Genelde kendi doğrularımız ile hareket ederiz. Asıl olan hangisi, neye göre hareket edeceğiz bilinmez veya ihtiyaç duyulmaz. Ne zaman doğru bildiklerimizin sonunda bizi doğru sonuçlara götürmüşse o zaman doğru karar aldığımızı düşünürüz. İyi de bu her zaman böyle olmuyor. Sonuçta hep kararlarımız bizi mutsuz ediyor. Onun için Allah bizden böyle kişilere müstağni diyor.
 
ALAK-6: Kellâ innel insâne le yatgâ. Hayır, muhakkak ki insan gerçekten azgınlık yapar.
 
ALAK-7: En reâhustagnâ. Kendini müstağni görmesi (Allah'a ve hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanması) sebebiyle.
 
Allah da bizim kendisine ihtiyacımız yokmuş gibi yaşamamızı istemiyor. Çünkü bizi, insanları çok seviyor.
 
Bizim olaylar karşısında aldığımız kararlar ise bizi olumlu veya olumsuz bir sonuca götüren. O zaman durumumuz pek iç açıcı değil diyebiliriz.
 
BAKARA-216: Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerrdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.
 
Ayete göre ki yaşadığımız gerçeklerdir. Bizim kendi başımıza mutlu ve doğru olmamız mümkün değil.
 
Tamam, yanımıza bir tane tecrübeli bir kişi alırız, böyle olaylar karşısında ona sorarız ve öyle karar veririz. İyide nefsimizin yapısındaki kibir ve kendimizi müstağni görmemiz bizim ikinci şahıslara akıl danışma ihtiyaç da olsa mümkün kılacak mı? Çok zor.
 
Bu neden ile bu dünya hayatını yaşarken insanların mutlu olabilmesi mümkün değildir.
 
Mutluluğun sırrı yayacağımız her olayı Allah’ın istediği yönde uygulamamız ve yaşamamız gerekirken“Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
 
(BAKARA-120) Diyorsa Rabbimiz. Allah’tan öğrenerek yaşamamız gerekiyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemediğimiz konuları nasıl Allah’a soralım ki? Diye bir soru ile karşı karşıyayız. Tabii ki yüce Allah bunun da cevabını vermiş. Nasıl öğreneceğimizi bize bildirmiş.
 
ENBİYÂ-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun
      
Bu ayete bakara anlıyoruz ki Allah kendi konuştuğu bir kişiye sorarak öğrenmemizi istiyor. Bu kişinin kendi kavmimizden, erkek olup Allah’tan vahy alan bir kişi. Biz bu Allah dostuna soracağız bu vahy ile Allah’a sorma yetkisi olan kişi, Allah’tan sorup bize cevabını verecek.
 
Ne dersiniz?
 
Böyle bir şey olamaz dimi?
 
Tabiî ki olamaz, çünkü nefsimizdeki o gurur kibir afeti bizi her şeyden müstağni kılıyor. Kimseye ihtiyacımız yok ben kendi işimi çözerim. Kendime de laf ettirmem diyeceksiniz.
 
Siz var ya, işiniz çok zor böyle bir kafa varsa. Hayat boyu mutsuz ve kendiniz ile barışık olamazsınız. Kendinizi bahtsız, şanssız hissediyorsunuzdur.
 
Allah ile aranız iyi değil ise müstağnisiniz Allah’a karşı kendinizi muhtaç hissetmiyorsunuzdur.
 
O zaman dininizi de, atalarınızdan öğrendiğiniz gibi devam ediyorsanız yanlıştasınız.
 
BAKARA-170: Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).Ve onlara: “Allah'ın indirdiği şeye tâbî olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (yola) tâbî oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayete ermemiş olsalar bile mi?
 
MÂİDE-104: Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne). Ve onlara: “Allah'ın indirdiğine (Kur’ân'a) ve Resûl’e (itaate) gelin.” denildiğinde; “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey (dîn) bize yeter (kâfi)” derler. Ya onların babaları (bu gerçeklere ait) bir şey bilmiyorlarsa ve hidayete ermemişlerse de mi.?
 
Size doğruyu öğreten kişinin doğruya ulaşmış birisinin olması gerekmiyor mu? Peki, sizde gurur kibir yoksa kendinizi müstağni görmüyorsunuzdur. O zaman dalâletten kurtulup hidayet’e erebilmeniz için neden hidayete ermemiş, hayatı yanlışlarla dolu iki kelime Arapça tecvidi var diye peşine takıldığınız kişilerin hidayete ermediklerini düşünürsek, siz ne yapıyorsunuz. Kendinizi bilerek ateşe mi atıyorsunuz.
 
Bakın dünya ve ahiret sahibi olabilmeniz; doğrularda, hayırlarda yaşamanız için iyi bir rehber, sizi hidayete erdirecek imam lazım.
 
SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hâsıl etmiş oldukları için.
 
Demek ki Allah, insanların mutluluğu için onları hidayete erdirmek için imamlar tayin ediyor. Kibiri olan kişiler bu imamlarda eksikler bulur ve alay ederler, ayni Peygamberimiz S.A.V.efendimiz ve ashabı ile alay edildiği gibi. Sizler Allah’ın Resulünden daha mı üsttesiniz ki sizin yaşadığınız din ile alay etmiyorlar. Yoksa bildiğiniz birileri varda alay edilen sizle de alay edilmemesi için onlar gibi yaşamak istemiyorsunuz.
 
Kıyametten sonra hesabı verirken kitabı sağınızdan almak ister misiniz? İmamınız varsa kolay. Ama bu imam Allah’ın tayin ettiği imam olacak.
 
İSRÂ-71: Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). O gün bütün insanları, (Allah'ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).
 
Muradımız sizlerin dünya ve ahiret saadeti bunun için doğrular lazım. Bu doğruları da doğruyu yaşayanlardan öğrene biliriz.
 
Kendisini kurtaramamış bir kimsenin sizi kurtaracağı ümidinde iseniz vay halinize. ONUN İÇİN İŞ REHBERDE.
 
Etrafınıza bir bakın arayın mutlaka bulursunuz. Eğer kendinizi müstağni hissetmiyorsanız tabi.
 
Size Allahın bir sözü ile hatırlatma yapayım;
 
YÂSÎN-21: İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne). (TEBLİĞLERİNE KARŞILIK) SİZDEN ÜCRET İSTEMEYEN (BU) KİŞİLERE TÂBÎ OLUN. VE ONLAR, MEHDİLERDİR (HİDAYETE ERMİŞ VE HİDAYETE ERDİRENLERDİR).
 
Allah böyle diyor da. Siz ne diyorsunuz?