Kayıp olan üç İsrailli yerleşimcinin 18 günlük aramalar sonucu cesetlerinin bulunmasıyla başlayan son İsrail saldırısı Gazze kentinin yerle bir edilmesi ve binlerce Filistinlinin katledilmesiyle yeni bir boyuta sıçradı.

     İsrail elinden geleni ardına koymasa da kaybedeceği bir savaşı tırmandırma politikasını izlemekte inat ve ısrarla devam ediyor. İsraillilerin üç yerleşimcinin ölümlerine verdiği tepki tüm uluslararası baskılara rağmen daha farklı oldu. Cenazelerin bulunmasının ardından yerleşimciler ve sağ görüşlü İsrailliler, Filistinli topluluklara yönelik intikam saldırılarına başladılar. “Araplara Ölüm” sloganı altında birleşen bu çeteler, uzun zamandır kullanılmayan ve el-Fetih ve Hamas’ın ortaya çıkışını önceleyen tek bir Filistin kimliğinin yeniden doğmasına hizmet etti.

     Bu saldırı dalgasının parçası olarak İsrailli yerleşimcilerin diri diri yaktığı 17 yaşındaki Muhammed Ebu Kadir’in ölümünün yarattığı acı ve öfke, belki de paradoksal olarak, uzun zamandır parçalı bir durumda olan ulusal Filistin kimliğinin yeniden uyanışını daha da güçlendirdi.

     İsrail’in duvarları ve askeri taktikleri, Filistinlilerin kendi bölünmüşlükleri yüzünden zarar gören bu kimlik, 1987 ve 2000 yıllarında yaşanan birinci ve ikinci intifadayı önceleyen olaylara benzeyen bir süreç sayesinde yeniden ortak bir kimlik haline geldi.

Bununla birlikte, önceki intifadalardan farklı olarak, ortak bir sesin önündeki engeller bu sefer aşılamaz görünüyor. Abbas, İsrail’in güvenlik beklentilerini karşılamak için çok şey yapan ama iş kendi halkının haklarını korumaya gelince neredeyse hiçbir şey yapmayan zayıf bir lider. O, sadece, şu anda İsrail ve ABD’nin elindeki en iyi seçenek olduğu için varlığını koruyan eski bir kalıntı.

      Yerleşimcilerin ölümüne İsrail’in verdiği şiddetli yanıtın ardından Abbas, İsrail’in yürüttüğü devasa arama çalışmalarıyla koordine olmak için çaba harcadı. İsrail askerleri Batı Şeria’daki Filistinlilere şiddet uygularken, onun uzak durmayı tercih ettiği zamanlar oldu.

Şurası açık ki, üçüncü bir intifadanın Abbas ve onun yönetim mekanizmasını yerinden etmemesi mümkün değil. Filistin Yönetimi’nin eylem kırıcıları işte bu yüzden Filistinlilerin Batı Şeria’da işgal edilmiş topraklardaki İsrail şiddetine karşı düzenlemek istediği birçok protesto girişimini engelledi. Bu şiddet, sonunda, yüzlerce kişinin öldüğü ve yaralandığı Gazze’ye yönelik bir savaşa dönüşmüş durumda.

       Abbas’ın, geçen Haziran ayında bir birlik hükümeti kurmak için Hamas ile güç birliği yaparak kazandığı ne kredi varsa hızlı bir şekilde yok oldu. Birlik anlaşması dahilinde verdiği sözlere bağlı kalmakta başarısız olması bu kazanımları gölgeledi ve İsrail saldırıları otoritesinin geçerliliğini perdeledi. İsrail şiddeti, Abbas ve hükümetinin İsrail’in siyasi hesapları açısından tamamen ilgisiz olduğunu gösteriyor.

İsrail asıl olarak Batı Şeria’daki Hamas varlığını hedef alan kitlesel tutuklama dalgasını başlattığında, Hamas’ın siyasi kanadı zaten Ramallah’taki birlik hükümetine alternatif arayışına girmişti.

       Hamas hedeflerine ulaşamadı. Birlik anlaşmasının birkaç amacı vardı: Mısırlı Abdül Fetih el-Sisi tarafından ağırlaştırılan ambargonun sonucu olan Hamas’ın Gazze’deki siyasi tecridine son vermek, bu bölgedeki ekonomik krizi çözmek ve Hamas’ın eski haline, yani başta olduğu gibi bir direniş hareketine dönüşmesine imkan sağlamak.

Hamas direniş/politika merkezli bir modeli temel alan yeni bir örgütlenme kurmakta başarılı bile olsa, İsrail olası bir Filistin birliğini engellemeye kararlıydı. Bu birliği bozmak Netanyahu için neredeyse bir takıntı haline gelmişti.
      Yerleşimcilerin kaybolması, Netanyahu’nun arayışına yeni bir ivme kazandırdı. Hamas’tan ayrılması için Abbas üzerinde hemen bir baskı kampanyası başlattı.

Ama İsrail’in Gazze’ye açtığı savaş sadece bunlarla sınırlı değil. Filistinlileri birleştirecek, Filistin Yönetimi’ni tehdit edecek ve yasadışı yerleşim inşaatlarını yavaşlatacak bir intifadadan korkuyorlar. Netanyahu’nun Gazze’ye açtığı savaş, Filistin’in tümünde ve İsrail’de yaşayan Filistinliler arasında yavaş yavaş gelişen duygu ortaklığını dağıtmak anlamına geliyor.
       Bu birlik, Netanyahu için, bölgesel koşulların gerektirdikleri nedeniyle el-Fetih ve Hamas arasında yapılan siyasi bir anlaşmadan çok daha fazla kaygı verici. Filistin anlatısı artık sadece Gazze ve ona uygulanan ambargo hakkında değil, Filistin’in bütünü ve “ayrım” Duvarı’nın hangi tarafında kalırsa kalsın ona ait olan topluluklar hakkında. Hamas’ın hedef alınması, aynı zamanda, yeni gelişmekte olan bu anlatıya meydan okumak için yapılan bir girişim.

      Bütünleşmiş kitlesel bir intifada ile sonuçlanacak gerçek bir Filistin birliği, İsrailin asla kazanamayacağı türden bir savaş. Birleşik halde direnen Filistin İsrail devletinin her türden zulmüne karşın kazanacaktır.