Bir savcı ne zaman kahraman olur
Bir savcı dokunulmazlara dokunursa kahraman olur ama dokunulmazlara dokunurken haktan, hukuktan ayrılırsa kahramanlığı biter.

? Bir savcı çetelerle, bombalarla, suikastlarla, darbecilerle uğraşırken kahraman olur ama araya kitapları karıştırırsa kahramanlığı biter.
? Bir savcı “asrın davası” adı verilen dava için kararlı adımlar atarsa kahraman olur ama davayı “asrın fiyaskosu” haline getirirse kahramanlığı biter.
? Bir savcı kamu vicdanını da hesaba katarak adımlar atarsa kahraman olur ama “daha çok kahraman olayım” diye “koskoca dava”yı kamunun vicdanında mahkûm ettirirse kahramanlığı biter.
? Bir savcı toprak altında gizlenmiş silahların peşine düşerse kahraman olur ama henüz basılmamış bir kitaba “örgütsel doküman” muamelesi yaparsa kahramanlığı biter.
? Bir savcı “daha özgür bir toplum için” adımlar attığına herkesi ikna ederse kahraman olur ama herkesin “Acaba benim de peşimde mi?” kuşkusu duymasına neden olursa kahramanlığı biter.
? Bir savcı memleketteki darbe endişelerini ortadan kaldıracak adımlar atarsa kahraman olur ama bunu yaparken endişenin kaynağı haline gelirse kahramanlığı biter.

İmamın Ordusu sanal âlemde
İMZA atacaktık, parayı bastıracaktık, yayınevi bulacaktık, imece yapacaktık ve “İmamın Ordusu” adlı kitabı piyasaya sürecektik.
Gerek kalmadı.
Sağ olsun “bilişim teknolojisi” denilen “mübarek” devreye girdi ve “İmamın Ordusu” adlı kitap internette yayınlandı.
****
Tabii internet bu...
En ciddi mevzularda bile geyiğin bini bir para...
? Biri çıkmış “Hadi terörist olalım” diyor.
? Bir başkası abartıp “Bunlar Twitter’ı da kapatırlar” diye kaygı belirtiyor.
? Birinin gündeminde başka bir sorun var, “Kitabın akıcılık sorunu mu var ne?” diye soruyor.
? Bir başkası muhteşem bir espri patlatıyor: “İleri teknoloji, ileri demokrasiyi döver.”
? Yayınlanan metnin orijinal olup olmadığından kuşkulanan biri “Dokundum, yandım... Demek ki orijinalmiş” diyor...
? Biri ise şimdiden cezaevi rüyası görerek, “Silivri dedikleri büyük kasaba” türküsü çığırıyor.
****
Benim açımdan ise durum şudur:
Güzel havalara aldanıp sıkı giyinmeyi aniden terk ettiğim için hafiften bir soğuk algınlığı içinde kıvranıp dururken...
Yani...
Ihlamurlar, zencefiller, ballı sütler, sıcak su torbaları, hatmi çiçekleri, sevgi açlıkları, vitamin hapları, meyve suları, tavuk suyuna çorbalar ve dermansızlıklarla boğuşurken...
“İmamın Ordusu” adlı kitabı başladım okumaya...
Şimdilik şunu söyleyebilirim:
Şu ana kadar kendimi bir terörist faaliyetin içindeymişim gibi hissetmedim.

Benim açımdan tehlikeli kitaplar
? SUÇ VE CEZA: Çok tehlikeli bir kitaptır. Suçu ve suçluyu çaktırmadan över. Hayat karartır. İnsanı allak bullak eder. Bunalımdan bunalıma sürükler. Umutları tüketir. Yıkıma yol açar.
? ANNA KARENİNA: Tamam, sonuçta bir örgütsel doküman havası yoktur. Tamam, yasak aşkı anlatsa da sonuçta bir aşk romanıdır. Ama alttan alta, inceden inceye insan ruhunda yol açtığı derin yarayla nasıl baş edilecek?
? TUTUNAMAYANLAR: Her okuyan Türk delikanlısını birer “kaybeden” haline getiren, bir daha iflah olmamalarına yol açan bir kitap. Alaycı bir yıkıcılık ile her şeyi darmadağın ediyor, daha ne yapsın?
? SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ: Al işte! Alay ederek, ironi yaparak, dalga geçerek değerleri alt üst eden bir kitap daha... İmalar ve dokundurmalarla yıkıyor her şeyi...
? SOĞUKKANLILIKLA: Biraz gazeteci kitabı gibi... Sırf bu yönüyle bile tehlikeli... Canice işlenmiş bir cinayetin peşine düşer... Hem katillerin kurbanlarına yaklaşımı, hem de kitabın canilere yaklaşımı soğukkanlılıkladır.
? AYLAK ADAM: Okursun, bitirirsin, pardösünün yakasını kaldırırsın ve kalabalığa karışırsın. Ama esas etkisi bir süre sonra ortaya çıkar: Okulu asmaya başlarsın, garsonlara gıcık olursun, kendinle konuşursun falan...

Fethullah Gülen’i sevip bana kızanlara
İSTERSENİZ ben susayım da Fethullah Gülen Hoca konuşsun.
Bakın ne diyor Fethullah Gülen:
“Biraz da kendimize bakmamız lazım. Acaba bizim usul hatalarımız mı, üslup hatalarımız mı var? Bize olan bakış, yanlış yaklaşımlarımızdan mı, ihmallerimizden mi, o insanları ‘karşı cephe’ olarak görmemizden mi kaynaklanıyor? Bunları düşünmeden, bir yönüyle kendimizle yüzleşmeden, kendimizi sorgulamadan, hemen insanları kabahatlerinin mahkûmu haline getirmek doğru değil”. (Zaman Gazetesi, Hüseyin Gülerce’nin yazısı.)

Zekeriya Beyaz’a hayat öpücüğü
BİR zamanlar ortalığı karıştırabiliyor, muarızlarını öfkelendirebiliyor, hatta kendisine taraftar bile bulabiliyordu.
Fakat her fani gibi onun da bu performansının sonu geldi.
Oysa biraz daha uzatabilirdi bu süreci...
Ama hayır... Yapamadı, başaramadı.
Ekranlarda görünmenin kıvamını kaçırdı.
Ramazan programlarında alenen reyting peşine düştü.
Tartışma programlarında çocuksu heyecanını fazla açık etti.
Karikatürize oldu, komik bir figür haline geldi.

****
Ama bizde böyle olur.
Kendini bitireni, savcılar diriltir.
Son Ergenekon Dalgası’nda evinin aranması, Zekeriya Beyaz için tam bir hayat öpücüğü oldu.
İşte bakın:
Yeniden ekranların aranan adamı haline geliverdi.
Evinin penceresinden gadre uğramış gibi el sallıyor ama gözlerindeki sevinci gizleyemiyor.
Ama esas bombası şu:
“Ben de Fethullah Gülen hakkında kitap yazıyordum” diyerek, kendisine bir Ahmet Şık itibarı araması...
Neyse... Neyse...
Aramıza yeniden hoş geldin Zekeriya Hoca...

Ölüm cezası
EĞER gündemimizde “Avrupa ideali” falan varsa...
Hepimiz “Ölüm cezası kaldırılsın” diye ayağa kalkarız.
Yok, eğer gündemimizde kanımızı donduran bir canilik varsa...
Hepimiz “Ölüm cezası yeniden gelsin” diye ayağa kalkarız.
Ne dersiniz?
Çok konjonktürel bir milletiz, değil mi?