Ön plana getirilenlerle geri planda kurgulananlar geleceğe problem taşıyacak yolları açıyor!
 
12 Eylül 1980 darbesiyle  tutuklananların, gece – gündüz sürekli İstiklâl Marşı, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi okutularak bunlardan adeta nefret ettirildiklerini biliyoruz. O zamanlar bu acıları, baskıları, zulümleri yaşayanların anlattıkları emperyalist yönlendirmeler vasıtasıyla millî değerlere ne yapılmak istendiğini de bize gösteriyor.
 
Darbe döneminde bu yapılanların bugünlere ne denli kapılar açtığını ve  emperyalizmin darbecilere insanlarımızın fert fert burunlarını sürtürtürme görevi verdiği anlaşılıyor. Hukuk kapılarının kapatıldığı, vicdanların sükut ettiği, adaletin rafa kaldırıldığı böyle dönemlerin yöneticilerinde inanç, insan sevgisi, ahlâk gibi unsurları da göremiyoruz.
 
Bugün AKP yöneticileri de her kesime «dindar görünerek» kötülük yapıyorlar. Adaletsizlik yapan, zulmeden, haksızlık yapan, hak – hukuk tanımayan, insan haklarına saygı göstermeyen, Peygamberimizi hayatlarından, hutbelerden, ezanlardan  çıkaran bir zihniyet size soruyorum, Müslüman olabilirler mi?
 
4+4+4  nelerin  habercisi?
 
Siz planlananların, yaşanacakların, yansıyacakların «iyi öldüler mantığının sahiplerinin» bir başka sözleriyle, örtüleceğini göreceksiniz. Size çocuğunuzun geleceğini düşünme fırsatı vermeyecekler, hangi okula gitmesi gerektiğine onlar karar verecekler. Önünüze konulanlar, sizin ve  çocuğunuzun, moralleriniz alt üst edilerek, geleceğe umutla bakmanız engellenecek.
 
Eğitimde zorlamalar, dinde zorlamaları ayyuka çıkaracak. 10 yılda dindar gençlik yetiştiremeyenler, 10 yıl sonrasında etli - butlu, önü alınamayan sorunlar üretecekler.
 
Sizin çocuklarınızın hiç önemi yok! Onları değersizleştirme, küçültme, eritme iktidarın vazgeçilmez görevi!
 
Başında türban, alt tarafında mini etek ve  makyajlı nesil, AKP’yi temsil eden bunalımlarla, huzurlarınızda boy gösterecekler.  Sizin çocuklarınız, haklarını aramak, seslerini duyurmak için,  pankart taşıyamayacaklar, maddî ve manevî sefaletlere dur diyemeyecekler. Körpe çocuklarınıza verilecek 8 yıl hapis cazası ve terör örgütü üyesi olma suçlaması boyunlarına asılacak. Gençliğin iktidar tarafından dindar gençlik yetiştireceğiz söylemleri arasında nasıl  savrulduklarını ibretle seyredeceksiniz!
 
Hak etmedikleri bir saltanat, devlet imkânlarıyla kazandıkları servet, onların gözlerini bağlıyor, kulaklarını tıkıyor, idraklerini yok ediyor ve bu şekilde çevrelerindeki çöküşleri, yıkımları, yozlaşmaları göremiyorlar...
 
Hazret-i Ömer (R.A.), İran’ın fethi için Vakkas oğlu Saad’ın komutasında ilerleyen Arap ordusunun Kadisiye’de, İran tahtında oturan Sasanî hanedanının son tâcidarı Yezdi Kird’in kesin bir yenilgiye uğrayıp kaçtığını öğrenince, önce Allah’a şükürler etmiş, sonra ağlamaya başlamış. Yanındakiler, hayret içinde kalarak sormuşlar : «Ey Halife... Niçin ağlıyorsun? Bugün ki bizim için bir saadet günüdür. Bize dünyanın kapıları açılıyor. Allah’ın böyle güzel nasibesine karşı gözyaşı ve elem neden?»
 
Hz. Ömer (R.A.) şu cevabı vermiş : «Ben İran’ı bilirim. Servetini, haşmetini, refahını gözlerimle gördüm ve bu servetin, refahın o diyâr için nasıl fecî bir safahat anahtarı olduğuna da şahit oldum. Onları önümüzde yıkan sebebler, birer sarî illet olarak bize de geçecek... Çünkü servet ve ihtişam ahlâkla müvazî gitmezse düşmandan tehlikelidir. »
 
Aradan kısa zaman geçmiş... Medine, binlerle deve kervanının taşıdığı İran ganimetleriyle dolmuş. Tepeler gibi yığılan bu ganimetlere bakan Halife’nin elemi büyür : Ya Rabbi, Ne olur, İran ile bizim aramızda ateşten bir dağ olsaydı da ve biz refahımızı bir fetihle değil, ahlâka dayanan emek ve ilimle meydana getirseydik... Bu ganimetin altında kalacağız.»
 
Gerçekten Hz. Ömer’in (R.A.), endişeleri yerinde ve doğru idi. Üçüncü Halife Hz. Osman (R.A.) zamanında saltanat kavgaları hilâfeti, hiç de samimî bir Müslüman olmayan ve İslâm’ın saffet ve tevazuu ile münasebeti (ilgisi) bulunmayan Muaviye’ye geçirdi. Emevî saltanatı ile Müslümanlık manevî kudretini kaybetti, mezhepler ve tarikatler kavgası başladı.
Tarih Konuşuyor Mecmuası, Ağustos 1964, Sayı 7, Sayfa : 562
 
Peygamberimizin (S.A) işaret buyurduğu gibi, «idareyi ehline vermez», size hizmet etmeyecek, emperyalist ülkelerden talimat alan, güdümlü insanları bizi idare etsin diye yönetici olarak seçerseniz, can, mal, din, dil, eğitim, aile, yol, görev, hukuk, gıda, çevre, doğa,  iş, çalışma  ve namus emniyetiniz kalmaz.
 
