Hukukçular diyecektim, vazgeçtim. Heykeli dikilecek avukatlar da var, öğretim üyesi hukukçular da var. Hasan Basri Özbey’e 16 duruşmaya girmeme, girse de 15 dakikadan fazla konuşmama cezası verilmiş. Diğer avukatlar ayakta. Gelecekte bu hukukçuların adlarının Adalet Bakanlığı’nın kapısındaki adalet heykelinin kaidesine kazındığını görürüz inşallah. Adalet mülkün temelidir, denir ya, Osmanlıyı ayakta tutan belki de fetihler değil yahut fetihlerle birlikte adaletle idare anlayışına sahip olması, mülkünü öyle idare etmesiydi. Adaletin bittiği, azaldığı ya da çöküşe geçtiği dönemlerde mülkün saltanatı da bitiyor, çöküş alametleri başlıyor.

***

Beşiktaş’taki  “özel yetkili mahkemelerden”  gönüllü, istek dışı yer değiştirme ve emekliliğe zorlama gibi yollarla ayrılan ve benim heykellerinin dikileceğini ümit ettiğim hâkim ve savcılar şunlar:
Şeref Akçay: 11. Ağır Ceza Mahkemesi Reisi. Emekliliğini istedi.
Zafer Başkut: 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı. Görev yeri değiştirildi.
Erkan Çanak: 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı. Görev yeri değiştirildi.
Oktay Acar: 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı. Kendi isteğiyle ayrıldı.
Oktay Kuban: 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı. Eskişehir’e atandı.
Faik Saban: 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı. Başka yere atandı.
Yılmaz Alp: 19. Ağır Ceza Mahkemesi.
Köksal Şengün: 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı. Bolu’ya atandı.
Kasım İlimoğlu: Özel yetkileri kaldırıldı.
Berna Altay: Özel yetkileri kaldırıldı.
Mehmet Ergül: Kendi isteğiyle atandı.

***

Gelelim Deniz Feneri savcılarına: Nadi Türkaslan, Abdülvahap Yaran ve Mehmet Tamöz.
Adalet Bakanı, bu savcıların evrakta sahtecilik yaptırdığını söylemiş bir TV konuşmasında, oysa bu tamamen yanlışmış. Gazeteci Safile Usul’un Atilla Kart’tan naklen yazdığına göre, savcıların iddia edildiği gibi, sanıkların hisseleri dışında şirketlerin mal varlıklarına el koyması yalandır. Bunu sanık avukatları da böyle kabul etmiştir. Bu yüzden de itiraz dilekçelerini mahkemeye vermemişler. Oysa Bakan bu dilekçelerin verilmiş ve itiraz mercii tarafından kabul edilmiş olduğunu söylüyormuş.
İşte bu yüzdendir ki bu hâkim ve savcıların, ki onlar eğri iş yapmaktansa limon satmayı tercih edebileceklerini söylüyorlar, heykelleri dikilecek hukuk adamları olduğunu düşünüyorum. Hatta, mesela, elinde çantasıyla bir eli paltosunun cebinde yürüyen, düşünceli ve durgun Şeref Akçay’ın o, basında çok yer alan resminden güzel bir  “kahraman hâkim” heykeli veya portresi çıkabileceğini düşünüyorum.