Toplumun bir kesimi infial içinde, bir kesimi sevinç içinde.
Yandaşlara veya karşıtlarına göre; suçsuzlar suçlu, suçlular suçlu görülüyor.
Yalancılık, hırsızlık, yolsuzluklar döneklik, dini istismarcılık toplumun bir kesimince önemli, bir kesimince önemsiz görülüyor.
Yasama organı meclisi; suçlularla dolu, yürütmenin emrinde,
Yürütme organı; dokunulmaz, yasaları keyfine göre göre uygulamakla meşgul,
Yargı organı; bağımsızlığını tarafsızlığını güvenilirliğini yitirmiş, iktidarın emrinde iddiaları toplumun farklı kesimlerince dile getiriliyor.
 
Böyle bir durumda; hukuk devleti, demokrasi, adalet, özgürlükler var denilebilir mi?
 
Çağdaş insan toplum ve devlet değerlerine yönelik saldırıları izledikçe, bunlar kim yahu, nereden geldiler, bu toplumun insanları değil mi sorası geliyor.
 
Utanmadan pişkinlikle; milli irade diyorlar. Hangi Milli İrade? Millet adına hareket ediyoruz, millet böyle istiyor, diyorlar.  Ya oy vermeyenler onlar millet değil mi?
 
Hırsızlıklarını çalmalarını çırpmalarını, halkı bölmelerini, birbirine düşman etmeyi örtbas etmek için dini kullanıyorlar. İslam dini’nin esaslarını da değiştirdiler.
Artık yeni İslamcılara göre; hırsızlık, yalan söylemek, çalmak çırpmak, kumpas kurmak, tuzak kurmak, rüşvet devleti soymak helaldir. Çağdaş yeni İslamcı fetvacı alimlerinin fetvaları böyle.
 
Bir toplum ne zaman çürür, adaleti solduğu zaman.
Adalet nereden solar? Pek çok yerden! Lakin adaletin bir de kurumu vardır, adına yargı denir, öncelikle ve özellikle oradan solar. Adaletin tecelli ettiği ve tevdi edildiği yerdir yargı.
 
Adalet, yargının varlık nedenidir. Halk arasında, bu ikisi çoğu zaman eşanlamda kullanılır. Nitekim mahkemelerin bulunduğu binalar da, adalet sarayı olarak adlandırılır.
 
Adalet, yüce bir değer; adillik de, neredeyse kutsal bir haslettir. Türkiye'de hâkimleri peygamber postunda oturan insan olarak niteleyen özdeyiş, bunun apaçık göstergesidir.
 
Yargı'nın bu mertebeye layık görülmesi, tarafsızlığına duyulan inanca dayanır. Bu nedenle, tarafsızlık, yargının bir özelliği değil, adeta özüdür. Tarafsızlığını kaybetmiş bir makam, yargı olarak nitelenemez.
 
Olan, kötü bir yargı değil. Bu, eksik bir yargı da değil. Bu, kesinlikle yargı değil. Yargı bağımsız olmalıdır elbette. Ancak bağımsızlık kendi başına bir amaç değil, tarafsızlığı sağlamak için bir araçtır.
 
Bağımsız olmayan yargının tarafsızlığı her zaman şüphe altındadır. Bu nedenle; bağımsızlık, tarafsızlığı kendiliğinden sağlamaz, tek başına garanti etmez. Şu halde, tarafsızlığı daha iyi tartışabilmek için, önce bağımsızlık sorununu çözmek lazımdır.
 
Bağımsızlık açısından yargı; siyasetin emrine sokulmuştur.
Tarafsızlık açısından yargı; ciddi güven kaybına uğramıştır.
Yargı'da çelişkili zihniyetin; yaygınlığını ve yerleşikliğini gösteren çok sayıda örnek var.
 
Yargı’nın bu tutumunun genel bir kabul görmesi ve bu tür kararların mağduru olanlara, bunu hak etmişler gibi muamele yapılmasıdır. Hukuk devleti ve adil yargıdan söz eden herkes için, en hakiki içten sınav buradadır. 
 
Yargının itibarına yönelik en ciddi tehdit, yine bizzat yargı’nın kendisinden gelebilir. Yargı mensupları; bir siyasi kesimin emrinde görüntü veriyorsa, siyasi-dini-etnik-ırki- mezhebi-cins-renk kimliğini öne çıkaran düşünce ve davranış sergiliyorsa, evrensel insan hakları değerleri ve normlarından uzak kalıyorsa, adil yargılamadan bahsetmek olanaklı değildir artık.
 
Adalet, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı; demokrasi, özgürlükler, huzur ve güven için olmazsa olmaz gerekliliktir.  
 
GüNüN SöZü: Adalet solduğu zaman toplum çürür, devlet çözülür.