Sevgi sözcüğü insanlar tarafından anlamı tam olarak bilinen bir kelime değildir. Herkese göre bir sevgi tarifi vardır ki bu da Allah'ın istediği bir sevgi değildir.
TEVBE-24 : Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâretun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye' tiyallâhu bi emrih(emrihî), vallâhu lâ yehdîl kavmel fasikîn(fasikîne). De ki: “Şâyet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler, Allah'tan ve O'nun resûlünden ve O'nun (Allah'ın) yolunda cihad etmekten size daha sevgili ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah, fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez.
İnsanlardaki dünya sevgisi Allah'ın sevgisinin önünde olduğu için dünya ve ahiret saadetinden uzaktır.
Tabi burada herkes Allah'ı sevdiğini söyler; tabiî ki resul dendiği için Peygamberimizi de sever. Bu sevginin sadece kuru bir laf olduğunu da bilirler ama insanın kalbine girip terazi tutamazsın ki ne kadar neyi seviyor.
Tabi bu konunun açıklığa kavuşması ve Kur’an-ı Kerim ile ispatı gerekmektedir.
Bence insanların pek çoğu Allah'ı ve Resulünü seviyorum dese de sevginin şüphe götürmediği hasebi ile itaat ve teslimiyet açısından yaşayarak bu sevgiyi ispatlamak lazım.
Bakalım Peygamberimiz SAV Efendimize ne kadar sevgi ile bağlısınız.
KASAS-87: Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Allah Resulü sizi Allah'a davet ediyor. Tabi size din öğretmek ile görevliler şimdiye kadar Allah'a (Allah'a, Allah'a ait ruhunuzun ulaştırılmasına) davet edildiğinizi söylememiştir. Bilselerdi kendileri ulaşır Allah'a erer, ermiş yani derviş olurlardı yani hidayete ererlerdi. Nerde; hidayet anlamı ulaşmakken doğru yol diyen bir zihniyet, kendisinin ve insanların hidayetine mani oldukları için, dalalette kalınmasına ve dünya ve ahiret saadetinin yok olmasına neden olurlar.
Peki, Peygamberimiz Allah'a davet ediyorken neden davete icabet etmiyor da Allah'a ait olan emanet ruhunuzu sahibi olan Allah'a ulaştırmayı kalben dilemiyorsunuz? Peygamberimizden şüpheniz var anlamına gelmiyor mu?
Bir insan Allah'a davet edildiği halde davete icabet etmiyorsa, bu Allah Resulüne tabi olmamak anlamına gelir. Eğer tabi değilseniz o zaman Allah'ın sevgisinden mahrum oldunuz demektir.
ÂLİ İMRÂN-31: Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir.”
Daha ne yapsın Resul, Allah'ın sevgisini kazanmaları için hidayete (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı kalben dileyin) ermenizi istiyor ve onun için insanları Allah'a davet ediyor. Ya din görevlileri kendileri hidayette olmadığı için söylemiyorlar, ya da siz Allah’a davet edildiğiniz halde davete icabet etmiyorsunuz. Bu Allah’ın davet emrine karşı gelmektir ve herkes de ne anlama geldiğini bilir.
AHKÂF-31: Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin). Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF-32: Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Resule itaat etmeyen kişi Allah'a itaat etmemiştir, bu şartlarda dinini sorgulaması lazım.
 
NİSÂ-80: Men yutiır resûle fe kad atâallâh(atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzen). Kim Resûl'e itaat ederse, böylece andolsun ki Allah'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o taktirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik
AHZÂB-36: Ve mâ kâne li mu’minin ve lâ mu’minetin izâ kadallâhu ve resûluhu emren en yekûne lehumul hıyeretu min emrihim, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe kad dalle dalâlen mubînâ(mubînen). Ve mü'min erkek ve mü'min kadının, Allah ve O'nun Resûl'ü, onlar için bir işin olmasına hükmettiği (karar verdiği) zaman, kendi işlerinde seçim hakkı olamaz. Ve kim, Allah ve O'nun Resûl'üne asi olursa (itaat etmezse), o taktirde apaçık bir dalâlet ile sapmış olur.
Eğer Resul sizi Allah'a davet etti ise seçim hakkınız yoktur. Eğer icabet etmezseniz bu Allah'a ve Resulüne asi olmaktır. 
Halbu ki Allah Resulünün davetine icabet etmiş olunsa idi, Allah da icabet edenleri sevecekti ve insanlar arasında sevgi de; Allah tarafından (Resule itaat edilesi nedeni ile) sağlanacaktı. Düşüne biliyor musunuz Resulün Allah'a davet etmesi sonucu insanlar da davete icabet icabet etseler, insanlar arasın Allah sevgisi ile oluşan bir sevgi oluşacak, düşmanlık, hainlik, yalancılık, öfke ve kin aynı zamanda küslük olmayacaktı. 
ENFÂL-63 : Ve ellefe beyne kulûbihim, lev enfakte mâ fîl ardı cemîan mâ ellefte beyne kulûbihim ve lâkinnallâhe ellefe beynehum, innehu azîzun hakîm(hakîmun). Ve onların kalplerinin arasını (sevgiyle) birleştirdi. Eğer yeryüzündeki şeylerin hepsini infâk etseydin (verseydin), onların kalplerinin arasını birleştiremezdin. Ve lâkin Allah, onların arasını birleştirdi. Muhakkak ki O; Azîz'dir, Hakîm'dir.
Resule itaat etmiş ve davete icabet etmiş bir toplum düşünün, Resulün himmeti ile sevgi dolu mutlu bir topluluk.
O ZAMAN ETRAFINIZA BAKIN ONLARDA SEVGİ VAR MI VARSA VE DEVAMLI OLMASI GEREKİR, O ZAMAN HİMMET VARDIR.
EEE SEVGİ YOKSA O ZAMAN NE DEMELİ Kİ!!!