Araya girip birbirinizi yeme keyfinizi bozmak istemem ama bugüne not düşmek açısından bir tek şey küçük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Yolsuzluk operasyonları sonrası dibinden bucağından etraflıca olup bitenleri izliyoruz.

Birileri ekranlarda mütemadiyen, Nedim Şener, Ahmet Şık’ı tutukladılar diyor, doğrusu, Nedim Şener, Ahmet Şık, Soner, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Müyesser Yıldız diye gidiyor, yani öykünün tamamını söylemiyor.

Ertuğrul Özkök Hürriyet’te 28 Şubat’ta dahi bu kadar derin karanlık yaşanmamıştı diyor, doğru, ama bankaların soyulmasını ve medya patronları banka ilişkilerini atlıyor, öykünün tamamını söyleyemiyor.

Birileri, cemaat için, bunlar orduya kumpas kurdu, diyor ama, o kumpasın yıllarca ortaklığını teşvikçiliğini işbirliğini yaptığını, yani öykünün tamamını söylemiyor.

Birileri, barış sürecini baltalamaya çalışıyorlar, diyor ama an itibariyle Genelkurmay başkanı ve masum yüzlerce asker içerde, öykünün tamamını söylemiyor.

Kemal Kılıçdaroğlu, hiç gerek yokken, savcıları savunuyor, yolsuzlukdiyor, ama, aynı savcıların yazarlara ve askerlere hukuksuzca saldırılarına değinmiyor, öykünün tamamını söylemiyor.

Yandaş medya hükümete karşı bir darbe yapılıyor diyor, amaaskerlere yazarlara medyaya hukuksuzca yapılan darbeleri söylemiyor, yani öykünün tamamını söyleyemiyor.

Militan AKP’li gençlik, ABD, İsrail, Mossad saldırısı altındayız, diyor, ama bu saldırının evveliyatında birlikte kolkola günlerini söylemiyor, yani öykünün tamamını söyleyemiyor.

Halkın milletin parası Müslümanım diyen iktidar tarafından çalındığı ortaya çıkınca, Tayyip bey, Sinan Aygün’ün de evinde paralar bulundu diye karşı saldırıya geçiyor, öykünün tamamını söyleyemiyor.

Devlet tam anlamıyla ikiye bölündü ve tek çare Cumhurbaşkanı yetkileri içindedir, yasama yürütme yargı arasındaki ilişkileri düzenlemek Cumhurbaşkanının en temel görevidir, o da, yolsuzluk kötü şeydir, deyip, kendi üzerine düşen görevleri savsaklayıp, öykünün tamamını söyleyemiyor.

Listeyi uzatabilirsiniz, içinizde ÖYKÜNÜN TAMAMINI SÖYLEYECEK TEK KİŞİ KALMAMIŞTIR.

Öykünün tamamını söyleyemediğimiz böyle anlarda AHLAK sen ben halk devlet herkes için mutlak bir değer olmaktan çıkar.

Ve bu en çok da Devlet’in hoşuna gider, ahlak’ı harcamak devlet için çok daha kolaylaşır ve Makyevalizm yine devreye girer, ne mi olur, hakim ve savcıların yüzlercesini görevden almak için idari boşlukları küçük yönetmeliklerle devreye sokup toplu bir temizlik yapar ve ebedi huzuruna kaldığı yerden devam eder.

Kardeşlerim, ben Nihat Genç, şöhretimi yazdığım çok sıkı hikayelere borçluyum, hikayeler, malumunuz giriş-gelişme-sonuç diye özetlenir, ben sadece giriş bölümünü anlatayım, sizin kafanızda gelişme-sonuç yerine oturur.

Bundan on beş yıl önce Radikal diye bir gazete girdi Türkiye’ye. İki temel ve büyük şey yaptı bu gazete, birincisi, etnik milliyetçiliği moda etti, etnik milliyetçiliği meşrulaştırdı ve etnik milliyetçiğin önünü açtı. Bu affedilmez insanlık suçunu yazarlarıyla örgütledi ve tüm ekranlara taşıdı.

İkinci olarak şunu yaptı, Osman Can, Orhan Kemal Cengiz, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu ve nicesi. Bir ‘yargı’ tartışması açtılar. Mesela ‘Kemalist yargı’ diye bir şey uydurdular. Sonra ‘yargı vesayeti’diye bir şey. Sonra ortalık hukuk festivaline döndü, ‘liberal hukukçular’diye bir şey, ‘demokrat hukukçular’ diye bir şey, özgürlükçüler diye bir şey. Abant Toplantıları diye bir şey.

