Hukuk Düzeninde Adalet Kaosu yaşatılıyor.

Herkes, insan hakları, demokrasi, hukuk, adalet, ekonomi dersi vermekle meşguller. Birileri birilerine laf yetiştirme çabasında. Gazetecisi, akademisyeni, siyasetçisi konuşuyor. Akut çene enfeksiyonu (Ağız ishali) ülkeyi sarmış gibi.
 
İktidarı ile muhalefeti ile siyaset kurumu, saltanat sürmeye devam ediyor.
 
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Yüksek Seçim Kurulu ve Uyuşmazlık Mahkemesi; görev yetki ve sorumluluk alanlarıyla hukuk devletinin yargı ayağını oluştururlar.
 
Yüksek Mahkemeler verdikleri kararlarla sürekli eleştiri konusu ediliyor. Peki ama neden?
Bir kesim diyor ki; Milli irade vardır, sandık karar verir. Seçilmiş mutlak otoritedir. Yargı da Seçilmiş otorite emrinde olmalıdır. Onun üzerinde yargı olamaz.
Bir kesimde tam tersini söylüyor. Hukuk devletinde siyasi iktidarın denetimi olmazsa çoğunluk diktatörlüğü olur. Yargı bağımsız olmalıdır.
Tartışma bu noktada yapılmaktadır.
 
Yargı; dün de eleştiriliyordu, bugün de eleştiriliyor. Değişen nedir ki? Adalet, hakkaniyet, dürüstlük, namusluluk, vicdanlar bir tarafa bırakılmış herkes kendi yandaşını korumak ve kollamakla meşgul!
 
Her konuda konuşan uzman var.
 
Ülkede yaşanan toplumda algılanan durum şu;
Bir kesimin iddiasına göre; yürütme açıkça yargıya müdahale ediyor. Hukuk devleti bir tarafa bırakılmış, gücün hukukuna dayalı kararlar, esef verici boyuttadır. Kurumlar olmaktan çıkmış, öç alma ve yandaşları koruma kollama kuruluna dönüştürülmüştür.
 
Şimdi bu yargı; hakka ve adalete göre karar veren dürüst namuslu hukukçulardan mı oluşuyor dersiniz? Lehe karar veren hakim savcı övüldükçe övülüyor, aleyhe karar veren hakim savcı ise suçlanıyor. Bu nasıl mantık böyle?
 
Yıpratma, sindirme, susturma, etkisizleştirme ve biat ettirme stratejisi tüm boyutlarıyla sürüyor.
 
Kurumlar arası çatışma, kurum içi çatışma kamuoyu önünde sürüyor.
 
Yetkililerin, meclisin meşruiyeti sorgulanıyor.
Kamuoyunda yanlış algı yaratılmaya çalışılıyor.
 
Şimdi bazılarına göre bunlar önemli değil. Ya ne önemli? Onlara göre; hukuk çalışıyormuş, nasıl çalışıyorsa!
 
Örgüt yöneticisinden birine Türkiye Cumhuriyeti devleti emekli milletvekili maaşı ödüyor.
Cezaevinde iken, terör örgütü üyesi olarak yargılanırken, milletvekili olarak seçilen kişi mecliste, maaş alıyor.
 
Demokratik ülkelerde görülmeyen dokunulmazlık garabeti güvencesi altında milletin maaşıyla suç işlemeye devam ediyorlar. Ama siyaset kurumu çalışmıyor, çalıştırılmıyor.
 
Bu durumda; siyaset kurumu görevini yapıyor mu?
Yönetim; herkes için adil bir şekilde işlemeli, işletilmelidir.
 
Yargı’da; kendi görevine göre işlemeli. Fazla konuşmamalı. Yargı‘yı gereksiz tartışmaların dışında tutmak gerekir. O da tamam. Ama ya siyaset kurumu?
 
Kamuoyunu yanıltıcı ve bilgi kirliliği olabildiğince siyasetçiler ve medya tarafından yapılıyor.
 
Unutulmamalıdır ki; ülkede suç işleme özgürlüğüne sahip dokunulmaz yüzlerce dosyalı bir meclis var. Bu meclis meşru mu? Şüpheli bürokratı, işadamı, gazetecisi var.
 
Halk; adalet beklerken, kimin suçlu olduğunu bilmiyor veya unutuyor veya önemsemiyor. Sonrada adalet bekliyor. Ne diyelim: kendin ettin, kendin buldun.
 
GüNüN SözÜ: Korku olmazsa, cesaret olmaz.