1960’ lı yıllarda Anadolu kadınları, Şule isimli bir kadınla tanıştı. Yanında Mehmet isimli bir er kişi ile birlikte köy köy dolaşıp, kadınlara “türban”ı tanıtıyor, nasıl bağlanacağı konusunda eğitimler veriyordu. O yıllarda adına “Şulebaş” denilen türban, günümüzde bir siyasi simge olarak hayatımızda yer etti. Her ne kadar adına başörtüsü denilse de adının “türban” olduğu gerçeği değişmedi.

Türban’ın iyi bir siyasi malzeme olacağını fark eden uyanık erkek siyasiler derhal işe koyuldular. İşin en ilginci ise bu konuda kadınların da desteğini almalarıydı. Zira bazı kadınlar adeta birer “türban militanı” gibi kendilerini ortaya attılar.

İlk ses getiren türban olayı, 1999 yılında FaziletPartisi’nden milletvekili seçilen Amerikan vatandaşı Merve Kavakçı ile başladı. Koluna her devrin usta gazetecisi Nazlı Ilıcak’ı da alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ne girdi. Tabii kızılca kıyamet koptu. Başbakan Bülent Ecevit, Merve Kavakçı’nın Meclisten çıkartılmasını istedi.

İlk türban eylemi çıkarttığı gürültü nedeniyle hayli başarılı olmuştu. Ardından pek çok türban olayı patlak verdi. Özellikle de üniversitelere türbanı ile girmek isteyen seçilmiş kız öğrenciler ve onlara destek veren erkek öğrenciler çoğalmaya başladı.

Tanınmış kişilerin eşleri, kızları her fırsatta olay çıkartıp, dikkatleri türban üzerine çekmeye başladılar. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı seçilen Ali Müfit Gürtuna’nın eşi Reyhan Gürtuna’nın alternatif türban şekilleri ise hayli rağbet görüyordu. (Reyhan Hanım 30 yıl taşıdığı ve 2007 yılında çıkarttığı türban konusunda erkekleri suçlamış ve türbanın "sorun" haline gelmesindeki en büyük suçun erkek siyasetçilerde olduğunu söylemişti.)
Katılmamak mümkün mü? 

Eşi henüz milletvekili iken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ de dava açan günümüzün Cumhurbaşkanı eşi Hayrünisa Gül, daha sonra davasını geri çekti. Kimileri eşi dışişleri bakanı olunca davayı geri çekmek zorunda kaldı dediler, kimileri ise yine aynı dönemde AİHM’ ne dava açan ve kaybeden bir başka seçilmiş kadın olan Leyla Şahin’in akıbetine uğramaktan korktuğu için…

Derken AKP iktidar oldu. Türban hem TBMM’ ne hem de Çankaya’ya çıkarak zaferini ilan etti. Ardından olaylar öylesine hız kazandı ki türban ilkokullara kadar indi. Mersin’de 13 yaşındaki bir kız çocuğunun okulunda yaşadığı ve yaşattığı olaylar basını günlerce işgal etti.

Nihayet Kamu’da türban serbest bırakıldı…

Geçtiğimiz yıl beş AKP’ li kadın vekil Meclis’e türbanları ile girdiler. Bu yıl Mart ayında yapılan yerel seçimlerde türbanlı kadınlar hem belediye başkanı oldular hem de il genel meclislerine girdiler.

Ancak, geçtiğimiz gün Bitlis’te yaşanan bir olay, aslında türbanın ya da dolaylı olarak kadınların, erkek egemen siyaseti gözündeki durumlarını açıkça ortaya çıkarttı…

“BİNGÖL’de AK Parti’den 1’inci sıradan Belediye Meclis üyeliğine seçilen mali müşavir Nurten Ertuğrul, ilk toplantıda AK Partili Belediye Başkanı Yücel Barakazi’nin, "Başkan vekilliği ve yardımcılığı için kadınlara görev vermeyeceğiz" demesinden sonra meclis üyeliğinden istifa etti. Ertuğrul, "Gece gündüz 24 saat kapı kapı dolaşıp çalışma yapacağız. Sonra bize dinen ve örfen kadınların görev alamayacağı söylenecek. Bunu kabul etmem söz konusu değildi, bu nedenle istifa ettim" dedi.” (Hürriyet)

Nurten Hanım keşke istifa etmeyip, mücadelesine devam etseydi.

**
Türkiye’de kadınlar yüzyıllardır başlarını örterler. Oyalı yazmalar, allı pullu başlıklar, işlemeli çemberler, uçları altınlarla süslü alınlıklar, şehirlerde zarif desenli başörtüleri… Toplumda hepsi kabul görmüşken, “neden türban?” diye sormayan kadınlarımız, siyasi bir oyuna gelmiştir.

Türban din ekseninden çıkartılmadıkça kadınlara rahat yüzü yoktur. Türbanlı ya da türbansız tüm kadınlar bir araya gelip bu erkek egemen baskıcı siyasi tavra karşı çıkmak zorundadırlar. Zira Bitlis’te yaşanan Nurten Ertuğrul olayı asıl amacın çarpıcı bir örneğidir ve kadınların tamamını ilgilendirmektedir.

Bitlis’te atılan adım, koyu karanlığa doğru uzanan yolun başlangıcıdır.

Türk kadını, Cumhuriyet’in kendisine kazandırdığı özgürlüklerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Türban, mürban bahanedir.

Esas olan “oy’unu ver ama evinde otur” dur!


 
Tülay Hergünlü
İstanbul, 10.04.2014