Bakın  27 Nisan 2011 tarihinde bir emekli bayan öğretmen tarafından bana gönderilen bir mesajın içeriğine :
 
«SAYGIN ÜZEYİR ÇAYCI BEYEFENDİNİN DİKKATİNE,
Efendim size İstanbul'dan yazıyorum. 
Ben emekli öğretmen bayanım. Sitenizi tesadüfen gördüm ve çok beğendim. Sizi içtenlikle kutluyorum. Efendim asla abartmıyorum. Sn. Deniz Baykal ve Straus Kahn Türkiye'de yaşayan bayan olmadıklarına dua etsinler. Burada ödün vermeden çağdaş bayan olarak yaşamanın zorluklarını asla bilmiyorlar. Tünelin ucunda ne yazık ki ışık göremiyorum. Çaresiz bir hastaya bakıyor gibiyim!!!!!!!!!!!! Saygın Üzeyir Çaycı yazılarınızda birçok Fransız arkadaşınızın olduğunu okudum. Bu Fransız'lardan sizin güvendiğiniz  Fransız gazeteciye yaşadıklarımı belgelerle anlatmak istiyorum. Tüm dünya kamuoyuna benzerini okumadığım olayları anlatmam gerekiyor. Ben abartısız 2 yıldır uğraştım ama başaramadım!! Fransız sosyalist partisinin genel sekreteri, Sn. MARTİNE AUBRY hanımefendi veya onun önereceği bir Fransız gazeteciye ulaşamadım. Ben ve diğer arkadaşlarım adına sizin yardımınızı diliyorum.
İLGİNİZİ BEKLEYECEĞİM. SAYGILARIMI SUNUYORUM EFENDİM.
(….)»
 
Bakın Türkiye’de devlet gücünü, dinimizi, unvanlarını, insan kimliklerini kötüye kullanan AKP yöneticilerinin gazetelere, gazetecilere
yaptıkları baskıların sonuçları ve kurduklar bozuk düzen bu bayana nasıl yansımış? Bu  feryat böyle bir manzarayı oluşturan, adaletsiz güç gösterilerinin sahiplerinin Müslüman görünerek sizi nasıl aldattıklarının bir ifşasıdır.
 
Anadolu basınından, Avrupa’da faaliyet gösteren gazetelerden aldığım yüzlerce mektup AKP baskısının hangi boyutlarda olduğunu göstermektedir…
03 Mart 2012 tarihinde bir gazete sahibinden gelen mektup :
«Üzeyir Bey, yazılarınızı ilgiyle okuyoruz. Çok faydalanıyoruz. Çok ciddi,  çok önemli konulara temas ediyorsunuz. ALLAH (C.C.) sizden razı olsun. Maddî korkular, psikolojik baskılar, AKP yöneticilerinin tehditleri nedeniyle yazılarınızı yayınlayamamanın ezikliğini yaşıyoruz. Bu sebeple çok üzgünüz. Ne olursunuz bizi affediniz… Bize yazılarınızı göndermeye lütfen devam ediniz. Size en içten selam ve sevgilerimizi sunuyoruz. (…..)»
 
Türk Silahlı Kuvvetlerini etkisizleştirmek, anayasa ihlalleriyle sergilenen yüzlerce kusur, yolsuzluk, bize kimse dokunamaz şeklindeki hava atmalar, trilyonluk servetler onların adalet duygularını heba etti. Sınırsız yetkileri, emperyalist dayanakları, günahlarla beslenen servetleri onları din dışına çıkardı. Artık ALLAH’la (C.C.) bağlantıları olmayan baskılar, kararlar, icraatlar, komşu ülkelere reva görülen kontrolsüz güç gösterileri, Müslüman katliamlarına destek olmalar, çelişkili sözler, hepsi kötülükle beslenen Muaviye dönemini andırıyor.
 
Küçük çocukların önlerine konulan endişeler, kul haklarını hiçe sayan icraatlar, ülkemizi temsil eden, terihimizle özdeşleşen bayramları yasaklayan düşmanlıklar gibi her istismar, her görev süistimalleri AKP yöneticilerinin olumsuzlukları süreklileştirdiklerini doğruluyor.
 
AKP yöneticileri dine hizmet etmiyorlar. Böyle bir kaygıları da yok! Emperyalist ülkelerden talimat alan, kıbleleri Amerika olan bu siyasi kadronun şöyle görevleri var :  Insanları, millî kimliklerinden, inançlarından, dinlerinden, Peygamberimiz’den (S.A.), Kur’andan, birbirlerinden, ailelerinden, kültürlerinden, bayramlarından, sokaklarından, mahallelerinden, tarihlerinden koparmak!…
 
Paris, 06.06.2012
 
Ne dediler ?
 
¤  11 Haziran 2012
Dinlerin temelinde tevazu, yardımlaşma,barış olsa gerekir. Ne var ki; günümüz dincilerinde gösteriş, mal tutkusu ve kindarlık zirve yapıyor. Yazınız, bu tür takiyyecilere ;ama, oralı olmazlar ki..
 
Ercan Kızılay
 
 
Bu yazı aşağıdaki yayın organlarında yer aldı :
 
 
 
Selam ve sevgilerimle.