasını “Hayırlı olsun”  diyerek karşılanması, çeşitli katliam ve suikastlardan yargılanan katillerin “3. Yargı Paketi”ne eklenen özel yasa maddeleriyle serbest bırakılmaları,  işkenceci polis şeflerinin terfi ettirilerek daha üst görevlere atanmalarını içimize  kan akıtarak gözlemliyoruz. 
 
     Devletin “derinlerinden” üretilen politikalarla birleştirilen ırkçı-gericiliğin tek hedefi kuşkusuz Aleviler değildi. Geçmişe baktığımızda, 12 Eylül’e giden yolda Türkiye, faşizmin ve gericiliğin yoğun bir saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Bütün ilerici, demokrat, devrimci insanlara, aydınlara, gazetecilere, işçilere, öğrencilere, öğretim üyelerine karşı cinayet ve katliamlar düzenlendi, sayısız insan öldürüldü, binlercesi yaralandı, sakat bırakıldı. 
 
     Yapılan bu katliamlar, gelişen toplumsal muhalefetin engellenmesine yönelik olarak planlandığı kadar, devletin ekonomik ve siyasi politikalarının sorunsuzca uygulamaya konulmasının da işaretlerindendir. Ekonomik krizin yükünün emekçi halkın üzerine yıkılması için gündeme getirilen ve sınırsız bir sömürü anlamına gelen “24 Ocak Kararları”yla uygulanan ekonomik politikalara karşı oluşması muhtemel muhalefet hareketleri sınırsız bir faşist terör uygulanarak "zapt-u rapt" altına alınmaya çalışıldığına tanıklık ettik. Ve ardından gelen 12 Eylül faşist darbesiyle de, mevcut sömürü düzeninin bu günlere kadar sorunsuz gelmesinin temellerinin oluşturulduğunu yaşayarak öğrendik. 
 
     Türkiye’de yoksul emekçi kitlelerinin, ezilenlerin, işçi sınıfının geleceğinin teminatı olan sosyalist gelişiminin bastırılması, sindirilmesi ve yok edilmeye çalışılması politikalarından bağımsız tutmamak gerek yaşanan tüm katliam ve kıyamları.
 
      Maraş Katliamı öznelinde yaşanan tüm katliamlar hâlâ toplumun vicdanında kanayan bir yara olarak duruyor ve unutulmuyor. Geçmişte yaşanan acılar kapatılarak, unutturmaya çalışılarak veya insanlık suçlarının protesto edilmesi engellenerek  katliamların serbest, katliamlarda kaybettiklerimizi anmanın yasak olduğunu tersten söylenmesidir.  
 
 
     Maraş Katliamı’nda somutlanan insanlık suçunu protesto etmek için Kahramanmaraş’ta düzenlenen etkinliğin bu yıl da yasaklanmasını protesto ediyor, anma etkinliğine engel olanları insanlık ailesinin vicdanlarına havale ediyorum!