Yazma ve okuma işi ile uğraşan herkes bilir ki, bir metnin başlığı ve ilk cümlesi, çalışmanın en önemli cümleleridir. Başlı ve il cümle, yazar ve okuyucunun bir metin üzerinden birlikte gerçekleştirecekleri yolculuğun ilk ve en önemli durağıdır. Çünkü bir yazar, birlikte çıkacakları yolculuk hakkındaki bilgisini okuyucusuna bu başlık ve ilk cümle ile verir. Elbette özellikle edebi metinlerinde yazar ilk cümlesinde çıkılacak yolculuğun nereye gideceğini kendisi bile bilmeden okuyucuyu bu yolculuğa davet edebilir. Ancak bilim sınırları hele de iktisat bilimi sınırları içinde bir yolculuk yapılacaksa, yazarın böyle bir lüksü yoktur. Yazımızın başlığından anlaşılacağı üzere bu gün 2008 yılından günümüze çeşitli dalga boylarında yaşanan mali krizinin iki yüzünü birden açıklamaya çalışacağım.
 
       Kapitalizmin mali oligarklarının yönetemediği krizin iki yüzünün adını koyarak giriş yapalım: 1-Metropollerde deflasyon (fiyatların düşmesi) ve resesyon (uzun durgunluk); 2-Periferide (G-8 dışındaki ülkelerde9 kur savaşları ve finansal –dalgalanmalar. Yani bizim gibi ülkeler. “dolar tarihi bir rekora daha imza attı, dolar avro makası kapanıyor, altın yeni bir zirve yaptı haberleriyle yatıp kalkan ülkeler de yaşanan dalgalanma dersem daha net anlaşılır.
      Kapitalizmin mali krizi farklı veçhelerle kendini dışa vuruyor ve giderek derinleşiyor. 2008’den beri değişik fazlarla gelişen ve yayılan kriz, önce ABD’de sarsıcı sonuçlar yarattı. 2009’dan sonra Avrupa’da odaklandı. FED’in parasal genişleme politikalarına son vermesi ve Rusya krizinden sonra özellikle ikinci kuşak kapitalist ülkeler, krizin odak coğrafyası oldu. Bu ülkeler hızla krizin yıkıcı anaforu içine girdiler.
 
       2015 yılında, ikinci üçüncü kuşak (periferi) kapitalist ülkelerde büyük finansal dalgalanmalar, çöküşler, ülke iflasları, birbirini tetikleyen kriz senkronları (döviz krizi, bankacılık krizi, borç krizi gibi) yaşanması yüksek olasılıktır. Rusya krizi, bu ülkelerin ekonomilerin ekonomilerinde yaşanan kırılganlıkları daha net ortaya koydu. Özellikle kırılgan 8’li( Hindistan, Endonezya, Brezilya, Türkiye, Güney Afrika, Arjantin, Rusya ve Şili) 2008 sonrası küresel krize karşı emperyalist- kapitalist devletlerin temel iktisadi yönelimi, mali disiplin ve parasal gevşeme politikaları oldu. Bu ikili politika, küresel finans kapitale muazzam olanaklar sağladı, rantiye tabanını besledi. Büyük spekülatif vurgunlar yapılmasını kolaylaştırdı ve aynı zamanda işçi sınıfının gücünü kıran sonuçlar yarattı.
 
       ABD, FED aracılığıyla 2008-2014 kadar parasal genişleme politikalarını ısrarla sürdürdü. Böylece bir yandan krizin yıkıcı sonuçlarından kurtulmak, öte yandan krizi “ihraç” etmek istedi. Aynı zamanda senyoraj hakkını/olanağını sonuna kadar kullanma şansı buldu. Bir başka boyutta oldukça ciddi oranda sermaye ihracında bulundu. Bu süreç emperyalist hegomanyayı güçlendirici tarzda işledi. FED, parasal genişleme programına son verdiğinde ABD’nin krizle sarsılan ekonomisinde nispi bir büyüme ve makro ekonomik göstergelerde düzelmeler görüldü.
 
       Kapitalist mali krizi aşmak için uygulandığı ifade edilen parasal genişleme politikaları krizin en fazla semptonlarını engelleyebiliyor. Yani ateşi düşürüyor lakin ateşe neden olan hastalığa çare olmuyor.
 
      Hatta altta yatan sorunu, daha da depreştiriyor. Bol ve ucuz likidite metropollerde “sıcak para” haline geliyor ve periferide spekülatif alanlara, borsalara, toksik varlıklara yöneliyor. Bu süreç finanssal dalgalanmaları hatta tsunamileri besliyor. Bugün spekülatif sermaye hareketleri ve toksik varlıklar balonu, 2008 krizini tetikleyen boyuta ulaştı. Her şey kendi “kapitalist iktisadın doğasına” uygun gelişiyor.
 
        Bu süreç şiddetli finansal dalgalanmaların, çöküşlerin, finansal tsunamilerin önünü açmaktadır. Küresel jeo- politik risklerin artması (son Dünya Ekonomik Forumu risk raporu bu yöndeydi) ve emperyalist kapitalist hegemonya “savaşları” krizi derinleştiren faktörler olarak dikkat çekiyor.
 
       Emperyalist- kapitalist devletler mali disiplin ve parasal genişleme politikalarıyla krizi aşmayı amaçlıyor. Emperyal finans kapitalin “arzularına” ve varlığına hizmet eden bu politikalar,  baştada belirttiğim gibi metropollerde deflasyon ve uzun dönemli durgunlaşmayı, periferide ise finansal balonlaşmayı, döviz şokları ve döviz krizlerini beraberinde getiriyor. Farklı kriz senkronları riskini artırıyor.
 
       Bugün sermaye bilimi, kapitalist iktisat “şaşkın” ve en fazla krizin semptonlarını tanımlayan vurgular yapıyor. Ama tehlikenin ve “olayın” ciddiyetini görüyorlar. Adı uzun dönemli resesyon, büyük durgunluk artı deflasyon konsada, kapitalizmin yapısal krizi/ organik/ genelleşmiş kriziyle karşı karşıyayız. Terminolojik olarak giderek yayılan ve şiddetini artıran, derinleşen tipik ve yıkıcı bir depresyon içindeyiz. Önümüzdeki dönemin normalitesi yıkım ve çöküşlerdir. Devlet iflasları, finansal çöküşler, büyük finansal dalgalanmalara ve kur savaşlarına gebe bir dönemin içine girdiğimizi naçizane belirtmek isterim.