Bakanlar Kurulu 5 Ocak 2009 tarihli kararıyla, Nazım Hikmet’i vatandaşlıktan çıkaran 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu Kararını yürürlükten kaldırdı.


Geçen sene bu günlerde, seçimlerden önce jest yapmak anlamında, Nazım Hikmet’e iade-i itibarı resmen verildi, Teklif İçişleri Bakanlığından geldi ama aynı damardan gelen   Kültür Bakanı şevkle anlatmıştı Nazım’ı… Ankara’da bir caddeye ismi verildi … heykeli de yolda.
Ben, Nazım’ı onunla aynı dönemde yaşayan, Kars’ta genç bir subay iken Nazım’ında etkilendiği aynı rüzgarın! yardımı ile atını sınıra kadar kamçılayıp Moskova’da soluğu alan Mustafa Yıldırım’ın kitabından çok önceden okumuştum. Kitabın konusu gibi, ismi de çok anlamlı idi.
“İnanmıştım”
AKP İzmir Milletvekili İbrahim Hasgür, Nur Hareketi’nin öncüsü Said-i Nursi’nin de iade-i itibarını istedi. Adnan Menderes ve Turgut Özal gibi, Said-i Nursi’ye ve Nazım Hikmet’e de anıt mezar yapılmasını istedi.
Başbakan Erdoğan 23.02.2009 tarihinde Diyarbakır dönüşü uçakta gazeteciler ile şu konuşmayı yapıyor” Ertuğrul Günay Bey'e dedim. "Ahmet Kaya'nın eşiyle bir görüş. Eğer kabrini buraya taşımak isterlerse aldıralım." Olumlu bir yaklaşım söz konusu... Belediye Başkanlığı'ndan Ahmet'le tanışırım. Sağ olsun hangi programa davet etsem gelmiştir. Ücret talep etmemiştir .(Radikal Gazetesi)
Yardımcısı Arınç’ta buna benzer laflar etmişti o zamanlar…
Şuan gündemlerinde Ahmet Kaya’ya da iade-i itibar söz konusu.
2007 yılında, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkındaki ölüm cezasına ilişkin 1972 tarihli 1586 sayılı Yasa’nın yürürlükten kaldırılması için TBMM’ye yasa önerisi verilmişti. Yani bir nevi iade-i itibar yolu açılması için…
Terzi Fikri lakaplı, Fikri Sönmez, 1980 öncesi Belediye Başkanlığı döneminde Ordu’nun Fatsa ilçesini Komünist yönetim örneği gibi Halk Meclisleri ile yönetmeye kalkmıştı. Bu ve başka suçlarından dolayı hapse atılmış 1985’de Erzincan Cezavinde kalp krizinden ölmüştü. Fatsa’nın “Kurtarılmış Bölge” olarak anılmasına yol açan Terzi Fikri’nin iade-i itibarı için Belediye Meclisine Chp’li üyeler tarafından Kenan Evren isimli caddenin adının Terzi Fikri olarak değiştirilmesi teklifi verildi. Akp’li Belediye Başkanı da destek verdi…
Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği, haksızlığa uğradığını düşündükleri bazı kişiliklere 'iade-i itibar' için hukuki çalışma başlatttı. İade-i itibar istenen kişiler arasında Hüseyin Avni Ulaş, İskilipli Atıf Hoca, Sabahattin Ali, Kürtçü gazeteci Musa Anter, Prens Sebahattin ve Çerkes Ethem gibi isimler var.
Kandil’den , Mahmur kampından gelen pkk’lı teröristlere, Habur sınır kapısında, hukuk, devlet itibarı, millet vicdanı, hiçe sayılarak ne yazık ki iade-i itibar verildi. Bu olayı seyrederken İzmir’in işgal edilmesi sırasında yunan ordusunun İzmir’de karşılanma töreni fotoğrafları beynime sıçradı!. Ülkemiz için tam bir kırılma noktası, ancak bununla da kalmayacağı anlaşılıyor. Teröristler o gün Habur’da “sizin itibarınıza ihtiyacımız yok “ dedikleri halde… Anlaşılıyor ki, 2010 yılı pkk’nın tamamına itibar verme hainliği ile geçecek diye korkuyorum.
İleriki zamanlarda itibarının iade edilmesi istenecek olanları ben tahmin edeyim, Şeyh Sait, Gazeteci Ali Kemal-ler, Dersim İsyancıları, Salomon Taleyran (Talat Paşanın irmeni katili), Çevik Bir, Fadime Şahin, Şevki Yılmaz, ve en tez zamanda Abdullah Öcalan…
İade-i İtibar istekleri artarak devam ediyor…
Bu konuyu ele almama sebep, geçen hafta vefat eden 12 Eylül öncesi Gençlik liderlerinden emekli öğretmen Fahri Çetintaş,ın cenaze töreni oldu.