Başta anayasa, yargı, hukuk topyekün on yıldır gazetelerden ekranlara kadar tartışılmaya başlandı. Ve nihayet Yetmez ama Evet anayasasıyla, yargı solcular(!) özgürlükçüler (!)demokratlar(!) liberallerin(!) (ve Tayyip Bey 12 Eylül’de asılan ülkücülerin mektubunu da yayınlayınca)ülkücülerin(!) ELBİRLİĞİ’YLE cemaate teslim edildi.

Giriş bölümü budur, bu giriş bölümünde hatırlatmak istediğim tek şey, hukuk hukuktur, yargı yargıdır, vesayet, Kemalist yargı, demokrat yargı vb. kullanılan bütün kavramların hepsi safsata, hepsi palavraydı.

Yani öykünün giriş bölümünü şu benzetmeyle açardım, eskiden Anadolu’da cahil yobaz hocaları tasvir için kullanılan hikayedir, hoca, karakaplı kitabı açar ve halkın anlamadığı Arapça bir şeyler okuyarak, etrafına ‘alim’ havası verir.

Bu beylerin hepsi, bu cahil yobaz hocalar gibi, anayasanın şu maddesi, ceza hukuk’unun şu maddesi diye sabahlara kadar ‘alim’ görünmek için aslında Cemaat’in karakaplı gizli kitabını açtılar sabahlara kadar üfürdüler… Hepsi medyamız ve ekranlarımız tarafından ‘alim’ gibi karşılandı, konuşturuldu, maaşlandılar, çoğu yalılar aldı.

Artık hepiniz sonuç’u biliyorsunuz, sonuç’un içindeyiz. Söyleyecek söz kalmadı, ancak kendim için birazcık hikayenin gelişme safhasından birkaç cümle ekleyeyim.

İşte bu yazarların cahilliğine Allah ne verdiyse söyledim, yazdım, bağırdım.

Benim için sonuç mu, daha iki ay önce dört milyar tazminat ödemiştim, dört milyar benim için çok büyük para, iki ay dolmadan, bu beylerin açtığı bir başka tazminat davasına daha dün gidip tıpış tıpış bir dört milyar daha ödedim.

Ben şöhretli bir yazarım, sokakta tanınırım, gezdiğim dolaştığım her yerde insanlar benimle selamlaşır, yanıma gelir, tatlı iltifatlı laflar atar ya da fotoğraf çektirir.

Ancak bana Nihat Genç en çok tanındığınız en çok sevildiğiniz yer neresidir, derseniz, yani Tunalı Hilmi Caddesi’nde mi daha çok ilgi görürsünüz, Kızılay Sakarya’da mı Trabzon’da mı, stadyumda mı?

Dün şahit oldum ki, hayatta en sevildiğim yer İCRA İFLAS DAİRESİ.İcraya gelmiş ne kadar insan var, boynuma sarıldı, sahneye çıkmış gibiydim, insanlar işlerini güçlerini kuyruklarını terk edip etrafıma doluştu, böyle bir sevgi hiçbir sokakta konferansta görmedim, böyle bir sevginin beni İCRA İFLAS DAİRESİ’nde yakalaması üzerine ise biraz düşündüm.

Evet şöhretliyim ama şöhretimin zirve yaptığı izdiham yaptığı yer niçin İcra İflas Dairesi.

Neden İcra ve İflas dairesinde bir izdihamla karşılaştım, çünkü iflas etmiş insanlar, hem isyankar hem bitmiş, ticari hayatları mahvolmuş ama HAKLI ÇIKMIŞ insanlar.

Tıpkı bizim gibi halkımız gibi hepimiz gibi, ticari hayatımız onurumuz şerefimiz bağımsızlığımız her şeyimiz BİTMİŞ AMA haklı çıkmış insanlar.

Ey ahali, hepimizi çok zor günler bekliyor, bu kapkaranlık işgal günlerinde yapacağımız tek şey, ya ÖYKÜNÜN TAMAMINI söylemek ya daÖYKÜNÜN TAMAMINI anlatanlara kulak vermek.

Öyküyü eksik anlatanların hepsinden KUŞKUM var.

Yeniden bir ülkemiz bir inancımız bir kavgamız olacaksa, bu ancak,ÖYKÜNÜN TAMAMINI anlatanlarla olacak.

SAYGIYLA…