Cenazesinde, arkadaşları, ülküdaşları, Borlular vefa gösterdiler, beklemediğim bir kalabalık vardı. Birkaç gün sonra  mevlüt de okutuldu. Sağken olmasa da hakkın rahmetine kavuşunca bile olsa … iade-i itibar edildi.
Rahmetli Alpaslan Türkeş’in cenazesinde de aynı hissiyat vardı. Ankara öyle bir kalabalık bir daha göremedi, hem de zemheri kışını andıran soğuğa rağmen. O muhteşem cenaze töreninde de bu milletin iade-i itibarı vardı.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun cenazesi de öyle, bu millet ona oy vermedi ancak herkes üzüldü. Milletin gönlünde yer etti.
Ülkücüler bir döneme damgasını vurdular, itildiler, kakıldılar, işkencelerden geçtiler, öldüler, yaralandılar, sakat kaldılar, sömürüldüler, ve hala gündemdeler.
Davalarında samimi idiler, dış kaynaklı değildi, inançlıydılar, Milli ve Milletin tam merkezindeydiler. En dinamik, aktif, fikir ve mücadele grubu idi. Vatan ve millet sevgisinde samimi idiler, bu konuda her türlü mücadeleyi yaptılar. Çilesini çektiler, sefasını hiç sürmediler, göremediler…
Milletin gönlündedir onlar…
Partiler geçmişte olduğu gibi hala adaylarına ”eski ülkücü” diye referans göstermiyorlar mı?
Bugün bile bu yüce millet bunca hainlik ve ihanete karşı başkaldırmıyorsa, isyan etmiyorsa, vakur tavrını devam ettiriyorsa, bunun sebebi beyninin bir köşesinde bu fikrin mücadelesini unutmamış olması ve onlara güvenmesindendir. Zamanı geldiğinde, bir Kürşat’ın kırk çerisi ile, Çin sarayını basacağından emin olmasındandır.
12 Eylül’den önce, Şehit edilen, sakat kalan, yargılanan, ülkücülere Türkiye Cumhuriyeti tarafından resmen iade-i itibar verilmesi gerekmiyor mu?
Yukarıda sıraladığım , Türkiye Cumhuriyetinden itibar isteyenlerden, verilen yada verilmeye çalışanlardan daha mı az hak ediyorlar.
Sol ve kürtçü gelenekten gelen fikir ve şahıslara, hoşgörü ve gönlünü açan muhafazakar!, ADALET ve Kalkınma Partisinin diğer tarafa sert ve hoşgörüsüz tavrı nasıl izah edilir?
12 Eylül’den önce şu yada bu şekilde işledikleri suçtan dolayı bugün hala cezaevinde Ülkücülerin olduğunu biliyormuydunuz? Muhsin Kehya, Bünyamin Adanalı, Ünal Osmanağaoğlu, Haluk Kırcı, Mahir Kavalcı … ülkücüler hala hapisdeler, 2008 den bu tarafa tahliye olanlar ise İsa Armağan, Recep Doğan, Önder Ersoy ve Taylan Çoklar… Bunların öyküleri yazılmaz, kitapları basılmaz, filmleri çekilmez… Çünkü, milli bir fikre mensupturlar.
Sol Örgütlere mensup idam cezası alanlar bile onlarca yıl önce tahliye oldular. PKK’lılar, asker-polis öldürenler, katliam yapanlar aramızda dolaşıyor. Ama hala ülkücüler hapiste bu işte bir gariplik yok mu ?
Satırlarımı bir ironi – çarpıklık ile sonlandırayım.
12 Eylül Darbesinden birkaç yıl sonra ABD’nin Ankara Büyükelçisi bir açıklamasında” Biz Türkiye’yi ne Sovyetler Birliğine, ne de Türkeş’e teslim ettik” demişti.
 Bu Ülke-ü ; halen kimin elinde … Teslim edildi mi?... Edilmiş ise kimlere?... Dün teslim ettirmeyelim mücadelesinin daha fazlası şuan gerekmiyor mu?
Ama bir fotoğraf var ortada…
Ankara’nın Yenimahalle İlçesinde Karşıyaka mezarlığı var, 600 bini aşkın kişinin defnedildiği mezarlığın güney kapısının girişinde 12 Eylül darbesi sonrası idama mahkum olup, idam edilen ülkücülerin mezarları, hemen arka tarafında idam edilen sol örgüt mensuplarının mezarları ve onların da yanı başında ölen asker, polislerin mezarları var…
Hepsinin de çocukları ziyarete geliyordur….
Sağlıkla Kalın…
05/01/2010


eski siteden taşınmıştır.

- - - -